Sağlık Bakanlığı, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve DSÖ işbirliğinde yürütülen Ruhsal Engelli Bireyler İçin Sosyal İçerme Projesi kapsamında düzenlenen 'Ruh Sağlığı Hizmetlerinde Kalitenin Artırılması Yıllık Konferansı' gerçekleştirildi. Anadolu Hotels Downtown'da düzenlenen konferansın açılışında konuşan Sağlık Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Emine Alp Meşe, sosyalleşmenin her insanan hakkı olduğunu vurguladı. Meşe konferansın amacına değinerek, 'Ruhsal Engelli Bireyler İçin Sosyal İçerme Proje- si'nin ruh sağlığı hizmetlerinde kalitenin artırılması temalı 2019 Yılı Konferansı için bir araya gelmiş bulunmaktayız. Ruhsal hastalıkların, kişinin ve çevresinin yaşamını ve hayat kalitesini etkileme, önemli bir hastalık yükü oluşturma, multidisipliner ve çok paydaşlı bir yaklaşımı gerektirme ve dışlanma gibi zorlukları ve yansımaları bulunmakadır. Ruhsal engelli bireylerin sosyal olarak dışlanması küresel bir halk sağlığı ve insan hakları sorunudur. Diğer taraftan sosyal içerme, ruhsal hastalığı olan insanlar dahil, herkes için bir insan hakkı olduğu gibi, aynı zamanda kaliteli ruh sağlığı hizmetleri üretiminin ve ruhsal hastalıklardan kurtulmanın da önemli bir parçasıdır.' şeklinde konuştu.

TARİHTE RUHSAL HASTALIKLAR

Ruhsal hastalıkların tarihteki yerine tanımlanmasına da değinen Meşe şunları söyledi: 'Ruhsal hastalıklar, ilkel çağda doğaüstü kötü ruhlara bağlanmış iken, Hipokrat'ın yaklaşımları ile bu düşüncelere bir süre ara verilmiştir. Ancak Orta Çağ Avrupası'nda, ruh hastalarının içine şeytanın girdiği, bu hastaların büyücü oldukları gibi tehlikeli inanışlar oluşmuştur. O dönemlerde ruh hastaları hakkındaki kararlar din adamlarına bırakılmıştır. Ancak 17'inci yüzyıldan sonra, Avrupa'da tıp alanındaki gelişmelerle beraber ruh hastalığı bir hastalık olduğu kabul edilmeye başlanmış ve toplum temelli tedavi modellerine yönelmiştir. Kendi tarihimizde ise, kronik ruh hastalığı olan bireyler çok eski dönemlerde dahi toplum içinde önemli bir yere sahip olmuş, idareciler tarafından her türlü tıbbi ve sosyal hizmet verilmiş ve halk tarafından kucaklanmıştır. 11. yüzyılda, Türkçe olarak yazılmış olan Kutadgu Bilig'de ilaçla tedavi yapan hekimlerin, cin kovan efsunculara göre meslek hiyerarşisinde en üst sırada oldukları görülmektedir. Yine aynı dönemde yaşamış olan İbni Sina, kişilik gelişiminde çocuğa yaklaşım ile ilgili önemli saptamalarda bulunmuştur. Tüm İslam topluluklarında olduğu gibi bizim tarihimizde de kronik ruhsal hastalığı olan bireyler, toplum içinde, toplumun bir parçası olarak desteklenmiştir. Yani toplum temelli tedavi modelleri uygulanmıştır. Verilen sağlık hizmetlerinde, hastaların iyi beslenmelerine, iyi koşullarda bakım verilmesine odaklanılmıştır. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde şehirlerin en merkezi yerlerine şifahaneler kurulmuş, cami, medrese, hastane üçlüsü ile hastaların sosyal, ekonomik, kültürel anlamda da desteklenmeleri sağlanmıştır.'

GÜNÜMÜZDE TEDAVİ YÖNTEMİ

Günümüzde ruhsal hastalıkların tedavisinde hastaların sosyal hayata uyumlaştırılmasının önerildiğine dikkat çeken Meşe sözlerini şöyle sürdürdü: 'Ekonomik krizin de etkileri ile yatırımlar azalmış, hasta sayısına karşılık hizmetler yetersiz kalmış ve zamanla hasta odaklı, toplum destekli tedavi modeli yerini kapalı servis, hastane temelli tedavi yaklaşımlarına bırakmıştır. Günümüz modern tıbbında, kronik ruh sağlığı hastalıkları için hastane temelli tedavi yaklaşımları kabul edilmemekte, toplum temelli psikiyatri modelleri ile hastaların sosyal hayata uyumlaştırılması önerilmektedir. Halkımızın hak ettiği kaliteli sağlık hizmetlerini, sağlığın her alanında güçlü bir şekilde üretmeyi başaran Bakanlığımız, ruh sağlığı alanındaki hizmetlerinde de son yıllarda önemli adımlar atmıştır. Öncelikle, Bakanlığımız tarafından 2006 yılında hazırlanan 'Ulusal Ruh Sağlığı Politikası' metni Dünya Sağlık Örgütü'nün ruh sağlığı politikaları ile ilgili önerdiği 7 modülü temel almaktadır. Ulusal Ruh Sağlığı Politika Metni esas alınarak hazırlanan ve bu amaçla hastaların ihtiyaçları, kişisel kararları ve tedaviye katılımlarını sağlayan, kısaca bireyi odağa koyan Bakanlığımız Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı (2011-2023) kapsamında Toplum Ruh Sağlığı Merkezleri (TRSM) oluşturulmuş ve 2011 yılından bu yana bu merkezler hizmet vermeye başlamıştır. Bugün sayıları 78 ilimizde 172'e ulaşmış olan TRSM'ler; Sağlıklı Hayat Merkezlerinin yaygınlaştırılması, toplum temelli tedavi ve rehabilitasyon çalışmalarının yapılması ve sosyal destek hizmetlerinin de güçlendirilmesiyle daha etkin hale gelecektir. Bu anlamda Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile yürütülen çalışmalarda, yakın işbirliği içinde olmak, kronik ruhsal engelli bireylerin topluma katılımında önemli katkılar sağlayacaktır.'

Bakanlık olarak bu konuda gerekli çalışmaların yapıldığını aktaran Meşe, 'Bakanlık olarak tüm vatandaşlarımız gibi kronik ruhsal hastalığı olan bireylerin de kaliteli sağlık hizmeti alabilmeleri için, toplum temelli hizmet modelinin önemini bilmekte, bu konuda daha da ileri adımlar atacak çalışmaları yürütmekteyiz. 'Ruhsal Engelli Bireyler İçin Sosyal İçerme Projesi'nin hem sağlık hem de sosyal bakım hizmetleri kapsamındaki ruh sağlığı hizmetlerinin kalitesinin artmasına önemli katkılar sağlayacağına olan inancımız tamdır.' ifadelerinde bulundu.

Engelliler Platformu adına konuşan Öze Uzun da, 'Bizim çocuklarımız oldukça zor şartlarda dünyaya geliyorlar ama kendi içlerinde yaşıyorlar. Birçok sıkıntı üst üste gelebiliyor. Türkiye'de de en büyük sorun damgalama, yaftalama sorunu. Biz onlara neden engelli diyoruz, asıl onlara engelli demek engeli teşkil ediyor bana kalırsa. Bu nedenle ben 3 Aralık Dünya Engelliler Günü'nü, Farklılıkları Kucaklama Günü olarak kutluyorum.' dedi.

Editör: Haber Merkezi