Ocak ayının ortalarına geldik, kar hasreti devam ediyor hala…

Nerede o eski kışlar…

Nerede o, kirpiklere çöreklenen kar taneleri...

Geceden birkaç yağmur damlası düşünce Ocak ayı başlarında, sabah ilk işimiz pencereden dışarıya bakmak olurdu…

Çoğunlukla da ilerleyen saatlerde sıcaklığın biraz daha azalması sonucu, yağmur tanelerinin kara dönüşmesiyle oluşan beyaz bir örtü çıkardı karşımıza…

Binaların çatıları, yollar, ağaç dalları beyaza boyanırdı…

Doyumsuz manzaraya ilk tanık olanlar, gün ağarmasını beklemez, sokağa dökülür, beyaz örtünün üzerinde yuvarlanarak çocukluk günlerinin o doyumsuz keyfini ilerleyen yaşlarda yaşamanın keyfini çıkarırdı.

Kısa sürede diz boyuna ulaşan beyaz örtünün üzerinde düşe-kalka yürümeler, kartopu savaşları, yarış pistine dönen cadde ve sokaklarda binicilerini sağa sola saça saça uçuşan kızaklar…

Şimdilerde kar hasretlik oldu…

En azından bazı kentlerin sakinleri için.

Ankara'yı örnek göstermek bu hasret için biraz abartılı olur ama, ''acaba'' sorusunu akla getirdiği de bir gerçek.

Film kareleri, fotoğraflar olmasa, yeni ayaklanmış minikler o doğa harikasına dokunma mutluluğunu tadamadan, büyüyecekler.

Doğanın dengeleriyle oynamanın sonucu işte…

Kuzey Kutbu'nda küresel ısınma nedeniyle eriyen buzulların ürkütücü görüntüsü ders olmalı…

Tabii yağmursuz geçen günler de…

Normal seviyelerinin 10-15 derece üstünde seyreden hava sıcaklıkları da…

Giderek suya hasret kalan barajlar da…

Doluluk oranlarına ilişkin rakamlar giderek küçülüyor.

Seviye düştükçe, tehlike büyüyor…

İstanbul'un ardından Ankara için de tehlike çanları çalıyor.

İnsanlar kara, barajlar suya hasret…

Tek tük meydana gelen yağmur geçişleri yeterli değil…

Daha çok yağmura, kara ihtiyaç var.

Zaten pandemi ile milletin başı dertte…

Bir de susuzlukla tükenmesin yaşamlar…

Kar gerek,

Yağmur gerek,

Yeni yeni barajlar, tasarrufa uyum gerek…

Her şeyden önce de doğayı korumak gerek.