Bürokratik sadakat

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 2026 yılına ilişkin bütçe görüşülürken AKP, son dakika manevralarından birini daha yapıyor ve bir teklif sunuyor. Komisyondan geçen teklif, kamuda görev yapan genel müdürler, daire başkanları, kurum başkanları, il müdürleri ile müfettişler ve 'kariyer meslek' olarak adlandırılan uzmanların maaşlarına 30 bin TL seyyanen zam yapılmasını öngörüyor.

Teklifte, öğretmen, polis, doktor, hemşire, mimar, şehir plancısı ve mühendisler yer almıyor. Düzenlemeden yararlanacakların sayısı 30 bin civarında…
Devlet, kaçınılmaz biçimde çalışma barışının temellerine dinamit koyarak nitelikli ve niteliksiz memur ayrımına gidiyor. Sınıflandırmasına göre öğretmen, doktor, hemşire, mimar niteliksiz ama büyük bir çoğunluğu siyasi atamayla gelen genel müdürler, daire başkanları nitelikli… Bu kamu çalışanları arasında ayrımcılık yapılması ve mutlak adaletsizlik anlamına geliyor.

En düşük emekli aylığının 16 bin 881 TL, asgari ücretin 22 bin 104 lira, ortalama memur maaşının da 56 bin lira olduğu bir ülkede milyonlarca insan “Sefiller” romanını aratmayacak bir yoksulluğu yaşarken açıkçası ayrıcalıklı bir zümre yaratılmak isteniyor.
Amaç çok belli… Bürokrasinin siyasi sadakatini 0güçlendirmek, pekiştirmek; dolayısıyla rejimin muhtaç olduğu istikrarın devamını sağlamak…
Aslında teklifin gerekçesi çok ilginç ve aynı zamanda acı bir itiraf niteliğini taşıyor. AKP’li Şamil Tayyar, Plan Bütçe Komisyonu Başkanı Mehmet Muş’la görüşmesini aktarırken şu bilgiyi aktarıyor:
"‘Kariyer meslek’ olarak tarif edilen uzmanlığın düşük maaş nedeniyle kamuda can çekiştiğini, SPK’dan BDDK’ya kadar kritik kurumlarda rapor hazırlayacak nitelikli uzman bulmakta zorlanıldığını ve sistemin tıkanmak üzere olduğunu söyledi. Bu sorunun vahametini fark ettikleri için muhalefetin de destek verdiğini aktardı".
Muş, “İlk aşamada sistemdeki tıkanıklığı gidermek istiyoruz” diyerek devam ettirmiş sözlerini… AKP’li isim “Şecaat arz ederken sirkatin söyler” atasözündeki gibi meramını anlatmak isterken devletin içine düştüğü acizliği itiraf etmiş.
Zaten bazı gazeteciler de dahil olmak üzere bu yasayı doğru bulan kesimler, “ne yani devletin işleri mi aksasın. Üst düzey görevlileri özel sektör alıyor” savunmasını yapıyor.
Burada bir an duraklayıp sormak gerekiyor.
SPK, BDDK gibi kurumlarda rapor yazacak bir uzmanın bulunmaması ne demek? Nasıl bir çöküş yaşanıyor ki, bir rapor yazılamaz duruma düşülmüş. İHA’larla, SİHA’larla övünürken, “aya sert iniş yapıyoruz”, “uçuyoruz, şahlanıyoruz”, “Almanya bizi kıskanıyor” derken kritik raporları hazırlayacak uzmanımız yok; öyle mi?
Bu vahim değil, vahim ötesi bir şey. Ama bilmediğimiz bir gerçek değil. Çok uzun bir zamandır bütün mekanizmaları ile devlet vatandaşına hizmet veremez hale gelmiş bulunuyor. Çünkü liyakat esasına dayalı bir seçicilik kalmadı, atamaların tümünde dikkate alınan tek kriter siyasi yandaşlık… Soruları çalınan, yazılı sınavda Türkiye derecesi yaptığı halde sözlü mülakatta saçma sapan sorularla elenen gençler var oldukça da çöküş daha derinleşecek.
Kritik kurumlarda rapor yazacak uzman yok; amenna…
Peki, sizi devlet hastanesinde tedavi edecek doktor kaldı mı?