Küçük yaşlarda öykü yazarak edebiyat dünyasına merhaba diyen, 2021 yılında yayımladığı “Göğsümüzdeki Nar” isimli şiir kitabıyla dikkatleri toplayan Yazar-Şair Banu Sancak ile Başkent olarak konuştuk. Derin kelime haznesini satırlarına cesurca dökebilen bir şair olarak göz dolduran Sancak, köklü kültürel değerlerimizi edebi eserlere yansıtılması gerektiğini savunuyor. Sancak, edebiyatta kalıcılık tartışmasına ise farklı açılardan yaklaşarak, “Şiirde her yeni değişimi, gelişim ve akımı, olumlu ve olumsuz yanlarıyla aklının ve gönlünün süzgecinden geçirerek layık olduğu yere koyabilecek şiir ve edebiyatsever potansiyeli olan köklü bir milletiz. Güçlü kalemler ve iyi olan eserler, er ya da geç kötünün ya da vasatın içinden sıyrılarak Türk Edebiyatına değer katacaktır ve daha kalıcı olacaktır” yanıtını veriyor.

Son Sayfa Röp (4)-1

·       Kelimeler, yaşam sürecinizde edebiyata hangi aşamalardan sonra dönüştü?

Çocukluk yıllarımdan itibaren edebiyat ile ilgiliyim. Yazma sürecim ilkokul yıllarımda öykü yazarak başladı, fakat zaman geçtikçe öykü yazmanın içimdeki coşkuyu karşılamadığını fark ettim ve şiir yazmaya başladım. Uzun yıllardır birçok kültür ve edebiyat dergisinde ve gazetelerde; Şiir, makale ve deneme yazılarım yayımlanmaktadır. 2021 yılında “Göğsümüzdeki Nar” isimli şiir kitabım çıkmıştır. Türkiye Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyesi ve İLESAM üyesiyim.

·       “Göğsümüzdeki Nar” şiir kitabınızın çıkış noktasını anlatır mısınız? Kitabınıza gelen    

       geri dönüşlerden memnun musunuz?

Kitabım “Göğsümüzdeki Nar,”  ağırlıkta son 15-20 yıldır yazdığım şiirlerden oluşmuştur. Şiir ve edebiyatsever halkımız şiirlerimi ve beni canıgönülden bağırlarına basmışlardır, bu ilgi ve alaka şahsım ve Türk Şiiri adına çok memnuniyet verici fakat sonraki kitaplarında, önceki kitaplarından daha profesyonel yazmak ve daha nitelikli eserler çıkarmak bütün şairlerin ortak kaygısıdır. Edebiyat camiasıyla ve şiir sever dostlarımızla gönül ve dil birliğimizi pekiştirmek adına yeni kitap hazırlıklarım ve çalışmalarım devam etmektedir.

 “DİL, BİR MİLLETİN NAMUSUDUR…”

·       Şiirlerinizde derin kelime haznesi ile ritimsel anlatımlar göze çarpıyor. Bu satırlarda şahit olduğunuz olay ve olgulardan kesitler bulabiliyor muyuz?

Katıldığım her programda ve sohbette dile getiririm; “Dil, bir milletin namusudur…” Zengin bir dil ve binlerce yıllık köklü bir medeniyete, tarihe ve kültüre sahip olan Türk Milletinin bir mensubu ve şairi olarak;  Türkçe'yi en güzel ve en doğru şekilde kullanarak yazmaya çalışıyorum. Platona göre düşünmek, ruhun kendi kendine konuşmasıdır, peki ruhun kendi kendine konuşması için ne lazım? Kelimeler... İnsanı hayvandan ayıran en büyük fark düşünebilmesi ve konuşabilmesidir. Dil bilimci Benjamin Lee Whorf; “Dilin zihin şemamız olduğunu ve bunun dünyayı algılayış biçimimizi şekillendirdiğini” söyler. Yani dil, kişinin ve toplumların nasıl düşüneceğini belirliyor. Ezcümle; insanı düşünmeye ve yazmaya sevk eden, duygu ve algılarımızı yöneten ilk şey kelimelerdir. Diğer konuya gelince; zaten nazımı, nesirden ayıran en önemli özellik ahenktir...        
İlham ise evvela içseldir, şiirde ve sanatın her dalında, ilhama kaynak olan olay veya olgular dediğiniz vesileler ise Allah'ın Musavvır esmasının insandaki tecellisidir ve bir hatırlayıştır, bu minvalde “şair olunmaz, şair doğulur” inancındayım.

·       Şiirin korunması gereken özellikleri olduğunu savunuyor musunuz? Size göre şiir hangi prensipler üzerine yazılmalı?

Elbette ki... Şiirin özgünlüğü ile şiirde kullanılan sanatlar ve ahenk, bir bütün olarak şiirin kimliğidir. Şiirin kurgusunu ve örgüsünü; şiirin kas ve iskelet sistemi, felsefesini; ruhu, kelimelerini ise kalbi olarak tanımlıyorum.  Ve yine hem edebiyatta, hem de günlük hayatta dilimizi güzel konuşma ve doğru kullanma hassasiyetim var zira insan kelimelerde düşündüğünden, düşüncelerimizi sınırlamanın ve kültürümüzü yok etmenin ilk yolunun kelimeleri kısaltarak veya kısıtlayarak sınırlamaktan geçtiğini düşünüyorum. 

“ŞİİR ÇEVRİLEMEYENDİR”

“Otomobil ihtiyacı olanlar bir an önce alışverişini tamamlamalı” “Otomobil ihtiyacı olanlar bir an önce alışverişini tamamlamalı”

·       Türk Şiiri’ne baktığımızda halk kültüründen temaların büyük yer tuttuğunu görüyoruz ama bu kültürü evrensel bir dile çevirmede sıkıntılarımızın da olduğunu biliyoruz. Bu konuda ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Şiirden ziyade müzik evrenseldir. Şiirde “mana şairin karnında, gönlündedir” diye meşhur bir söz vardır. Bu anlamda her çeviri afakidir fakat konuyu daha gerçekçi ve sosyolojik olarak değerlendirdiğimizde; hece ve aruz ölçüleriyle yazılan şiir çevirilerinin, serbest vezinli şiirlere göre, daha fazla anlam kaybına uğradığını görürüz. Bunun en büyük nedeni ise şiir yazım tekniğimizdeki ve dahi kültürümüzdeki farklılıklardır. Kieślowski'nin yönettiği Dekalog serisi filmlerin ilkinde beni çok etkileyen bir replikten bahsedeceğim size, Şair TS Eliot; “Şiir çevrilemeyendir” der...

·       Özellikle edebiyat dünyasında yükselen Türk kadın şair-yazarlara ne gibi destekler verilmeli?

Bu soru bana ve kadın şair arkadaşlarıma çokça yöneltilen bir sorudur. Toplumumuzun genelini bu konudan tenzih etmekle birlikte, bir kesimi ile kadın olarak bile yaşamanın zor olduğu bir coğrafyada “Kadın Şair” olarak kabul görmek biraz zahmetli fakat sanatınızı; Türk Edebiyatına ve Türk kültürüne yaraşır şekilde, bilgi sahibi olarak, emek vererek, ciddi bir disiplin bilinciyle icra ettiğinizde, cinsiyetin pek de hükmü kalmıyor diyebiliriz. Bu minvalde Türk Edebiyatına olan destekler, kadın veya erkek şair ayrımı yapılmaksızın, nitelikli projeler ve eserler üretebilen kalemlere verilebilir. 

 “NİTELİK NİCELİKTEN DAHA ÖNEMLİ”

·       Aile yapımızın özellikle gençleri iyi bir okur-yazar olma hevesine zemin hazırladığına inanıyor musunuz?

Öyle bir çağda yaşıyoruz ki gerçekten hem ailelerin hem de öğretmenlerin işi çok zor, malum devrimiz internet çağı, haz ve hızın, dijital oyunların ve yayınların bağımlılık düzeyinde etkisinde olan genç neslin ve hatta yaş ve ülke sınırı gözetmeden tüm insanlığın okuma alışkanlıklarında geçmişe nazaran çok fazla düşüş var. Yazma hususunda ise yazılan eserlerde sayıca yükseliş var fakat niteliğin, nicelikten daha önemli olduğunu vurgulamakta da fayda var.

·       Yeni dönem Türk şiirinde eleştiri getirdiğiniz hususlar var mı?

Yeni dönem Türk şiirinde çok güçlü kalemlerimiz, zor şartlara ve ekonomik imkansızlıklara rağmen düzeyli ve kaliteli dergiler ve kitaplar çıkaran edebiyat emekçilerimiz var ancak son dönemde, şiirde yeni ekoller ve poetikalar oluşturmak adına; felsefesi, sanatı ve özgünlüğü olmayan içi boşaltılmış ve dili tahrip edilerek kaleme alınmış şiirlerin varlığı aşikar.

·       Ticari kaygı ile piyasaya sürülen kitaplar, nitelikli eserlerin tanılırlığını engellemiyor mu?

Dünyadaki her şey bir ölçü ve denge üzerine yaratılmıştır ve yine her şey zıddı ile kaimdir, çirkin olmazsa, güzel fark edilmez, kötü olmaz ise iyi fark edilmez vs. örnekler çoğaltılabilir.  Bu durumda kötü şiir yazana, “sen kitap çıkarma ya da sen şiir yazma,” ticari kaygısı olan yayınevine, “sen bu kitabı basma” deme lüksümüz yok. Ancak şiirde her yeni değişim, gelişim ve akımı, olumlu ve olumsuz yanlarıyla aklının ve gönlünün süzgecinden geçirerek layık olduğu yere koyabilecek şiir ve edebiyatsever potansiyeli olan köklü bir milletiz. Bu noktada; güçlü kalemler ve iyi olan eserler, er ya da geç kötünün ya da vasatın içinden sıyrılarak Türk Edebiyatına değer katacaktır ve daha kalıcı olacaktır.

Kaynak: Tolga ALCA