Her bir köşesinde ayrı bir güzellik, zenginlik, bereket barındıran Türkiye’nin başına musallat olan rant çevreleri, tıpkı bir terminatör gibi ölüm saçıyorlar. Nerede bir yeşillik varsa düşman kesiliyorlar; nerede çevresine hayat veren bir su akıyorsa onu hapsetmenin bir yolunu mutlaka buluyorlar; nerede temiz kalmış bir toprak parçası varsa zehirlerini akıtıyorlar.
Bu yüzdendir ki memleket bir uçtan öbür uca çöle döndü. Bu çöle dönme hem canlı yaşamının yok edilmesi, doğal zenginliklerin talan edilmesi hem de düşünce dünyamızın fakirleşmesi anlamındadır. Yağma, talan hep vardı ama şu 21 yıllık iktidar dönemi kadar vahşi değildi. Ne içilebilir suyumuz ne temiz kalmış toprağımız, havamız ne tutunacağımız bir ağaç dalı kaldı.
Artık mecalsiz kaldığımız doğrudur. Canlı yaşamına saldırı dört bir koldan olunca, yedi başlı bir dev ile savaşan ya da bir ahtapotun kollarından kurtulmaya çalışan kurban gibiyiz. Bir kolundan kurtulsak diğeri boğazımızdan sıkıyor.
Artvin’den Fatsa’ya, Erzurum’dan Balıkesir’e, Rize’den Muğla’ya kadar nefesleri kesilmek istenenler, toprağını, suyunu, yani yaşam alanlarını savunuyor.
Muğla’nın Akbelen ormanını korumak için tam 4 yıldır mücadele veren köylüler gibi. İkizköy mahallesi sakinlerinden önce linyit madeni sahasının genişletilmesi için gönderilen ihbarnamede, topraklarını, projenin sahibi olan Limak ve İçtaş’a satmaları isteniyordu. Çünkü, ruhsat alınan bölge metrelerce kazılmış, yeterli kömür kaynağı bulunamayınca, ormanlık alana göz dikilmişti.
Köylüler teklifleri kabul etmediler; birkaç yıl önce aynı maden için gerçekleştirilen proje nedeniyle, bölge halkının ne kadar mağdur olduklarını bizzat gözlemlemişlerdi.
Direndiler; hem bir doğa nöbeti başlattılar hem de yasal yollara başvurdular. Daha hukuki süreç sonlanmamıştı ki, Muğla’dan Antalya’ya uzanan büyük yangın felaketinde; halk yangınlara müdahale ile uğraşırken şirket, tam bir fırsatçılık yaparak ağaçları kesme pervasızlığını bile gösterdi.
Günler, aylar sürdü direniş. Üç kez bilirkişi raporu düzenlendi ve tıpkı başka örneklerde görüldüğü üzere hukuk, şirket çıkarını önceleyerek ağaç kesiminin önünü açtı. Aslında şirketten yapılan açıklama, her şeyi özetliyor. Açıklamaya göre, zeytin ağaçlarının bulunduğu alan, 2016 yılında kamu yararı bulunduğu gerekçesiyle kamulaştırılıyor ve sonra madencilik faaliyeti için şirkete tahsis ediliyor. Yani halka ait olan alan, ellerinden alınıp, özel bir şirkete transfer ediliyor.
Nasıl olsa orada yaşayan binlerce insan kamudan sayılmaz!
Limak dururken, Akbelenliler niye kamu olsun ki?!
Müthiş bir adaletsizlik; tarif edilemez haksızlık, zulüm, doğa adına büyük bir yıkım ve apaçık çevre suçu…
Akbelenliler, şimdi, sarılarak ağaçları kesimden kurtarmaya çalışıyorlar.
Aslında, ellerinden alınmak istenen yaşam haklarının, çalınan geleceklerinin peşindeler…