''Asya açılımı''...

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, 5 Ağustos'ta bir açıklama yaparak, 'Asya'nın farklılıklarını gözeten ancak bölgeye bütüncül bakabilen yeni politikayı oluşturma zamanı gelmiştir. 'Yeniden Asya' adını verdiğimiz açılımı bugün ilan ediyoruz' dedi...

Bu açıklamanın 'eksen kayması' tartışmalarını yeniden gündeme getireceğini bilen Çavuşoğlu, sözlerine şöyle devam etti: ' 'Batılı dostlarımız gelecek yine sitem edecek. Onlara şunu söylüyorum siz gidince eksen kayması olmuyor da Türkiye gidince neden oluyor... Batılı dostlarımız her konuyu sorgulamayı ve ders vermeyi çok seviyor ama bizden de cevabını alıyorlar.'

Bu açıklamanın tam da Türkiye-ABD heyetlerinin 'güvenli bölge' görüşmeleri için biraraya geldiği saatlere denk getirilmesi ilginçti!

***

Sözü edilen zamanlamadan ötürü insanların aklına hemen şu soru geldi:

Acaba bu açıklama görüşmeyi etkilemek için yapılmış geçmişte zaman zaman örnekleri görülen 'konjonktürel' çıkışlardan biri miydi, yoksa dış politikada yeni bir yaklaşımın ifadesi miydi?..

Bunu zaman gösterecek; ancak, bir gerçek ortada: Türkiye-ABD ilişkileri artık dikiş tutmuyor.

***

Temmuz ayının son günlerinde bu köşede dört bölüm halinde yayınlanan 'ABD ile ilişkiler neden onarılamıyor?' başlıklı yazılarımızda bu 'dikiş tutmama' olayının nedenleri üzerinde durduğumuz için bu konuyu şimdilik 'es' geçiyoruz...

Ancak şu son bir kaç yılda nereden nereye geldiğimizi daha iyi anlatabilmek için küçük bir hatırlatma yapmak istiyoruz:

Bilindiği gibi 2002 yılında Harp Akademileri'nde düzenlenen bir sempozyumda Orgeneral Tuncer Kılınç, Türkiye'nin milli menfaatleri ile ilgili konularda AB'den destek görmediğini belirterek, 'ABD'yi gözardı etmeden Rusya ve İran'ı da içine alan bir bölgesel arayışa girilmesi' gerektiğini savunmuş, bunun üzerine 'kıyamet' kopmuştu!..

O sempozyumda konuşmacı olarak bir tebliğ sunan ve Türkiye'nin 'Batı'ya tek yanlı bağlanmasına karşı çıkan Prof. Dr. Erol Manisalı, bu konuya değinen bir yazısında yaşadıklarını şöyle anlatmıştı: ' 'Ordu Batı'ya karşı çıkıyor, bu ne iştir' diye, bugünkü yandaş basın 'asimetrik boyutta' yaygaraya başladı. Kılınç ve ben Newsweek'ten Economist'e, Financial Times'tan FAZ'a (Frankfurter Allgemeine Zeitung) kadar Batı medyasında hedef olduk.'

Bu kampanya sonucu TSK'da, 'akademia'da ve medyada bu tür görüşler savunanların neredeyse tümü Ergenekon operasyonlarına tabi tutuldular ve yıllarını cezaevlerinde geçirmek zorunda kaldılar.

***

Şimdi o görüşler, sözünü ettiğimiz yıllarda iktidar olan ve halen iktidarda bulunanlar tarafından da dile getiriliyor...

Biz, buna 'tarihin ironisi' diyelim ve bir 'malûm'u tekrar edelim:

Olgular inatçıdır; eninde sonunda kendilerini kabul ettirir!

***

Olgular şunlardır:

ABD, bir dönem elde ettiği 'küresel efendi' konumunu adım adım yitirmektedir...

Dünya, artık soğuk savaş sonrasında 'Doğu Bloku'nun ve Sovyetler Birliği'nin parçalanarak dağıldığı, Çin'in kapitalist dünyanın 'ucuz işgücü pazarı' haline geldiği dünya değildir... Rusya ve Çin gibi 'büyük' güçler artık küresel oyunculardır...

Bu durum, Türkiye, İran, Hindistan gibi orta büyüklükte ülkelere yeni manevra alanları açmaktadır.

***

Türkiye bu gerçeği görmeye başladı; ABD ise gerçeği görmek yerine askeri güç kullanarak ya da ekonomik yaptırımlara başvurarak eski konumunu korumaya çalışıyor...

Bunu yaparken kimi zaman dinsel akımları, kimi zaman da etnik akımları kullanıyor...

Geçmişte aralarında ABD'nin de bulunduğu 'Batılı büyük devletler' tarafından Osmanlı devletine karşı 'Ermeni sorunu' üzerinden uygulamaya konulmaya çalışılan başarısız planlar, günümüzde Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı 'Kürt sorunu' üzerinden tekrar canlandırılıyor.

***

Ne var ki, yukarıda belirttiğimiz nedenlerden ötürü bu tür planların hayata geçirilme şansı her geçen gün biraz daha azalıyor...

O nedenle ABD'yi yönetenler politikalarını yeni koşullara uygun hale getirirlerse kendileri karlı çıkarlar...

Bu arada dünya da biraz rahat nefes alır!