TTB Aile Hekimliği'nin düzenlediği 'Aile hekimliğinde anne bebek ölümleri ve bağışıklama' çalıştayı sonuç bildirgesi açıklandı. Dünya Sağlık Örgütünün (DSÖ) 2017 yılında hamilelik ve doğum sırasında ve sonrasında yaklaşık 295 bin kadının yaşamını yitirdiği, bu ölümlerin büyük çoğunluğunun yaşam koşulların kötü olduğu ortamlarda meydana geldiği belirtilen bildirgede, 'Anne ölüm riski, 20 yaşın altındaki gebeliklerde, gebelik sayısı ve sıklığı fazla olan kadınlarda yüksektir. Ölümlerin ise gebelik sürecinde, doğum sırasında ve sonrasında meydana gelen şiddetli kanamalar, enfeksiyonlar, hamilelik sırasında yüksek tansiyon, güvenli koşullarda yapılmayan küretaj komplikasyonları gibi önlenebilir veya tedavi edilebilir sebeplerden olduğu vurgulanmaktadır' denildi. Bildirgede, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2017 yılında hamilelik ve doğum sırasında ve sonrasında yaklaşık 295 bin kadının yaşamını yitirdiği, bu ölümlerin büyük çoğunluğunun (yüzde 94) yaşam koşulların kötü olduğu ortamlarda meydana geldiği ve bunların çoğunun önlenebilir olduğu ifade edilerek şöyle denildi: 'Sağlık Bakanlığı 2017 Sağlık İstatistik verilerine göre ülkemizde ortalama Anne ölümleri 100 bin canlı doğumda 14,7 iken, Kuzeydoğu Anadolu bölgesinde 24,5, Güneydoğu Anadolu bölgesinde 22,1 gibi doğu illerinde hayli yüksek oranlardadır. DSÖ verilerine göre ise Türkiye de 100 bin canlı doğumda 17 anne ölümü yaşanırken, yakın ülkelerden Türkmenistan da 7, İran da 16 olduğu, Norveç gibi kuzey Avrupa ülkesinde 2 anne ölümü yaşandığı bildirilmektedir. Bu duruma göre ülkemizde doğu illerinde anne ölümlerinin batı illerine göre daha yüksek olduğu ve bölgesel eşitsizliklerin giderilemediği görülmektedir.' '

KÜRTAJ ENGELLENİYOR'

Anne ölümleri sebeplerinden olan güvenli koşullarda yasal kürtajın kamu hastanelerinde fiilen engellendiği belirtilen bildirgede şu ifadelere yer verildi: 'Bu nedenle hastaların bu müdahaleleri merdiven altı tabir edilen sağlıksız koşulardaki yerlerde yaptırarak önlenebilir anne ölümlerini artırdığı bir gerçektir. Anne/bebek ölümleri inceleme komisyonlarından çıkan kararlarda ölümlerin sebepleri derinliğine incelenmeden çoğunlukla önlenemez olarak raporlanıp eksiklikler gizlenmektedir. Bu nedenle komisyonların yetkin kişilerden oluşması ve bu heyetlere meslek örgütü temsilcilerinin de yer alması gereklidir.'

'TÜRKİYE BEBEK ÖLÜMLERİNDE ORTALAMANIN ÜSTÜNDE'

Dünyada 2018'de, 15 yaş altındaki tahmini 6,2 milyon çocuk ve genç ergenin, çoğunlukla önlenebilir nedenlerden dolayı yaşamını yitirdiği söylenen bildirgede, 'Bu ölümlerin 2,5 milyonu doğumdan sonra bir ay içinde ölen bebeklerden, 1,5 milyonu henüz birinci yaşını tamamlamamış bebeklerden oluştuğu DSÖ tarafından bildirilmektedir. Türkiye'de bebek ölümleri SB 2017 sağlık istatistik verilerine göre, 1000 canlı doğumda 9,1'dir. Marmara bölgesinde 7,1 iken Güneydoğu Anadolu bölgesinde ise 12,9'dur. Doğumdan itibaren ilk bir ay için ölenlerin bin canlı doğum için 5,8 iken Güneydoğu Anadolu bölgesinde 8,1'dir. Ayrıca Avrupa Birliği ülke ortalamasına göre bebek ölümlerinin bin canlı doğumda 3,5 olduğu, bu durumda ülkemizde bebek ölümlerinin AB ülke ortalamasına göre yaklaşık üç kat daha fazla olduğu anlaşılmaktadır.' denildi.

'KIZAMIK VAKA SAYISI ARTIYOR!'

DSÖ verilerine göre, Türkiye'de 2017 yılı itibariyle toplam kızamık vaka sayısı 69'ken, 2018 yılında 510'a, 2019 yılının ilk 9 ayında 5.2 kat artarak, 2 bin 666 vakaya ulaştığı ifade edilen bildirgede şu ifadelere yer verildi: 'Bağışıklamada en önemli engellerin başında, tam aşılı çocuk sayısının düşüklüğü, mülteci nüfusa ve mevsimlik tarım işçilerine sağlık hizmetine ulaşmasında yaşanan zorluklar, sağlık çalışanı sayısal yetersizliği, birinci basamak sağlık hizmetleri yönetiminde yaşanan sorunlar ve her geçen gün sayısı artan aşı reddi gibi sorunlar gelmektedir. Aşı retlerinin önlemek için meslek örgütümüzün hazırladığı ve önerdiği zorunlu aşı yasasının bir an önce yaşama geçirilmesinin önemli olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. DSÖ, anne ve bebek ölümlerinin azaltılmasında, yoksulluğun giderilmesinin, sağlık hizmetlerine ulaşılabilirliğinin artırılmasının, yeterli ve nitelikli sağlık hizmeti sunulmasının, kültürel inançların, uygulamaların ve halkın bilgi eksikliğinin giderilmesi amacıyla toplumun sağlık hizmetlerine katılımının sağlanmasının önemli olduğunu belirlemiştir. Savaş ve çatışma hallerine bağlı göçler ve ulaşılabilirliğin azalması halen Şanlıurfa gibi sınır ilerimizde yaşanan salgınların ve artan anne ve bebek ölümlerinin önemli sebeplerindendir.' Tüm sağlık sistemi gibi birinci basamak sağlık hizmetlerinin de başvuranların tedavi edilmesine indirgendiği belirtilen açıklamada, 'Oysa birinci basamak sağlık hizmetlerinin en önemli göstergelerinden olan bağışıklama, anne/bebek muayene ve izlemlerinin uygun bir şekilde yapılabilmesi için sadece başvuran kayıtlı nüfusa değil toplumun tümüne ulaşılmalıdır. Bildirgede şöyle denildi: 'Bölgeler arasında anne, bebek ölümlerine ve aşılama sorunlarına yol açan eşitsizliklerin, aile hekimliği birimleri arasında da aynı şekilde görüldüğü unutulmamalıdır. Bir aile hekimliği biriminin kayıtlı gebe sayısı 23 ve riskli gebe sayısı 2 olabilirken, sosyoekonomik düzeyi geride olan bölgede çalışan bir aile hekimliği biriminde 93'ü riskli, 117 kayıtlı gebesi olabilmektedir. Birinci basamak sağlık hizmetleri bu eşitsizliklerin giderilmesi, anne ve bebek ölümlerinin önlenmesi için elimizdeki en güçlü ve yaygın kuvvettir. Öncelikle ihtiyaç sahibi olan bu gibi birimlerden başlayarak aile hekimliği birimleri personel ve lojistik destek ile güçlendirilmelidir. Başta ölümlerin en çok olduğu illerden başlayarak Birinci Basamak Koruyucu Sağlık Hizmetleri toplumun ihtiyacı ve nüfusun yapısına göre yeniden yapılandırılmalıdır. Ölümlerin en çok olduğu bölgelerde daha deneyimli ve koşulları özendirilmiş sağlık çalışanlarının görevlendirmesinde ısrar edilmelidir. Birinci Basamak Sağlık Hizmetleri ile diğer basamaklar arasında koordinasyonun yetersiz olduğu birinci basmaktan sevk edilen gebe ve bebekler ile ilgili geri bildirim alınamaması anne/bebek ölümlerinin artışında önemli etkendir. Sevk zinciri ve koordinasyon ivedilikle kurulmalıdır. Çalıştayımızın sonucu olarak ölümleri engellemek ancak toplumcu, ulaşılabilir, yerelle barışık, parasız, anadilinde ve nitelikli sağlık politikalarıyla mümkündür.'

'BULAŞICI HASTALIKLAR HALK SAĞLIĞI SORUNU'

Nüfusun sadece sayı olarak ele alınması ve sosyo-demografik özelliklerin dikkate alınmadan hizmet verilmesinin ve değerlendirilmesinin eşitsizliğin başlıca sebebi olduğu vurgulanan bildirgede şu öneriler sunuldu: 'Aile hekimine kesin kayıtlı nüfusun mümkün olduğunca homojen olması hem hastalar hem de çalışanlar açısından daha doğru ve eşit olacaktır. Göç yoluyla ülkemize gelen bireyler de aşılanma ve sağlık hizmetine erişim açısından hala eşitsizlik yaşamaktadır. Bulaşıcı hastalıkların bireysel değil bir halk sağlığı sorunu olduğu kabul edilmeli yasalar da buna göre düzenlenmelidir. Sadece hekime değil hasta popülasyonuna ve ebeveyne de sorumluluk ve yaptırım mutlaka yüklenmeli, sağlık okur-yazarlığı için göstermelik değil gerçekçi çözümler uygulanmalı.'

Editör: Haber Merkezi