Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu'ndan çekilme kararı alan CHP'li milletvekilleri Gamze Taşcıer, Neslihan Hancıoğlu, Suzan Şahin ve Aysu Bankoğlu dün TBMM'de bir basın toplantısı düzenledi. 'Türkiye'de kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri bu kadar can yakıcı bir hal almış ve kadınlar adeta var olma mücadelesi verirken, maalesef ülkeyi yönetenlerin kadınların kazanılmış haklarına dönük saldırıları da sürüyor.' açıklamasını yapan Gamze Taşçıer, böylesi bir süreçte, parti olarak kadına yönelik şiddetle ilgili Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için defalarca talepleri olduğu halde taleplerinin iktidar partisi tarafından da reddedildiğini ifade etti. Taşçıer, en nihayetinde Cumhur İttifakı'ndan komisyonun kurulması için bir adım gelince destek verdiklerini belirterek şunları söyledi: 'Komisyonun amacının gerçekten de kadına yönelik şiddetin artmasının ardındaki nedenleri ortaya çıkaracağını, var olan kanunların uygulamasındaki sorunların nasıl ortadan kaldırılabileceğine dair uzlaşma ve istişare ortamının yaratılacağını ümit etmiştik. Ancak kurulma kararının hemen ardından AKP Genel Başkanı'nın bir gece yarısı hukuksuz ve Meclis iradesini yok sayarak İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı alması, komisyonun kurulma amacını daha en başından sakat bıraktı. Komisyon başladığı günden bu yana yaşadıklarımız, maalesef bu durumu destekler nitelikte oldu. Daha ilk toplantıda, komisyonun usulü, işleyişi ve takvimiyle ilgili Başkan'ben yaptım oldu' anlayışı içerisinde davrandı. Davet edileceklerin belirleneceği toplantının günüyle ilgili dahi önerilerimizi dikkate almayan, 'zaten nezaketen sormuştum' diyerek toplantıda bulunup bulunmamamızı umursamadığını açık eden, 'önemli değil karar yeter sayımız olacak' diyerek de, bu komisyonda bir Cumhur İttifakı tiyatrosu sergilenmek istendiğini daha ilk günden açık etmiş oldu. Biz yine de bu komisyonda tarihe not düşmek üzere bulunmaya karar vermiştik. Ancak yaşananlar, artık bu komisyona iştirak etmemizi imkansız hale getirdi.' ifadelerini kullandı.

'MÜZAKERE ORTAMINI ENGELLEME ÇABASI'

Komisyonun bugüne kadar olan hemen her toplantısında, Komisyon Başkanı müzakere ortamını engelleme çabası içerisinde olduğunu savunan Taşçıer şöyle devam etti: 'Toplantılar adeta gelen konukların sunumlarını dinlemek ve bizlerin sorularının birkaç dakika içerisinde sıkıştırılmaya çalışıldığı bir monolog ortamına dönüştü. Araştırma Komisyonu mantığına aykırı biçimde, soru sormak dışında konuyla ilgili fikirlerimizi ifade etmemizin engellendiği toplantılarda, bizlerin sözleri sürekli kesildi. Hatta ve hatta, Aile Bakanı Derya Yanık'ın sorularımızın tümüne cevap verme yönündeki isteğine karşın, Başkan sürekli araya girerek karşılıklı müzakereyi kesmeye ve toplantıyı bir an önce bitirmeye dönük çaba sergiledi. Özellikle İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili sorularımızı geçiştirmeye, her defasında, konukların cevap vermemesi için telkinde bulunmaya çabaladı. Süre kısıtlı denilerek bitirilen toplantılar sonucunda, cevap alamadığımız sorular için Bakanlardan ve kurum temsilcilerinden cevapların yazılı geleceği söylenmişti. Komisyon Başkanı bu cevapların geldiğini ifade etmesine ve üzerinden haftalar da geçmesine rağmen bu cevapları bizlerle paylaşmamıştır. Başkanın keyfi tutumu, cevapların sansürlendiğine dair bir endişe ortamına neden oldu. Tüm bunların yanında, komisyona davet edilen İstanbul 2 No'lu Baro Başkanı olan kişinin, bu Meclis çatısı altında, halkın oylarıyla seçilmiş Milletvekillerine yönelik 'Siyaset yapacaksanız Genel Kurul orada' tarzı söylemi Komisyon Başkanı tarafından basit bir 'iletişim kazası' olarak yorumlandı. Baro başkanı olan şahsın, bu hadsiz ve milli iradeye yönelik saldırısına karşı net bir tutum almaması, özür taleplerimizi görmezden gelmesi ve Milletvekillerinin yanında olacağına,bu hadsizliğe dolaylı yoldan arka çıkması, bizler adına kabul edilemez adımlardan biri daha oldu.' Taşçıer, 'En vahimi, Kadına Yönelik Şiddetle ilgili kurulmuş bir komisyonda, çok eşliliği, 15 yaşında çocukların evlenmesini savunan, İstanbul Sözleşmesi'nin de ötesine geçerek çocuk haklarını koruyan Lanzorette Sözleşmesi'ni dahi tartışmaya açan, evrensel temel insan haklarından rahatsız olduğunu ifade eden, 6284 sayılı kanunun kaldırılması konusunda talepleri yönelten kişilerin davet edilip dinlenmesi, bardağı taşıran son damla olmuştur.' açıklamasını yaparak şöyle devam etti: 'Farklı görüş olarak değerlendirmenin mümkün olmadığı, evrensel değerlere dahi savaş açan böylesi şahısların konuk olarak bu komisyonda bizlere dinletiliyor olması, komisyonun kadına yönelik şiddeti araştırma maksadı olmadığının açık göstergesidir. Bizler kadına şiddetle ilgili bir komisyonda kendimizi; evrensel temel insan haklarını savunmak, kadının ikinci sınıf olmadığını ifade etmek, 10 yaşında, 15 yaşında çocukların evlendirilmesinin yanlış olduğunu belirtmek, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddet kavramlarının ne olduğunu açıklamak zorunda kaldığımız bir ortamda bulduk. Türkiye'de yaşayan tüm kadınlar ve çocuklar adına tehdit oluşturan böyle bir ortama daha fazla iştirak etmemiz mümkün değildi.'

KOMİSYON 'KAMU KURUMLARINI AKLAMA KOMİSYONU' GİBİ ÇALIŞTIRILDI

CHP Samsun Milletvekili Neslihan Hancıoğlu da yaptığı açıklamada, 'Meclis de kadına yönelik şiddetin sebeplerini araştırmak ve çözümü konusunda yol haritası belirlemek üzere kurulan komisyonun, ilk toplantıdan itibaren iktidar partisinin iradesiyle gölgelenmesinden rahatsızlığımızı sizlerle paylaşmak isteriz. Komisyonda haftalarca; bakanları, kamu kurumlarının temsilcilerini dinledik. Ve şunu gördük ki bu konu özelinde kamu kurumları arasında hiçbir koordinasyon yok. Ne veriler birbirini tutuyor, ne de politikalar! Dahası, neredeyse hiçbirinden ne bir tespit ne de bir öneri geldi! Her biri, deyim yerindeyse 'biz üzerimize düşen layıkıyla yaptık, yapıyoruz' deyip çekip gittiler. Yani bu komisyon adeta kadına yönelik şiddet konusunda, 'kamu kurumlarını aklama komisyonu' gibi çalıştırıldı. İlerleyen süreçte bu tahakküm çok daha baskın hale geldi. Öyle ki; sunum yapması için komisyona davet edilenler, komisyon üyelerine hakaret etme, had bildirmeye yeltenme cüretini dahi gösterebildi. Komisyona davet edilen bizlerle samimi önerilerini paylaşanların görüşlerinin dikkate alınmamasını ise umut kırıcı bulduğumuzu belirtmek isteriz.' İfadelerini kullandı.

'GEÇ GELEN ADALET, ADALET DEĞİLDİR'

CHP Hatay Milletvekili Suzan Şahin ise 'Kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda bir sorumluluğu bulunan bu komisyonun, ülkemiz adına utanç olarak yazılan İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının geri alınması yönünde irade koymak gibi tarihi bir görevi vardı. Bu konuda da üç maymunun oynandığı komisyonda, bu yönde bir irade beyanı olmadığı gibi tek kişinin keyfiyetinde hukuksuz çekilme kararının meşru zemini yaratılmaya çalışılmıştır. Kadın haklarını ve kadınların yaşam hakkını savunmayı MIŞ gibi yapmayı adet edinen tavır sürdürülmüş, bu da yetmezmiş gibi İstanbul Sözleşmesi'ni karalama kampanyalarına destek veren, sözleşmeyi hedef gösterenlere söz verilerek, 42 milyon kadının yaşam çığlıklarına itibar edilmemiştir. Kadını yok sayan bu tutum, 'biz yaptık oldu' kolaycılığında vicdanları yaralayan bir duyarsızlığa dönüşmüş, uluslararası alandan gelen iyi niyetli çağrılara da kulaklarını tıkamıştır. Almanya, ABD, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Çekya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, İtalya, Kanada, Lüksemburg, Norveç, Yeni Zelanda ve Yunanistan Ankara Büyükelçileri tarafından tüm komisyon üyelerine yollanan 'herkes için daha iyi bir gelecek için İstanbul Sözleşmesi' başlıklı mektupta; Kadına yönelik şiddet komisyonunun önemli çalışmalar yaptıklarına olan inançla Türkiye tarafından ilk imzalanan ve önemli gelişmeler kaydeden İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının iptal etme umutlarını ifade etmişler ve bu konuda fikir teatisinde bulunmuşlardır. Ancak talepleri gündeme dahi alınmamıştır. Ayrıca çekilme kararına ilişkin Sözleşmeden doğan 3 aylık süre Danıştay tarafından bilinmesine ve 1 Temmuz'a 7 gün kalmasına rağmen 'yürütmeyi durdurma' istemli iptal başvuruları da maalesef henüz sonuçlandırılmamıştır. Yürütmeyi durdurma kararı, telafisi imkansız sonuçlar doğurmaması için öncelikle ve ivedilikle alınması gereken bir karardır. Umarız ki 1 Temmuz'dan önce iptal davasında bir karar verilir, hiç olmazsa yürütmeyi durdurma taleplerimiz değerlendirilir. Geç gelen adalet, adalet değildir hatırlatmasıyla, Danıştay'a da hukukun tesis edilmesi için neyi beklediğini sormak istiyoruz. Ne yazık ki Cumhur ittifakı tarafından dile pelesenk edilen 'kadına yönelik şiddete sıfır tolerans' söylemi, artık iyice dayanıksız kalmıştır.' dedi.

Editör: Haber Merkezi