Posta kutularına bırakılan elektrik ve doğal gaz tüketim bedellerine ilişkin faturalar, bubi tuzağını andırıyor…

Biri, yüksek voltajlı elektrik çarpması, öteki gaz odasına kapatılmış idam mahkumunun ciğerlerini kavuran siyanür gibi.

Bir bakış yetiyor, sona bir adım daha yaklaşmaya…

Zamlı tarife ocak ayı başından itibaren uygulamaya konulduğundan faturalara yansıyan rakam 10-15 günlük bir dönemi kapsıyor…

Asıl kabus gelecek aylarda…

Kara kışın dondurucu etkisinin tavan yaptığı şubat, mart aylarına ilişkin faturalarda yer alacak tüketim bedellerini düşünmek bile insanın canından can alaya yetiyor.

Bakkal, kasap ve marketlerdeki fiyatlar, giyim kuşam harcamaları da kabustan farksız.

Bir yanda da ölümcül salgın…

Korunma amaçlı maske takmayanlara kızar, içimden söylenmedik laf bırakmazdım.

Şimdilerde farklı düşünceler içindeyim…

Dizgini boşalmış rakamlar karşısında ''acı bir tercih mi?'' sorusu kemiriyor beynimi…

''Kırk katır mı, kırk satır mı?'' misali…

Faturadan mı?

Salgından mı?

Yine daldık kara düşüncelere…

Köy kahvesinde kümelenmiş, palavracı arkadaşlarının anlattıklarını dinliyorlar…

O anlattıkça da çaktırmadan gülüyorlar.

''Bir tarafım doksan derece diklikte dağ, bir tarafım uçurum, arkamda se yaklaşmakta olan dev gibi bir gergedan. İki-üç metre ötede ise gözlerini gözlerime dikmiş bir boğa. Şansızlık bu yana tüfeğimde de mermi kalmamış.''

Etrafındakiler, koro halinde ''Eeee…'' diyerek meraklarını dile getirince palavracı avcı, renk vermeden yanıtlamış:

''Ne olacak attım kendimi yüz metrelik uçurumdan''

Dinleyenlerden biri saf yerine konulmaya daha fazla dayanamamış, can alıcı soruyu yapıştırmış:

''Madem öyle nasıl hala yaşıyorsun?''

Palavracı avcı pişkin pişkin yanıtlamış:

''Bizimki de yaşamak mı?''

Sağımız, solumuz, önümüz, arkamız, kısaca dört bir yanımız faturalarla dolu…

Ne dersiniz?

Bizimki de yaşamak mı?