Ankara akşamları

Güneşin ne kadar kavurucu olduğunu göstermek için ‘’yumurta yöntemi’’ klasik bir eylem biçimi idi.

Mahallenin işgüzarları tarafından kaldırım kenarına kırılan yumurtanın kızgın güneş altında bir iki dakika içinde pişip, omlet kıvamına gelmesi, semt sakinleri tarafından ’’vay canına’’ nidalarıyla izlenirdi.

Yöntemin uygulayıcıları genellikle berber, manav gibi tanıdık yüzlerden oluşurdu.

Yumurtanın pişme süresi, hava sıcaklığını gösteren termometre gibiydi.

Pişme olayı ne kadar kısa sürede gerçekleşirse, hava sıcaklığı da o denli yüksek demekti.

Gösteri, bazen tv kanallarının haber bültenlerine bile konu olurdu.

Öyle günler yaşıyoruz ki, beyin zonklatan kızgın güneşte, değil kaldırımda yumurta pişirmek, donanımlı bir sofra bile hazırlamak mümkün.

Ankara’nın en güzel yönlerinden biri de keyfin doruk yaptığı akşam saatleridir.

Daha doğrusu öyle idi.

Güneşin batışı ile birlikte başlayan serinlik gece boyunca sürer, kendini balkonlara, evinin bahçesine atan ahali, bunaltıcı sıcağın bitirici yorgunluğunu üzerinden atardı.

Bu yaz, o güzelim akşamlar da nostalji kervanına katıldı.

Güneş battıktan sonra bile sıcaklık dayanılacak gibi değil.

Balkonlar, bahçeler evlerin içinden, evlerin içi balkon ve bahçelerden sıcak.

Bir de buz satışları yapılırdı at arabalarıyla, kamyonetlerle…

Büyük parçalar halindeki buz kalıpları, göz kararıyla istenilen miktar kadar kırılır, sıcaktan bunalan ailelere satılırdı.

Kalıplar halindeki buzlardan satın almak isteyenler kuyruk oluştururdu.

Buz aldıktan sonra evinin yolunu tutanların keyiften yüzünde güller açardı.

Satışa sunulan buzlar kısa sürede tükenirdi.

Buz alan bazı aileler, o fırsatı kaçıran komşulara bir tas içinde buz gönderirdi.

Güzeldi Ankara’nın akşamları…

Güneşin yerini alan hafif rüzgar estikçe bedenlere can gelirdi.

Gündüz vaktinin inleyen nağmeleri, coşkulu kahkahalara bırakırdı yerini…

Bir de kalıp kalıp buz almışsan kimse değmesindi keyfe…

O günler de mazide kaldı…

Buz gibi eriyip gitti…

Keyiflerle birlikte.