Eski dostlar…

Her geçen yıl biraz daha yoğun hissediliyor zamanın bedene ihaneti.

Biraz dolaş kentin parklarında, bahçelerinde…

Gör bakalım ihanet hangi boyutlarda…

Nerede gençlik günlerinin enerjisi, dinamizmi diye hayıflanıyor insan hemen her adımda.

Temiz bir bank yok ki oturup da soluklanasın.

Zamanın acımasızlığına karşı koymaya çalışasın.

Ama yok işte…

'Kış, kıyamet', 'Yağmur, çamur' mazeret olmamalı.

Hoş, bahar aylarının, yaz günlerinin manzarasını da biliriz…

'Çamur yok, toz verelim' misali.

Beden yaş aldıkça, hayıflanacak şeyler listesi de kabarıyor.

Bozuk yollar, aşınmış kaldırımlar, sular altında kalan alt geçitler, sık sık arızalanan yürüyen merdivenler, trafikte yaşanan sıkıntılar gibi…

Göze daha çok batıyor…

Ama hepsinin çaresi var.

Gerçekçi çözümler, kararlı adımlar, dürüstlük ve azim sorunların çözümünde en etkili ilaç.

Bir de yüreğe batanlar var…

Yitirilen değerler, köhnemiş dostluklar gibi.

Bir evin penceresinden yayılan şarkının mısraları arasına saklanmışçasına:

Unutulmuş birer birer
Eski dostlar, eski dostlar
Ne bir selam, ne bir haber
Eski dostlar, eski dostlar…

Şimdi ne zaman çocukluk, gençlik yıllarıma dönsem düşlerimde o dizeler gelir aklıma…

Eski dostlar…

Çoğunun adını bile anımsamakta güçlük çekiyor insan…

Birkaç solgun yüz kalıyor geride.

Zaman zaman buluşup, anıları tazeleyen yüzler.

Kızılay'da akşam turları…

Sinema gişelerinin önünde uzayıp giden bilet kuyruklarında saatler süren bekleyişler,

Okul bahçesindeki caddeler arası futbol maçları,

Duvar sohbetleri,

Meram Pastanesi, Piknik Lokantası buluşmaları…

Eskiler geldikçe akla…

Bir de anlamını yitiren değerler…

Bir tuhaf oluyor insan…

Sessizce iç çekiyor…

Hüzünleniyor…