Çin mucizesi- 1

Sol gelenekte Çin Komünist Partisi lideri Mao Zedung'un Marksizm pratiğini esas alan ve bu yüzden Maocular olarak bilinen Aydınlık çevresinin, Beştepe'deki saraya nüfuz etmesi midir nedir bilinmez, bir Çin modeli tartışması gelip gündemimize yerleşti.

Yazıya latife ile başladım ama Doğu Perinçek ekibinin Cumhur ittifakına verdiği destek bir realite... Bildiğiniz gibi Perinçek çevresi, Türkiye'nin yerinin Avrasya olması gerektiğini savunuyor.

Yerlilik ve millilik retoriğini ağızdan düşürmeyen, gelin görün ki, İslamizasyon politikaları dışında 20 yıldır kendine özgü bir modeli geliştiremeyen iktidar, 83 milyonluk ülkeyi akıl, mantıktan yoksun, plansız, programsız şekilde bir deney laboratuvarına dönüştürdü.

Gece rüyasında gördüğü toplumsal maliyeti yüksek projeleri, sabah hayata geçirme anlayışının son ürünü ise Çin usulü kalkınma...

Muhafazakar demokrat imajının parlatıldığı yıllarda konjonktür gereği, pragmatist düşüncelerle yüzünü AB'ye dönen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 'Üretimle yabancı yatırımcıların dikkatini çekeceğiz. Çin böyle büyümüş. Biz onlardan daha avantajlıyız. Biz pazara daha yakınız (…)1970'lerin Almanya'sında mülteci nüfus var. Genç nüfus ve mültecileri çalıştırarak işgücünü sağlıyorlar. Çin ise genç nüfus, sanayi ve üretimle büyüdü. Biz de faizle değil, genç nüfusla, üretimle büyüme sağlamalıyız' diyor. Bir süre önce AKP Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay'ın da Suriyeli göçmenler için 'Suriyeliler bir gitsin ülke ekonomisi çöker' dediği anımsanacaktır.

'Çin böyle büyümüş' ya da 'Türkiye, Avrupa'nın Çin'i olabilir' şeklinde takdim edilen bu iddia ile anladık ki saray ekibi rüyasında Çin mucizesini görmüş.

Her rüyanın bir yorumlama biçimi vardır elbette. Kişinin dünyayı algılaması, değerleri, birikimi, ideolojisi yorumun da az-çok çerçevesini belirler.

Burada, iktidarın, gördüğü rüyayı yanlış yorumladığı ayan beyan ortada.

Rüyanın içinde otoriteyi koruma ihtiyacı var öncelikle. Çin Devlet Başkanı, Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri Şi Cinping ile aynı yaş kuşağında olan Erdoğan'ın, seçilme mekanizmalarındaki kılı kırk yaran titiz işleyişi hiç dikkate almadan kendi uzun iktidarı için rol model üretmek istediğini söyleyebiliriz.

Ekonomik yönüne gelince, AKP'nin imam hatip zihniyeti ile Çin'e baktığında gördüğü, ucuz işgücünden ibaret. Maliyet girdileri arasında enerjiden sonra ikinci ağırlığı oluşturan işgücü maliyetlerini aşağı çekmek, yüksek döviz kuru nedeniyle ihracatı artırmak, iç piyasada işgücü ile beraber bütün varlıkların kelepire düşmesiyle yabancı yatırımcı için Türkiye'yi cazip hale getirmek... Bu kadar basit, bu kadar bayağı...

Kendi insanının emeğini ucuzlatarak, küresel sermayeye 'gelin bizim insanlarımızı tepe tepe kullanın' demek, bir vahşilik ilanıydı; sömürüye cevaz vermek, toplumu köleleştirmek, yoksulluğunu daha da artırmaktı.

Sormak gerekiyor. Çin'in, yoksul bir tarım ülkesi iken bugün dünyanın süper gücü haline gelmesi, sadece ucuz emek eseri midir?

Yine, Çin'de emeğin ücretlendirilmesi, çalışana verilen çıplak ücretten mi ibarettir?

Devletin, eğitim, sağlık, konut, gıda gibi konularda sağladığı destek, ücretin de bir parçası değil midir?