Doğu Akdeniz'in tarih boyunca taşıdığı stratejik öneme değinen son yazımızda 'Türkiye bu işin neresindedir?' sorusunu sormuş ve Selçuklulardan başlayarak Türk devletlerinin hep bu mücadelenin içinde olduğunu, günümüzde de Türkiye'nin Doğu Akdeniz'den uzaklaştırılması durumunda can damarlarından birinin koparılmış olacağını söylemiştik...
Selçuklu Türkleri'nin Doğu Akdeniz üzerinde yürütülen mücadeleye karışmış olmaları onların Maveraünnehir'den gelen bozkır atlıları olduğu düşünüldüğünde 'afaki' bir görüş gibi gelebilir... Ancak Selçuklular'ın Asya içlerinden geldikleri ve ilk yayıldıkları Irak/Suriye bölgesi Doğu Akdeniz'e açılan İpek Yolu üzerinde olduğu düşünülürse olay 'afaki' olmaktan çıkar... Dolayısıyla Selçuklular, bölgeye geldikleri andan itibaren Doğu Akdeniz üzerinden gelen ve Kudüs'ün yanı sıra bölgedeki liman kentlerini ele geçirmeyi hedefleyen Haçlı ordularıyla çatışma içine girmek zorunda kalmışlar ve bu seferlerin engellenmesinde önemli bir rol oynamışlardır...
Selçuklular'a bağlı olarak kurulan Anadolu Selçuklu devleti de ana devletin zayıflaması ve parçalanması üzerine yeni beylikler doğurmuş, Aydınoğulları, Menteşeoğulları, Karesioğulları ve Saruhanoğulları, Doğu Akdeniz bölgesinde önemli deniz güçlerine dönüşmüştür.
***
Aynı dönemde Doğu Akdeniz'de Bizans ile Venedik arasında bir egemenlik mücadelesi yürütülüyordu...
1204 yılında Doğu Akdeniz'de egemenliğini güçlendirmek için Bizans'ı hedef seçen Venedik güdümündeki Haçlı donanması, Dördüncü Haçlı seferinin rotasını İstanbul'a çevirmiş ve şehri işgal ederek burada bir Latin devleti kurmayı başarmıştı... İşgal sırasında şehirde büyük bir katliam yapılmış, araya mezhep kavgası da girdiği için Ayasofya da dahil olmak üzere bir çok kilise ve İmparatorluk sarayı tahrip edilmişti. İşgalciler 50 yılı aşkın bir süre kentte hüküm sürmüşlerdi... Daha sonra İmparator, çekildiği İznik'ten dönerek kente yeniden egemen olsa da Bizans bir daha eski gücüne kavuşamamış, ancak Venedik ve Latin deniz güçleri ile Bizans arasındaki mücadele Ege ve Doğu Akdeniz'de daha uzun bir süre devam etmişti.
İşte bu dönemde Ege kıyılarına yayılmış olan denizci Türkmen beylikleri oluşturdukları deniz güçleriyle bu mücadeleye katılmışlar ve çoğunlukla Bizans'la ittifak halinde Venedik'in Doğu Akdeniz egemenliğine önemli darbeler vurmuşlardı.
***
Bizans egemenliğindeki topraklar üzerinde yayılan Osmanlı devleti döneminde ise durum değişti... Bu kez Bizans, hedef haline geldi...
Fatih Sultan Mehmed dönemine gelinceye kadar Osmanlı devleti bir deniz gücüne sahip değildi... O nedenle İpek Yolu üzerinde egemenlik kurma hedefini önüne koyan Fatih , önce İstanbul Boğazını hisarlarla keserek Bizans'ın Venedik ve Haçlılardan destek almasını engelledi, daha sonra bir deniz gücü oluşturmak üzere hafif kadırgalar inşa ettirdi...
Bu kadırgalar Bizans kuşatması sırasında yardım getiren Venedik kalyonları karşısında etkisiz kalsalar da 'Haliç'e gemi indirme' olayıyla Bizans'ın fethedilmesinde rol oynadılar.
***
Fatih, Bizans'ı ele geçirdikten sonra İpek Yolu üzerinde denetim kurmak için çabalara girişti... Bu amaçla bir yandan deniz gücünü geliştirirken diğer yandan Doğu İpek Yolu üzerinde yer alan ve Venedik ile işbirliği halinde Osmanlı gücünün gelişmesini engellemeye çalışan Akkoyunlu devletiyle savaştı...
Fatih'in ölümünden sonra Osmanlı devleti II Bayezıd ile Cem Sultan arasında yaşanan bir taht kavgasına sahne oldu... Bu kavgada Cem, o dönem Anadolu'da Osmanlılar karşısında en büyük rakip olan Karaman Beyi'nin yanı sıra hepsi de Osmanlı devletinin İpek Yolu ve Doğu Akdeniz üzerindeki tasavvurlarından rahatsız olan Venedik, Akkoyunlu hükümdarı, Memluk Sultanı, Rodos Şövalyeleri ve Papalık'tan destek alarak mücadeleye girdi; ancak yenilmekten kurtulamadı... Tutsaklık dönemini önce Memlukların, daha sonra Rodos Şövalyeleri ve Papa'nın yanında geçiren Cem, İpek Yolu'nun kara ve deniz üzerindeki stratejik noktalarına hükmeden bu güçlerin elinde sahneye sürülebilecek bir koz olarak tutuldu... Bu nedenle II. Bayezıd, Fatih'in projesini durdurmak ve mevcut statüyü kabul etmek zorunda kaldı...
Bu proje, onun oğlu Yavuz Sultan Selim zamanında tekrar ele alınacaktı.
(Devam edecek)