'Ellerimi bahçeye dikiyorum

yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum

ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda yumurtlayacaklar'der Furuğ Ferruhzad...

İşte buna inanlardanbiri de Gökçe Bilgin.Bilgin'in kaleme aldığı öykülerde biraz Oğuz Atay, biraz 'Siz Aşktan Ne Anlarsınız Bayım' diyen Didem Madak'ın kokusu var… Öyküleriyle yaşamımıza dokunan Bilgin kimi zaman hayatın içindeki hikayeleri kimi zaman da ütopik bir yaşamı okura aktarıyor. Okuduğunuz her yeni öyküsü ile öyküyü çok sevdiğinihissettiren Gökçe Bilgin, kalemiyle kesintisiz ve derin bir nefes aldırıyor… Bilgin ileyeni çıkacak kitabını, yazarlığını ve yazma ritüelinikonuştuk.

• Eğitiminiz ve kısa bir özgeçmişinizle başlayalım isterseniz. Bize kendinizi anlatır mısınız?

Liseyi İstanbul'da pansiyonlu bir kız lisesindeokudum. Aile evinden uzakta liseyi okumak hayatımda bir sürü şeyi değiştirdi. Yurtta kalan çocuklara özgü cesaretim ve hüzünlü taraflarım vardır. Lise yıllarında farklı şehirlerden gelen kızlarla zaman geçirmiş olmam beni başka kültürlerle erken yaşta tanıştırdı. Karadenizli sıra arkadaşımın okul bahçesine dağılmış olan salyangozları topladığını,Adanalı kızların sabahları dahi acı turşular yediğini,aileleri Bulgar ya da Yunan göçmeni olankızlarınbana göre daha rahat giyindiklerini ve oğlanlarla yaşadıklarını çekinmeden ifade edebildiklerini de hatırlıyorum. İnsanları gözlemlemeyi, onlar hakkında bir şeyler hayal etmeyi, gözlemlerimle hayallerimi birleştirip hikayeler uydurmayı o zamanlarda da denerdim.Yakın arkadaşlarım pek olmazdı.Genelde yalnız takılırdım. Ne zaman bir kızlar topluluğunun içinde kalsam hep başka şeyler konuşmak isteyen biri gibi yalnız hissederdim. O konuşmayı istediklerimin ne olduğunu bilemesem de her seferinde sohbetlere dahil olmaya çalışır, açıkçası aklımda ve hayalimde olanlarıanlatmak için uğraşırdım. Ama sanki sıkıcı bir şeyler anlatıyormuşum gibi, aslında daha çok sanki bir şeylere karşı çıkıyormuşum gibi ayrılırdım sohbetlerden. Bu durum kitaplarla tanışmamı ve onlara bağlanmamı kolaylaştırdı.

'ÇOK YIRTIP AZ BİRİKTERERK YAZIYORUM'

• Günlük hayatın koşuşturmacasında olaylar akıp gider, hepimiz aynı şeyleri görürüz ama bazıları onu farklı bir şekilde yorumlar. Onlardan biri de sizsiniz. Yazma ile nasıl kesişti yolunuz?

Duygu ve düşüncelerimi başkalarıyla paylaşmaya karar verdiğimde epey yaş almıştım. Ama eğer edebiyat ne zaman dikkatini çekti diyorsan, sahiden bu ne zaman ve nasıl oldu bilmiyorum. Kelimeleri okuya okuya onlarla bir şeyler yapmayı istemiş olabilirim. Kitaplara yaklaştığım ergenlik döneminde ilk defa bir şeyler yazmaya başlamıştım. O ilk yazdığım şeyleri biraz büyüyünce imha ettim. Böyleceyazı yazdığımı hem kendimden hem de başkalarından saklamış olacaktım güya. Açıkçası ilk yazmaya başladığımda her yazdığımıyırtarak saklardım. Bugün bile halabazı yazdıklarımı bu yöntemle saklıyorum.Bu yöntemin beni yazmaya yoğunlaştırdığını düşünüyor,ne kadar çok yırtılacak yazı yazarsam o kadar çok yazmaya alışacağımı düşünüyorum.Bir anlamda çok yırtıp az biriktirerek yazıyorum.

'YAZILARIM, ROMANA DÖNÜŞMEK İSTİYORDU'

• Şimdiye kadar Oggito, Gezmania ve Bianet'teöykü, gezi yazısı, deneme türlerinde farklı tarzlardayazılar yazdınız ama ilk kitabınız roman olarak karşımıza çıkacak, neden? Kendinizi en çok hangi yazım türüne yakın görüyorsunuz?

Evet, internet ortamında ve dergilerdeşiir, öykü, deneme ve gezi yazılarım yayınlandı. Bazı sanatçılarla röportajlar yaptım. Şimdi yayınlanacak ilk kitabım neden roman, aslında daha önce yazdıklarım da bir romanın içinden alınmış bölümler gibiler. Özellikle öykülerim bu bahsettiğim durumu çok iyi temsil ediyor. Yani en başından beri yazılarım romana dönüşmek istiyordu. Bir nevi arayış içindeydim. Yazma isteğimi belirginleştiren yazılar yazdım. Kendimi özellikleşu yazın türüne çok yakın hissediyorum diyemem yine de.

• Yani roman türünde yazmak bilinçli bir tercih değildi, diyorsunuz.

İlk kitabımın roman türünde olmasını planladım elbette. Sadece diğer türlerde de yazdığımı ve ileride de roman türünde mi yoksa başka türde mi yazacağımı planlamadığımı belirtmek istiyorum.

• O zaman biraz kitabınız hakkında konuşalım, ne kadar sürede yazdığınızı ve bizi nasıl bir hikayenin beklediğini biraz açabilir misiniz?

Yaklaşık üç yıl önce planlı bir şekilde yazmaya başladım.Bu süreçte hem bir yerlere yazılar yazdım hem de romanımı yazdım. Tam olarak romanımı yazmam sanırım iki yıl sürdü. Kitapta ilk romanını yazan bir yazarın yaşadığı psikolojik süreci detaylandırmaya çalıştım.Bu süreci detaylandırırkenfantastik öğelerden yararlandım. Roman, ana karakterle ana karakterin yaratmış olduğu karakterlerin paslaştığı bir zeminde ilerliyor.

'ÖFKELİ BİR DİL SINIRLANDIRIR'

• Bir kadın olarak edebiyatın ne yazık ki eril dille inşa edilmiş ve farklı bir ses duymaya tahammülü olmayan dünyasında var olabilmek çok zor…Edebiyat dünyası da birçok alan gibi 'erk' bir hakimiyet içerisinde. Bu kurgunun içinde kadın olarak var olmak konusunda ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz?

Yaşamın her alanındaki cinsiyetçi dil beni öfkelendirir. Bu öfkeyi olduğu gibi yazılarıma geçirmemek için üstünde çok düşündüğüm kurgular yaratmaya çalışırım. Neden öfkeyi olduğu gibi aktarmak istemem, çünkü öfkeli bir dilin yazıyı sınırlandıracağını, beni de cinsiyetçi bir tutumun içine sürükleyeceğini düşünürüm. Yazı yazarken ayrıntıları görebilecek kadar sakin kalmaya gayret ediyorum. Ben bir kadınım ve bir yazar gibi yazmak için çabalıyorum. Hayal ettiğim bir yazar var ve o yazara ulaşmak için her gün biraz daha disiplinli çalışmam gerektiğini kendi kendime hatırlatıp duruyorum. Kafamda yarattığım ulaşılmaz yazar fikrini seviyorum. Bu hayal beni sürükleyip duruyor. Bu yolculuğumda sık sık enerjimi düşüren, beni yazmaktan alıkoyacak şeyler yaşıyorum. Ailemiz, işimiz, yaşadığımız yer, ödenecek faturalar, arkadaşlar genelde yazmayı kolaylaştıran şeyler olmayı istemezler. Çünkü onlar için de hayat kolay değildir. Herkes bunun arkasına gizlenip daha beterini yapabilmek için yarışıyor sanki. Çoğunlukla herkesten kaçarak ve iletişimi bana müdahale edemeyecekleri seviyeye getirerek sorunları çözmeye çalışıyorum. Erkek olsaydım bundan daha kolay olur muydu, bunu kendime sorduğum zamanlar oluyor. Ama kadın olmayı seviyorum. Kadınlara özgü olduğunu düşündüğüm ayrıntılara düşkünlüğüm ve çeşitli akıl yürütmelerim çok hoşuma gidiyor. Bu büyük bir avantaj. Belki de aslında bu yüzden bu kadar çok engelleniyoruz. Bunları ciddi ciddi söylediğime inanmıyorum.(J) Ama ne yapabilirim ki böyle hissediyorum. Bu arada hislerinden bahsetmeyi sevmez erkekler, ama biz kadınlar hayatı hislerimizle ele alırız. Hemen birileri bunu aklımızla mesafeli olduğumuza yorumlayabilir, lakin ben hisleri açıkça ifade edebilmenin ayrıcalığından bahsediyorum. Kendimize bu ayrıcalığı sunduğumuz için sahiden de kendimizi önemsiyor olmalıyız. Bir kadın olarak erkeklerden daha fazla kendimle uğraştığımı söyleyebilirim. Duygularıma kulak verir, olabildiğince kendime dürüst olmaya çalışırım. Ne gövde gösterisi ne zayıf görüneceğim diye çırpınmaca yani nasılsak öyleyiz. Ağlayabilen, yüksek sesle gülen, konuşan, anlatacakları bitmeyen, capcanlı şeyler...

Kaleminizde biraz Ursula K. Le Guin, biraz Yaşar Kemal, biraz Birhan Keskin ve biraz 'Siz Aşktan Ne Anlarsınız Bayım' diyen Didem Madak'ın kokusunu aldım… Bir yazar olarak okuduğunuz ve beğendiniz yazarlar kimlerdir?

Bahsettiğiniz bu edebiyatçıları okudum ve hala da okuyorum. Başkalarını da okudum ve okuyorum. Elbette okuduklarımdan etkilendim ve etkilenmeye de devam edeceğim.İsim vermek yerine şöyle bir şey söylemek istiyorum: Eğer bir yazarın bir kitabından etkilenmişsem yazarın diğer kitaplarını da mutlaka okumaya çalışırım. Yayınlanmış bütün kitaplarını okuduğum yazarlar vardır. Okuduğum kitaplarda beni etkileyen cümleler olursaonları not ederim. Bazen not ettiğim bu cümlelerin altına kendi cümlelerimi de yazarım. Okuduğum kitapları çok karalarım. Bir anlamda onları defter gibi kullanırım. Kitaplığımda bulunan kitaplara yazılar yazdığım için başkalarına kitaplığımdan kitap vermeyi sevmem.

• Hangi tür kitapları okumaktan hoşlanıyorsunuz? Kitap seçerken belirli bir tarzınız var mı? Kişinin bir tarzı olmalı mı? Yoksa her türden kitabı okumak mı gerekir?

Eğer bir konuda bir şey yazacaksam o konuyla ilgili yazılmış kitapları okurum. Onun dışında bir okuma yapıyorsam bazen elimdeki bir kitap beni başka kitaplara sürükler, bazen izlediğim bir film, bazen bir sohbet, bazen bir tavsiye, bazen de gelişigüzel bir kitap elime alır ve okumaya başlarım. Başkalarının da bahsettiğim gerekçelere benzer gerekçelerle kitapları seçtiğini düşünürüm.

'GÜN AYDINLANMADAN ÖNCE YAZARIM'

•Yazma ritüelinizden bahseder misiniz? Örneğin hangi ortamda, hangi müzikle yazmayı tercih ediyorsunuz?

Öncelikle sessiz bir ortamda yazmak isterim. Ama bubazen mümkün olmayabilir. Sabahları erkenden uyanır, gün aydınlanmadan önce yazarım. Eğer işte değilsem sabah yazdıklarımı öğleden sonra düzeltir, akşamları da kitap okurum. Ve son üç yıldır bu plana uymaya çalışıyorum. Bu aralar kimi fotoğraflara bakıp hikayecikler uydurmaya çalışıyorum. Her güne bir fotoğraf, her fotoğrafa bir hikayecik...Hikayecik diyorum, çünkü epeyce kısa yazmaya dikkat ediyorum. Adına, 'basit şeyler' dediğim bu hikayeleri bir de uygun bir sayıylaeşleştiriyorum. Bir yılı meydana getiren bütün sayılara hikayecikler yazmış olacağım umarım, on ay sonra. Böylesi bir çalışmaya başlamadan önce her akşam kendime bir Fernando Pessoa anlatısı armağan ederdim. Sanırım Pessoa'nın yapmış olduğundan etkilendim. Beni yazmaya iten şeylerin başında kitaplar gelir. İyi bir kitapla karşılaşınca hayal dünyam canlanır ve yazmak için gerekli ön şartların hazır olduğunu düşünürüm. Yine de bu konuda detaylı konuşacak kadar çok yazmış biri değilim. Yazmayı isteyen biriyim. Bu istekli halimin bir şeyler yaratacağına inanıyorum. Kendime inanmam güzel bir şey değil mi?(J)

• Yazılarınızda neleri kendinize ana tema olarak alıyorsunuz, nelerden esinleniyorsunuz?

Neyi söylesem diğerlerini unutmuşum gibi hissedeceğim. Bu yüzden de hayatın içindeki her şeyin yazılmaya değer olduğunu söyleyebilirim.Öfke, utanç, huzursuzluk, bilgiçlik, gelenekler, ölüm, ayrılık, yitirmek, fakirlik,cinsellik, intihar, aşk gibi bir sürü şey var anlatılacak. İnsan yeter ki anlatmayı istesin ve anlatabilecek kadar çok ama çok yazıp dursun. Hepsi işe yarar mı, elbette hayır. Ama insan bir şeyi istiyorsa isteğini belirgin tutmak için hem kafasını hem kalbini hem de parmaklarını bunun için yormalı bence. Umarım bunu yapabilecek disipline sahip olurum çoğu zaman.

'ŞİMDİLİK YOLLARI ÇATALLANAN BAHÇEDE İLERLEMEK İSTİYORUM'

• Şu an üzerinde çalıştığınız projeler nelerdir?

En son ilk romanımı bitirip yayınevine teslim ettim. Eğer bir aksilik yaşanmazsa nisan ayında yayınlanacak. Bu ara daha önce yazmış olduğum öyküleri düzenliyor, bir taraftan daikinci kitabım için gerekli olan bazı okumalar yapıyor ve az önce bahsettiğim hikayecikleri yazmaya çalışıyorum. Özellikle 'büyülü gerçekçilik'kullanmış edebi eserler okuyorum.Olağanüstü olanı yazma arzumdan dolayı bu tip edebiyatı kendime yakın buluyorum. İkinci romanımda da yine ilki gibi fantastik öğeler içeren bir hikayeolacak. Şimdilik yolları çatallanan bahçede ilerlemek istiyorum. Bakalım zaman neleri alıp neleri verecek. Kitaplar düşlüyorum ve bana bu yolculukta yakınlarım ve yaşadığım yer zorluk çıkarsın istemiyorum. Okumaya ve yazmaya daha çok vakit ayırabilmek için daha az çalışmak, daha az fatura ödemek istiyorum.

Editör: Haber Merkezi