Bir dönüm noktası: 30 Ağustos... (I)

30 Ağustos zaferinin 100. yıl dönümünü kutluyoruz...

Ulusal kurtuluş savaşımızı taçlandıran bu tarihi zafer, aynı zamanda çağ dışı kalmış bir devlet yapısına son verilmesinin ve Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasının da yolunu açmıştır.

***

Hatırlayalım...

30 Ağustos Zaferine kadar Büyük Millet Meclisinde çok güçlü olan “eski ittihatçı” kadrolar Mustafa Kemal Paşa’yı savaşın sona ermesinin ardından iktidarı “şan ve şerefle” kendilerine terk edecek bir komutan olarak görüyorlardı...

Gerçi Mustafa Kemal Paşa aynı zamanda Büyük Millet Meclisinin de başkanıydı ama bu konumu elde etmesini sağlayan şey, güçlü bir siyasi partinin ya da grubun lideri olmasından çok İttihat ve Terakki’nin Enver Paşa, Talat Paşa, Cemal Paşa gibi yurt dışına çıkmış olan eski yönetici kadrolarının geride bıraktığı boşlukta askeri kariyerini ve hayatını riske atarak Erzurum ve Sivas Kongrelerine başkanlık etmiş olmasıydı...

Bu kongrelerde başkan sıfatıyla kabul görmesini sağlayan şey ise Çanakkale savaşlarında kazanmış olduğu askeri ün ve başarıydı.

***

O dönemde Rauf Bey (Orbay) ve Kazım Paşa (Karabekir) gibi Mustafa Kemal Paşa’nın en yakın arkadaşları Enver Paşa ve İttihat Terakki ile yakın ilişkilerini sürdürüyorlardı...

Örneğin, Hamidiye adlı zırhlının komutanı olarak dünya savaşı sırasında İngiliz donanmasına karşı verdiği mücadele nedeniyle “Hamidiye Kahramanı” olarak ünlenmiş olan Rauf Bey, eğer İstanbul ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinin yabancı ordular tarafından işgal edilmesine imkan veren Mondros Mütarekesini imzalayarak itibar kaybına uğramamış olsaydı, büyük ihtimalle o sıralar Rusya’da Bolşevik yönetimin desteğiyle Anadolu’da direnişe hazırlanan Enver Paşa’nın adayı olarak Erzurum Kongresinde lider olarak öne çıkarılacaktı...

Bu kongrenin toplanmasını sağlayan Müdafayı Hukuk cemiyetlerini kuranlar da ağırlıklı olarak “İttihatçı” tüccarlardı. Bunların bir bölümü Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum Kongresine katılmasına bile karşı çıkmış, kongre başkanlığını ise ancak Kazım Karabekir Paşa’nın kendilerini ikna etmesi sonucu kabullenmişlerdi...

Bu durumda “Kazım Karabekir Paşa neden bizzat kendisi bu işin başına geçmedi?” sorusu sorulabilir. Bu sorunun cevabı Kazım Paşa’nın Mustafa Kemal Paşa’nın tersine işbirlikçi İstanbul Hükümetine açıkça isyan etmemiş olmasıydı; öyle ki Mustafa Kemal Paşa’nın bu hükümete başkaldırması üzerine kendisinden alınan yetkiler, İstanbul Hükümeti tarafından Kazım Paşa’ya devredilmiş bulunmaktaydı.

***

Milli Kurtuluş Mücadelesinin başlangıcında Ege, Karadeniz ve Doğu Anadolu’da direnişi örgütleyenler de Enver Paşa’ya sadık kalan Anadolu’daki İttihat ve Terakki mensubu kadrolardı. Bu bölgelerde faaliyet gösteren ve daha sonra Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde savaşan Çerkes Ethem, Topal Osman, Deli Halit Bey gibi çete liderleri İttihatçıların gizli istihbarat örgütü olan Teşkilat-ı Mahsusa’nın mensuplarıydı. Aynı dönemde “İttihatçılar” Kars ve Ardahan yöresinde “Anadolu Şuraları Hükümetleri” adı altında yerel hükümetler oluşturmuşlardı...

Mustafa Kemal Paşa, İttihatçı üst düzey kadrolar tarafından etrafına çekilen bu çemberin dışına çıkabilmek ve inisiyatifi kendi eline alabilmek için mücadelenin ilk gününden itibaren büyük bir çaba harcamak zorunda kaldı. Mustafa Kemal Paşa’nın bu girişimi özellikle Enver Paşa ile ilişkileri devam eden Rauf Bey ve Kazım Karabekir Paşa tarafından “çizgi dışına çıkma girişimi” olarak görüldü ve engellenmeye çalışıldı...

“Birinci Triumvira” olarak adlandırılabilecek bu üçlü yönetim arasında o dönem yaşanan çelişki ve gerilimler “Nutuk”ta Atatürk tarafından ayrıntılı olarak anlatılmıştır.

***

Bu durumu gösteren ilginç bir olay, Erzurum Kongresine on beş delege göndermiş olan Sivas tüccar ve eşrafının kendi kentlerinde yapılan kongreye bir tek delege bile göndermemiş olmasıdır...

Bu boşluk “Sivas delegeleri” sıfatıyla Rauf Bey (Orbay) ve Bekir Sami Bey (Kunduk) tarafından doldurulmuştur...

Atatürk’ün Ankara’ya gidişini sağlayan da bu kentte küçük bir askeri birliğe kumanda eden ve kendisi de eski bir İttihatçı olan Ali Fuat Paşa (Cebesoy) olmuştur.

(Devam edecek)