Yeni Ekonomik Program ile büyüme rakamları düşürülerek, enflasyon ve faiz oranları artırılarak, işsizliğin artması göze alınarak cari açığın bir miktar kapatılması hedefleniyor...
Yani bir tür 'daralma' ya da daha bilinen deyişle 'kemer sıkma' dönemine giriliyor...
Peki, bu tür bir programla beklenen sonucu almak, yani 'kaynak yaratmak' mümkün mü?
***
Evet, 'Kemer sıkma' yoluyla ülke içinden bir miktar kaynak yaratılabilir...
Ancak, kemeri sıkacak olan kesimin tüketici kesim olacağı gerçeği göz önüne alındığında bu artış geçici olabilir...
Çünkü tüketim gücü azalacak olan toplumun büyük çoğunluğu eninde sonunda taleplerini kısacak ve bunun sonucunda finansal kriz çok yönlü bir ekonomik bunalıma dönüşecektir.
***
Kaynak yaratmanın bir diğer yolu özelleştirmelerdir...
Önceki Maliye Bakanı Naci Ağbal'ın Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nın verilerinden aktardığı bilgiye göre, özelleştirmeden 15 yılda toplam sağlanan gelir 59 milyar 558 milyon 225 bin doları bulmuştur... Şeker fabrikalarının da bu rakama dahil edilmesiyle bu yoldan yuvarlak hesap 60 milyar dolarlık bir kaynak yaratılmıştır...
Ancak özelleştirme geliri bir kereliktir... Buna karşılık satış yoluyla elden çıkarılan her işletme karşılığında sürekli bir gelir kaynağından vazgeçilmektedir... Yani bu olay altın yumurtlayan tavuğu kesip yemek gibidir.
***
Özelleştirme ve 'kemer sıkma' yoluyla elde edilebilecek kaynakların sınırlı olduğu göz önüne alındığında kısa vadede tek çıkar yol 'dışarıdan' kaynak elde etmek gibi görünmektedir...
Ne var ki, gerek ABD'nin 'sıkı dolar politikası'na geçmesi gerekse Türkiye'ye fon yönelmesini sağlayacak değerlendirme kuruluşlarının olumsuz değerlendirmeleri göz önüne alındığında Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu ölçüde kaynağın bu yoldan sağlanması giderek daha zor hale gelmektedir...
Türkiye'nin borçlarını çevirebilmek için kaynağa, hem de döviz cinsinden kaynağa ihtiyacı olduğu düşünüldüğünde banknot matbaası çalıştırılarak kaynak yaratılması da sorunu çözmeyecektir.
***
Bizimle benzer sıkıntıları paylaşan bazı ülkeler, örneğin Rusya, İran ve Venezuela petrol ve doğalgaz gibi önemli gelir kaynaklarına sahiptir...
Petrolün varil başına fiyatının son dönemde sürekli artması bu ülkelere küçümsenmeyecek bir kaynak sağlamaktadır...
Bizim böyle bir avantajımız olmadığı gibi artan petrol ve doğalgaz fiyatları ekonomimizde yeni yaralar açmaktadır.
***
Sonuçta, içine sürüklenmekte olduğumuz krizden kısa ve kolay bir çıkış yolu görünmemektedir...
Bazılarının önerdiği gibi faizleri yükseltmek, Merkez Bankası'nın bağımsızlığını güçlendirmek, Batılı ülkelerle ilişkilerimizi düzeltmek, finans piyasasına telkinlerde bulunmak ya da IMF'nin kapısını çalmak gibi önlemler de gelinen noktada sorunları çözmeye yetmeyecektir...
Geriye tek bir çare kalmaktadır... Tüm güçlükleri göze alarak yapısal ve köklü bir değişim sürecine girmek ve ekonomiyi yeniden kendi ayakları üzerinde durabilecek bir yapıya kavuşturmayı hedefleyen çeşitli planlar uygulamak.
***
Burada söz konusu olan, hiç kuşkusuz yeni bir tercih yapmaktır...
Günümüze kadar 'stratejik müttefikimiz' olarak gördüğümüz 'Batılı dostlarımız'ın bu süreçte bize yardımcı olmayacakları çokaçıktır...
Örneğin ABD Başkanı Trump, son dönemde yayınladığı mesajlarında ABD'nin başta G7 ülkeleri olmak üzere pek çok siyasi ortağına karşı ticaret açığı verdiğine işaret ederek, Amerika'ya özellikle dostları tarafından büyük haksızlık yapıldığını söylemekte ve '800 milyar dolar ticaret açığımız var! Kimse kusura bakmasın, dostlarımızın ve düşmanlarımızın ticarette bizden istifade etmelerine artık izin veremeyiz.' demektedir...
Üye olmak için 1959'da başvurduğumuzda altı üyesi olan AET (AB) günümüzde altı genişleme aşamasından sonra 28 üyeli bir birliğe dönüşmüş ama Türkiye'ye kapılarını kapatmış bulunmaktadır.
Kısacası, Türkiye, doların gücünün yarattığı sıkıntılardan kurtulmak istiyorsa 'dolar silahı' ile vurulmak istenen ülkelerle işbirliğini geliştirmek, yeni fikirlere ve ilişkilere kapılarını açmak ve yeni köprüler kurmak zorundadır.