Afganistan'da 1980'li yıllardan bu yana neredeyse kesintisiz bir biçimde devam eden savaş yeni bir aşamaya giriyor... Bu yeni aşamada Türkiye'ye NATO üyesi sıfatıyla yeni bir görev veriliyor...
Gerçi Türk askerleri 2002 yılından bu yana 'Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvvetine katkıda bulunmak' amacıyla Afganistan'da bulunuyordu, ama 'muharip güç' sıfatıyla değil bir 'barış gücü' olarak faaliyet gösteriyordu...
Afganistan'ın en stratejik noktası olan Kabil Havalimanının korunması ise bugüne kadar yapılan 'insani yardım' odaklı faaliyetlerden çok farklı bir konu. Çünkü 'askeri çatışma' riski içeriyor.
***
Bu konunun geçen ay yapılan NATO Zirvesi'nde ele alınması da bu riske işaret ediyor...
Gerçi Türkiye henüz bu görevi resmen kabul etmiş değil...
Ancak resmi açıklamalar olumlu yönde ve havalimanının korunmasına mevcut Afgan yönetimiyle işbirliği halinde yerine getirilecek 'barışçıl' bir görev gibi bakılıyor.
***
Ne var ki, Afganistan'daki olayların seyri tam tersi yönde işaretler veriyor...
ABD ve NATO'nun muharip güçlerinin çekilmeye başlamalarının ilk adımları atılır atılmaz resmi Afgan ordusunda çözülmeler olduğuna ilişkin haberler yoğunlaştı...
Binin üzerinde askerden oluşan bir gücün resmi ordu saflarını terk ederek Tacikistan'a sığınması ve Türkmenistan sınır bölgelerinin yanı sıra İran sınırındaki en önemli sınır kapısının Taliban güçlerinin eline geçmesi bu ihtimalin ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor.
***
Böyle bir durumda Afganistan'da iktidarı ele geçirmek açısından Taliban'ın yapacağı en güçlü hamlenin ABD yanlısı hükümetin elindeki Kabil Havalimanını düşürmek olacağı son derece açık...
Zaten ABD ve NATO güçlerinin yakın zamana kadar en önemli üs bölgeleri olan bu bölgeyi apar topar terk etmelerinin nedeni de bu...
Eğer Türkiye havalimanını koruma ve işletme gibi bir görevi üstlenirse bu durumda bölgedeki Türk askeri gücü de ister istemez Taliban'ın hedefi haline gelecek.
***
ABD, son NATO zirvesinde Türkiye'ye bu görevi teklif ederken Biden yönetimi tarafından hazırlanan dört aşamalı bir planı uygulama çabası içindeydi...
Bu plan, esas olarak Taliban'ın sahada üstünlük kazanması karşısında bir önlem olarak hazırlanmıştı ve Vietnam benzeri bir bozgun ihtimalini önlemeyi amaçlıyordu...
Bunun için askeri riskler Türkiye'nin üzerine yıkılacak, siyasi riskleri uluslararası alanda paylaştırılacaktı!
***
Plan, ilk aşamada Birleşmiş Milletler, ABD ve Afganistan'ın yanı sıra Rusya, Çin, Pakistan, İran ve Hindistan'ın da katılacağı görüşmeler çerçevesinde bir barış planı hazırlanmasını öngörüyordu... İşin ilginç tarafı, barış planının genel ilkelerin belirleneceği bu aşamada Türkiye devre dışı bırakılmaktaydı...
İkinci aşamada Taliban ve Kabil hükümeti yeni bir 'Birlik Hükümeti' çatısı altında biraraya getirilecek ve yeni bir anayasa hazırlanacaktı...
Üçüncü aşamada işin içine Türkiye 'de dahil edilecek ve Kabil hükümeti ve Taliban arasında görüşmeler Türkiye'de yürütülecekti. Bu görüşmelerde barış anlaşmasına en son şeklin verilmesi, bunun sonucunda geçilecek dördüncü ve son aşamada ise çatışmaların tamamen durdurulması hedefleniyordu.
***
Ancak bu plan, daha ilk adımda çöktü... Taliban, ABD'nin hazırladığı çerçevenin dışına çıkarak Kabil Hükümeti ile Türkiye'de görüşmeyi ve Türk askerlerinin Kabil Havalimanında görevlendirilmesi önerisini reddetti...
Bununla da kalmayıp, ABD ve NATO ülkelerini dışlayarak Rusya, İran ve Çin gibi ABD işgali öncesinde 'düşman' olarak gördüğü ülkelerle yoğun bir diplomatik görüşme süreci başlattı...
Bu süreçte en dikkat çekici nokta, Kabil Hükümeti ile Türkiye'de görüşmeyi reddeden Taliban yönetiminin İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in önerisini kabul ederek Tahran'da Kabil hükümet temsilcileri ile müzakere masasına oturmasıydı... Aynı dönemde bir Taliban heyeti de Moskova'da Rusya Hükümeti ile görüşerek Orta Asya ülkelerinin sınırlarını ihlal etmemeyi taahhüt etti ve böylece Rusya'nın desteğini sağlama aldı.
(Devam edecek)