ABD ile ilişkiler neden onarılamıyor?.. (II)

Dünkü yazımızda Sovyet Blokunun dağılmasından ve 'sosyalist' ülkelerin dünya kapitalist sistemine entegre olmalarından sonra beklenenin tersine ABD'nin bu kez sistem içinden gelen bir Rusya-Çin rekabetiyle karşı karşıya kaldığını...
Ve egemenliğini pekiştirmek için 'Büyük Ortadoğu Projesi' adı verilen bir hamleyle askeri gücünü devreye soktuğunu yazmıştık...
Başlangıçta ABD-Türkiye ilişkilerini sağlamlaştıracağı düşünülen bu hamle, sonuçta iki ülke arasındaki ilişkilerin 'dip yapmasına' neden oldu.
***
Büyük Ortadoğu Projesi, uygulama alanına Irak saldırısıyla sokuldu...
Beklenti, bu saldırıda bir üs görevini görecek olan Türkiye'nin Saddam rejiminin yıkılmasının ardından Irak'ın kuzeyinde bir nüfuz alanı kurmasıydı...
Ancak yapılan müdahale planı ortaya çıkınca nüfuz bölgesi kurmak bir yana Türkiye'nin Güneydoğusu'nun da ABD işgal kuvvetlerinin nüfuzu altına gireceği ortaya çıktı.
***
Bu durum toplumun hemen her kesiminde bir tepki yarattı ve müdahale izni için Meclis'e gönderilen tezkere beklenmeyen bir şekilde reddedildi...
Böylece kuzeyden müdahale konusunda yapılan bütün hazırlıklar bir anda boşa gitti...
ABD, bu olayın faturasını asker ve sivil 'ulusalcılara' kesti... Böylece o dönem yeni işbaşına gelmiş olan AKP hükümeti ile iyi ilişkiler korunmuş oldu.
***
ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ikinci hamlesi 'Arap Baharı' harekatıyla geldi...
Bu harekatın amacı, Ortadoğu'da geçmişte Sovyetler Birliğiyle iyi ilişkiler kurmuş olan Baas rejimlerinin kalıntılarının 'ılımlı İslam akımı' olarak adlandırılan rejimlerle değiştirilmesiydi...
Bu rejimler, federatif bir nitelik taşıyacak ve İslamcı hareketlerle farklı etnik gruplar birbirine karşı kullanılarak denetim altında tutulacaktı.
***
Plan, başlangıçta AKP Hükümeti tarafından tarihsel bir fırsat olarak değerlendirildi...
Sonradan Başbakan olacak Ahmet Davutoğlu tarafından yazılan ve o dönem iktidara yakın çevrelerde elden düşmeyen 'Stratejik Derinlik' adı kitabın arka kapağında o dönem beslenen hayaller şöyle dile geldi:
'Modernite Avrupa-Merkezli bir tarihî sürecin eseriydi; küreselleşme ise kaçınılmaz bir şekilde başta Asya olmak üzere bütün insanlık birikimini tarihin akış seyrinde tekrar devreye sokacak unsurlar taşımaktadır. Tarihî birikimi etkin bir açılıma temel sağlayacak toplumların öne çıkacağı bu süreçte Türkiye Tarihî derinliği ile stratejik derinliği arasında yeni ve anlamlı bir bütün oluşturma ve bu bütünü coğrafî derinlik içinde hayata geçirme sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Stratejik açıdan mihver bir ülke olan Türkiye, bu sorumluluklarının gereğini yerine getirmesi durumunda, yeni dengelerin oluşacağı daha istikrarlı uluslararası konjoktürlere daha uygun şartlarda giren merkez bir ülke konumu kazanacaktır.'
Daha açık söylersek...
Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu'nun 'tarihi birikimini' kullanacak...
'Ilımlı İslam' akımı için bir model oluşturacak...
'Moderniteden' (yani bir 'parantez' gibi görülen Cumhuriyet değerlerinden) vazgeçecek...
'Küreselleşme' akımına (yani ABD'nin başını çektiği 'akın'a) katılacak...
Ve böylece ABD hegemonyası altında 'bölgesel bir güç' olacaktı!..
***
Başlangıçta bu plan yürüyor gibiydi... Arap Baharı, bir fırtına gibi başlamış, Tunus, Libya, Mısır, Yemen gibi ülkelerde Arap milliyetçisi rejimler, El Kaide'den Müslüman Kardeşlere ve Vahabilere kadar uzanan geniş bir İslamcı cephe tarafından devrilmiş, sıra Suriye'ye gelmişti...
Ancak Suriye'nin direneceği, o zamana kadar olup biteni izleyen Rusya'nın rejime destek olarak devreye gireceği ve sert bir kayaya çarpan ABD'nin sonunda PKK/PYD'ye sarılmak zorunda kalacağı hesap edilmemişti...
Sonuçta akla gelmeyen başa geldi ve bu durum ABD ile Türkiye arasındaki ilişkileri zirveye çıkarmak yerine dibe vurdurdu.
(Devam edecek)