Yeni söylem geliştiremeyen siyaset. tekerrüre düşer. Bu ekonomide de siyasette de geçerli. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 3 gün önce söyleme ihtiyacı duyduğu “Milletimizin zübük siyasetçilere itibar etmeyeceğini biliyorum” sözlerini biliyorsunuz.

Önceki yazımızda iktidarların vergi konusunda üretici kesimin tepkisinden çekindiğini ve üretimin de teşvik edilmesini istediği için, politik olarak gelir, kurumlar ve servet vergilerine (bugün de olduğu gibi) başvuramadığına dikkat çekmiştim. Bugüne kadar gelen bütün iktidarların daha kolay bir araç olan KDV, ÖTV, ÖİV gibi tüketim üzerinden alınan dolaylı vergilere yöneldiğini vurgulamıştım.

Doğrusunu isterseniz iktidar cephesinden bir refleks bekliyordum. Ancak o refleksi değerli bir iş insanı gösterdi. Ankara’daki çalışmalarını her zaman yakından izlediğim, çabalarına ve emeklerine değer verdiğim eski Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir yazımla ilgili öneride bulunduğu güzel bir not gönderdi.

“Cahit bey iyi günler…Gelirleri ücret gelirleri ve üretim gelirleri olarak ikiye ayırmışsınız, üretim gelirleri deyince aklıma öncelikle sanayi ve tarım üretimi gelmekte; bu alanların ülkenin zenginleşmesi kronik ve kronik rahatsızlığımız olan cari açığını önlenmesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum ve bunların geliştirilmesi lazım. Ancak sanayi üretimi dışında ticaret gelirleri özellikle rant gelirleri diğer faaliyetlerden elde edilen gelirler bahsetmiş olduğunuz kayıp kaçak açısından gözden kaçırmamalı. Üretim ölçek ekonomisine yaklaştıkça kayıp ve kaçakların azaldığı ve azalmak mecburiyetinde olduğu muhakkaktır. Yazınızdan üreticiler vergi kaçırıyor algısı çıkarılabilir. Ülke olarak daha çok üretip, daha çok katma değer yaratıp, daha çok ihracat yapıp, cari açık derdini bitirmemiz gerekir, ancak bu şekilde bağımsız, güvenli ve zengin olabiliriz. Selamlar.”

Bir işin içerisinde hem teorik, hem de pratik çalışan kişilerin daha yaratıcı bilgiye sahip olduğuna inanırım. Nurettin bey, ‘inceden’ ekonomide hızlı dönüşüm ve değişimin olmasını sağlayacak güzel iki öneri hatırlatıyor. Tarım ve sanayi…Hakikaten bu iki alan hem kitleleri doyuracak, hem de kitlelerin geleceğini güvence altına alacak...

Türkiye, son 40 yıl öncesine kadar tarımda kendi kendine yeterken, bugün hayvancılık başta olmak üzere, birçok tarımsal üretimde ithalat cenneti haline geldi. Bırakın artık kendi kendine yetmeyi, ‘samanı’ bile ithal ettik. Şehirlerinin birçoğu kırsal kalan ülkede kırsalın kentleri beslemesi kurgulanamadı. Aç bırakılan kırsal iller, büyük şehirlere göç ile boşaltıldı. Kentlerin büyük kısmı kent olgusuna kavuşamadan ‘kır-kent’ demografik yapısına sokuldu, aslında aç nüfus yoğunluğuna dönüştürüldü.

Kır-kent sürecinin tetiklenmesinde yerel seçimler ve seçilen belediye başkanları var. Türkiye şehirlerinde kır-kent paradoksu yaşanırken, yöneticilerin inşaat rantına yönelmelerini kentleşme olarak anlatmaları başka bir paradoks...

Başından yetişemediğimiz Sanayi Devrimi ise batıda küçük ölçekli tüccarlardan oluşan küçük kent burjuvazisi şeklinde sosyal sınıfın gelişmesini sağladı. O ülke insanlarının doyma kaygısını ortadan kaldırdırdı. Dedesinden bu yana yaşadığı kenti terk etmesine gerek kalmadı. Üstelik o ülkelerde demokrasi, hukuk, bilim, sanayi, özgürlük ve yatırım alanlarında gelişme sağlandı.

Sanayi devrimi şimdi level atlayarak, yapay zeka, 3D gibi yeni bir evrime dönüştü. İşbaşına gelen iktidarlar ise, sanayi devrimine yetişme çabasına girmek yerine, yabancı yatırımcıya; döviz getirme karşılığı kazanç sağlanacak portföy yatırım ülkesi görüntüsü verdi.

Mesela Alman otomotiv devi Volkwagen’in bize yatırımda son anda vazgeçip, 2013 yılında Polonya’yı tercih etmesinin altında ne yatıyordu? Hyundai 1.2 milyar euroluk dev yatırımını Çek Cumhuriyeti’ne, Ford Motor 675 milyon euroluk yatırımını Romanya’ya, 2010’da Peugeot’nun 1 milyar euroluk yeni fabrikası İspanya’ya neden kaçtı? Hiç sorgulamadık!

Son olarak 11 Ocak 2024 tarihli bir haber…Geçen yılın Ağustos ayında Türkiye’deki çelik şirketlerinden Borusan ile ortaklığını sona erdiren Mannessmann’ın ardından, bu kez metal şirketi Wuppermann da Türk şirketle yollarını ayırdı. ( Detay için bakabilirsiniz)

Peki ülkenin geleceğine katkı sunması beklenen yerli ve milli iş dünyamız ve sektörlerimiz ne yapıyor? Onlar umutlarını devlet ihalelerine bağladı. Ama, Londra Tahkim Mahkemelerinin gücüne sığınarak…

Anlayacağınız 40 yıldır ekonomiyi siyasetin zübük diline esir ettiğimizi bile hiç sorgulamadık.