Günübirlik mutluluk

TV haberlerini izlerken birden aklıma geldi ayrılık acısını anlatan o unutulmaz şarkı sözü:

''Gitmek mi zor, kalmak mı?''

Sanki, sevgiliye değil de ölümcül virüs yüzünden daralan yürekler için yazılmış gibi.

Ekranda, yurdun çeşitli bölgelerinden sahil manzaraları…

Kimileri kumlara uzanmış, güneş ışınlarını henüz kararmamış bedenine depoluyor.

Kimileri serin sularda kulaç atıyor.

Maviliklere dalıp çıkıyor.

Kumsalda adım atacak yer yok…

Denizde de…

Önce her şeyi unutup kıskançlık krizine kapılıyor insan…

Sonra, artık bakmaya korktuğu o korkunç tablo geliyor akla…

Katil virüsün aldığı canlara, sarmaladığı bedenlere ilişkin tablo.

O mavilikler, o kumsal birden albenisini yitiriyor.

Sorumsuzluğun sonradan kesilecek faturası, yerini ''evde kalmanın dayanılmaz cazibesi'' aldatmacasına bırakıyor.

Sonradan kalmak da gitmek kadar sıkıntılı bir hal alıyor.

Ama fazla karamsarlığa da kapılmamak gerek.

Varsın deniz olmasın…

En azından virüs illetinin def edileceği belli bir dönem için…

Hem, alternatiflerin kökü mü kurudu?

Üstelik Başkentte yaşıyorsanız…

Nallıhan, Kızılcahamam, Beypazarı, Polatlı ne güne duruyor.

Kentin gürültüsünden uzaklarda tarihi ve kültürel zenginlikler, bunalanlara kucak açıyor.

Elbette ki kurallara uymak koşuluyla…

Katil virüsü izole edecek önlemleri eksiksiz almak koşuluyla.

Yayla turizmi, kamping, yürüyüş, dağcılık…

Özetle cıvıl cıvıl kuş sesleri ve doğal güzellik…

Varsın maskeli olsun.

Maskesiz günler de gelecektir elbet…

Bilim insanları çarenin keşfi için ter döküyor.

Yeter ki sorumsuzluklar son bulsun…

Mevsimlik mutluluklar, kalıcı acılara dönüşmesin.