Çevre koruma ''felaketleri''!.. (II)

Bir önceki yazımızda Çevre koruma adına yapıldığı söylenen 'Salda Gölü Millet Bahçesi' gibi projelerin 'çivi bile çakılması yasak' alanlarda yapılaşmanın yolunu nasıl açtığından söz etmiştik...

Salda Gölü, hem doğal sit alanı hem de sulak alan olarak koruma altında olması gereken bir doğal oluşum...

Göl çevresi yakın zamana kadar birinci derece doğal sit alanıydı...

Ancak Mart ayında gölün yer aldığı bölgenin statüsü değiştirilerek daha 'gevşek' bir koruma sistemi olan 'Özel çevre koruma' (ÖÇK) alanı içine alındı...

Ardından Millet Bahçesi projesi gündeme geldi ve bu proje için Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporuna bile gerek görülmedi.

***

Salda gölü çevresinin yapılaşmaya açılması 'tekil' bir olay değil...

Son dönemde Kaz Dağları, Murat Dağları, Munzur Dağları gibi endemik bitkiler açısından büyük önem taşıyan ve kesin koruma altında bulunması gereken dağlık bölgelerde maden işletmeleri birbiri ardına faaliyet geçiyor...

Örneğin Çanakkale'nin Kirazlı köyünde altın madeni için izin bir yana üstüne bir de 13.5 milyar liralık yatırım teşvik belgesi verildiği ortaya çıktı...

Hatırlanacağı üzere geçtiğimiz günlerde siyanür kullanarak cevher çıkaracak bu maden işletmesinin 195 bin ağaç kestiği iddia edilmiş, Kültür ve Turizm Bakanlığı ise iddiayı yalanlayarak, gerçek rakamın 13 bin 400 olduğunu savunmuştu...

Öyle anlaşılıyor ki 13 bin ağacın kesilmesi, görevleri çevreyi korumak olması gereken yetkililer tarafından bir sorun olarak görülmüyor!

***

Bu arada Çanakkale Koruma Bölge Kurulu Raporunda, maden işletmesinin kurulacağı alanın 1. derece arkeolojik ve doğal sit olarak tescil edildiğine, ancak 2003 yılında bu sit tescilinin 'maddi hata' gerekçesi ile kaldırdığına da dikkat çekiliyor...

İşin ilginç tarafı, bu karar alınırken hatanın ne olduğu belirtilmemiş!

Bu tür kararlar ve bir çok ÇED olumlu raporunun daha sonra mahkemeler tarafından iptal edilmesi, bu konuyla ilgili incelemelerin ne ölçüde sağlıklı yapıldığı sorusunu gündeme getiriyor.

***

Örneğin, İzmir'in Aliağa ilçesinde faaliyet gösteren termik santralin genişletilmesi talebi doğrultusunda, 2010, 2016 ve 2017 yıllarında verilen üç 'ÇED olumlu' kararı, çevrecilerin açtığı davaların ardından iptal ediliyor...

Ne var ki, son iptal kararından hemen sonra, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın 4'üncü kez aynı kararı alıyor...

İlginç değil mi?

***

Bu tür olaylar çok sık tekrarlanıyor...

Daha iki gün önce Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevresel Etki Değerlendirmesi, İzin ve Denetim Genel Müdürlüğü tarafından 29 Nisan 2015 tarihinde verilen 'Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Olumlu' kararına dayanılarak Antalya'ya bağlı Gündoğmuş İlçesi'nde, Alara Çayı üzerine yapılmak istenen HES projesi, mahkeme tarafından ikinci kez reddedildi...

Kararda, 'Nihai ÇED Raporunda türlerin devamlılığının sağlanmasına ilişkin koruma stratejilerinin türlerin üretim ve araziye aplikasyonu bağlamında önemli eksiklikler içerdiği' belirtilerek şu görüşlere yer verildi:

'ÇED raporu ve eklerinin yeterli ve kapsamlı olarak hazırlanmadığı, yapılan incelemelerin, hesaplamaların ve değerlendirmelerin yeterli düzeyde olmadığı, veri, bilgi ve belgeye dayandırılmadığı ve projenin çevreye olabilecek etkilerin önlenmesi için alınan önlemlerin yetersiz ve hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır'.

***

Çanakkale İdare Mahkemesi'nin de, bugüne kadar Kaz Dağlarında yapımı planlanan 10'un üzerinde altın madeni projesinİ, toplam etkisinin ortaya konmaması nedeniyle iptal ettiği de biliniyor...

Ancak işin acı tarafı, genellikle mahkemeler bu tür raporları iptal etmeden önce inşaat faaliyetine başlanmış oluyor...

Ve sonunda bir tür 'emrivaki' yapılarak faaliyet sürdürülüyor.

(Devam edecek)