Baltalar elimizde

Gözler kapandı kapanacak.

Bir elinde mendil,

Arada bir yere damlayan terini siliyor…

Diğerinde su şişesi.

Arada bir yüzüne serpiyor serinlemek amacıyla.

Aslında yolda giderken susuzluğunu gidermek için almış ama iç içebilirsen…

Alındığında yarıya kadar buzla dolu şişe, kaynayan kazana dönmüş adeta.

O sıcağa buz mu dayanır.

Erimiş, kaynama noktasındaki suya dönüşmüş.

Ağustos’la birlikte kavurucu sıcakların tutsağı olduk.

Ankara böyle sıcak görmedi desek yalan olmaz.

35, 36’dır Ankaralıların ölçüsü.

Termometre göstergesi onun üstüne çıktı mı yandın ki ne yanma…

Eve kapananlar neyse de,

Çalışan kesim perişan…

Sabah saatlerinin serinliğinde iş başı yapmak için yola koyulmak neyse de, termometrelerin 40’ı, 41’gösterdiği mesai bitiminde, eve dönüş tam bir işkence olsa gerek.

Günün yorgunluğu ve aşırı sıcak yüzünden bitap düşenler, bu sıkıntı yetmezmiş gibi bir de duraklarda otobüs yolu gözlemek zorunda kalıyor.

Meteorolojik raporlar ise Başkent halkının yağmur beklentisinin Ağustos sonuna kadar gerçekleşmeyeceğini gösteriyor.

Belki bir iki damla…

Sonrası da belirsiz.

Bazı şeylerin kıymetini bilmek için sıkıntı çekmek mi, gerekiyor?

Doğanın bahşettiği nimetlerin kıymetini bilmeyince sonuç da böyle oluyor işte.

Çevir başını,

Bak gökyüzüne…

Ne bir bulut, ne bir damla yağmur…

Doğanın bahşettiklerini hovardaca yerle bir et.

Sonra da ‘’yanıyoruz’’ diye sızlan…

Etme-bulma dünyası…

Hadi bakalım alın baltaları elinize,

Dolayın uzun ipi belinize…

Tutun ormanın yolunu…

Tabii orman diye bir şey bulabilirseniz.