Şehir Plancıları Odası (ŞPO) Ankara Şubesi, her yıl düzenlediği sergilerin 5'incisini 'Bilinmeyen Ulus' temasıyla gerçekleştirdi. Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi Füreya Koral Sergi Salonu'nda, açılan sergi 18 Şubat'a kadar ziyaret edilebilecek. Şehir Plancıları Odası Ankara Şube Başkanı Gözde Güldal ve atölyenin yürütücülerinden akademisyen Seda Şen Alta ile Ulus Projesi'ni, Bilinmeyen Ulus Sergisi'ni ve Ulus'a dair bilinmeyen hikayeleri konuştuk.

Yıkılan İller Bankası ve Gençlik Parkı önünden trafiğin alta alınarak Ulus'ta bir meydan oluşturma projesi var. Sizler bu projeye nasıl bakıyorsunuz?

Gözde Güldal: Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi olarak yaşadığımız kentleri korumak gibi bir görevimiz var. Aslında yaşadığımız kentlerde sevdiklerimize, gelecek nesillere iyi bir yaşam alanı bırakmak istiyoruz. Bu konuda da bir sorumluluğumuz olduğunu düşünüyoruz. Bu bilinçle kentte olup biteni yakından takip ediyoruz. Şöyle bir düşündüğümüzde Ankara'ya dair çok şey kaybettik. Örneğin derelerin üstü yol oldu. Atatürk Orman Çiftliği'ni bitirdiler. İller Bankası ve Etibank Binası yıkıldı aynı şekilde Havagazı Fabrikası, Ego Hangarları yıkıldı yerlerine 70 katlı rezidanslar geldi. Cebeci Stadyumu ve Saraçoğlu da yok ediliyor.

ULUS TEHDİT ALTINDA

Ulus, 2000'li yılların başından beri çok ciddi yıkım tehdidi altında. Ulus için 1986 yılında açılan bir yarışma sonucunda koruma amaçlı imar planı elde edilmişti ve Ulus bu imar planına göre korunuyor ve geliştiriliyordu. Fakat Melih Gökçek, 2005 yılında Belediye Meclis Toplantısında aldığı bir kararla birlikte bu planı yürürlükten kaldırdı ve Ulus'ta yıkım başladı. Bu yıldan itibaren Ulus'u korumaya dönük bir adım atılmadı. Hatta var olan tescillerin düşürülüp tarihi binaların yıkımına şahit olduk ve bütün bu yapılanlara dair hukuki anlamda mücadele verdik fakat öyle bir devirden geçiyoruz ki ne yargı kararının ne de uzman görüşünün ciddiye alınmadığı bir zorbalık dönemi. Sadece Ulus üzerine değil tüm kentimizde benzer yaklaşım sürüp gidiyor. Teknik, bilimsel ve hukuki zeminde mücadele yediyoruz. Bunun yanı sıra toplumsal muhalefeti başka alanlarda da güçlendirmek gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamda örneğin belgesel çekiyoruz, çocuk kitabı çıkarıyoruz bir de sergi düzenliyoruz. Bu sene bu sergilerin 5'incisi düzenledik.

ANKARA'YA DAİR BİR BELGESEL ÇEKİMİ YAPIYORUZ

Belgesel çalışmasından söz eder misiniz?

Gözde Güldal: Ankara'ya dair şu an hazırlık aşamasında olan bir belgesel çalışmamız var. Üyelerimizle yaptığımız bir sözlü tarih çalışması, onların mesleğe girişleri ve Ankara'yı nasıl gördükleri ile ilgili bir çalışma. Henüz tamamlanmadı ama bu sene içerisinde tamamlanacağını umut ediyoruz. Öte yandan, Atatürk Orman Çiftliği ciddi bir yıkım altındaydı ve biz bugün neredeyse yok olan Atatürk Orman Çiftliğini hikayelerle çocuklara anlatmak istedik bunun içinde bir çocuk kitabı çıkardık. Bu sefer de bir sergi ile 'Ulus'u anlatalım' dedik. Ulus'a yönelik tehditlerin birçoğunu yargı yoluna giderek bir şekilde engellemeyi başardık fakat kimi yerlerde başarısız olduk. Ne yazık ki yargı da korumaya yetmiyor artık. Mesela İller Bankası'nı kaybettik. Geçtiğimiz dönemde yeni bir proje ile karşılaştık; Ulus Yayalaştırma Projesi. Bu proje bir video aracılığıyla duyduğumuz bir projeydi.

Bu proje kapsamında Şehir Plancıları Odası'ndan görüş alındı mı?

Gözde Güldal: Hayır alınmadı biz de herkes gibi aynı anda bir video aracılığıyla öğrendik. Henüz proje nihai olarak bir kuruma sunulmuş değil fakat o videonun varlığı ve bugün seçim propagandalarına da alınıyor oluşu bu tehdidin hala sürdüğü anlamına geliyor.

ULUS'UN ALTI KALINTI DOLU

Özellikle bu proje ile birlikte İller Bankası'nın olduğu yer ile Gençlik Parkı önünden trafik yer altına alınacak. Böyle bir meydan oluşturma projesine nasıl bakıyorsunuz?

Gözde Güldal: Roma Hamamı'ndan girip Gençlik Parkı'nın önüne; diğer taraftan da Anafartalar Caddesi'nden girilip Birinci Meclis'in önüne kadar uzanan bir proje. Bu proje ile trafik yer altına alınacak. Ancak böyle bir projeye ihtiyaç yok. Birincisi Ankara'nın bir ulaşım ana planı yok. Yani böyle bir projeye ihtiyaç olup olmadığı muğlak bir dönüm. İkincisi Ulus'u koruyan koruma amaçlı bir imar planı yok bu anlamda da sıkıntılı bir proje. Üçüncüsü Ulus'un kendi içerisinde çok katmanlı tarihi bir yapısı var. Ulus'un tarihi kent merkezi Frigler, Hititler, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı bugün Cumhuriyet gibi birçok medeniyete, devlete ev sahipliği yapmış. Bu medeniyetler çok önemli eserler üretti ve bir kısmı da yerin altında. Aslında bunu bilmiyor olamazlar ve bunun görmezden gelinip kocaman bir alanın altının otoyol yapılmasının koruma ile hiçbir alakası olamaz.

Bir de bu proje ile trafiğin yer altına alınıp rahatlatılacağı ve meydanın yayalaştırılacağı ifade ediliyor…

Gözde Güldal: Yayalaştırma tabii ki bizim de istediğimiz ve de tercih ettiğimiz bir yaklaşım. Ancak bu yaklaşım ne var ne yok demeden yerin altının kazınıp trafiğin hala kent merkezine kadar sokulduğu, üstünde koca bir boşluk yaratılan bir proje de değildir. Bu vizyon böyle olmamalıdır. Olması gereken bu kadar taşıtı kent merkezine sokmadan çevresinde çözmek, toplu taşımayı geliştirip insanları toplu taşıma ile birlikte kent merkezine ulaştırmaktır. Bütün gelişmiş ülkelerde de bu yöntemler kullanılıyor bu anlamda şu an Ulus'taki proje ne korumanın ne kentsel tasarımın ne de ulaşım planlamasının bilimsel temellerine uygun bir yaklaşım değildir.

AMAÇ OTOMOTİV SEKTÖRÜNÜ BESLEMEK!

Amaçları ne peki?

Gözde Güldal:Kent uzmanlarıyla gerekli çalışmanın yürütülüyor olduğunu düşünmüyorum proje yapmış olmak için proje yapıyorlar. Trafik sıkışıklığını çözmeye çalışıyorlar. ama bunu yaparken de otomotiv sektörünü bir şekilde beslemek istiyorlar. Sürekli yeni yollar açıyorlar ve yolları genişletiyorlar, hızlı bir şekilde aksın istiyorlar! Tabii ki her iktidar kendi mekanını yaratmak istiyor. Atatürk Orman Çiftliği AKP'nin Cumhuriyetle hesaplaşma alanı oldu. Aynı şekilde Ulus'taki proje de benzer şekilde. Yolu yer altına alıyorlar ve üst tarafta ortaya çıkardıkları boşluğu Selçuklu/Osmanlı mimarisine öykünen yapılarla donatmayla çalışıyorlar. Burada da iktidarın kendi mekanını üretmesi gibi bir amaçları var. Bu nedenle altta yatan niyeti çok kapsamlı ve çok yönlü değerlendirmek gerekiyor.

Projede korunması gerekli Ulus İş Hanı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Anafartalar Çarşısı, Yüzüncü Yıl Çarşısı var. Peki, bu yapıların hepsi yıkılacak mı?

Gözde Güldal: Evet, gösterilen videoya göre hepsinin yıkıldığını görüyoruz. Bizde projenin resmi bir çıktısı yok. Şu an biz bütün bu yorumlamaları bize gösterilen video üzerinden yapıyoruz orada gözlemlediğimiz kadarıyla saydığınız bütün binalar yıkılıyor.

DAVA AÇTIK

Peki proje açıklandıktan sonra yasal projeyi öğrenme noktasında oda olarak bir adımınız oldu mu?

Gözde Güldal: Ulusun Koruma amaçlı bir imar planı yok. Bizim açtığımız davalar sonucunda şehircilik ilkelerine aykırı olduğu için iptal edilmişti. Bilerek de yeni, düzgün bir plan yapmıyorlar. Plan iptali sonrasında geçiş dönemi esaslarını koydular. Geçiş dönemi esasları da aslında yeni bir koruma amaçlı imar planı yapılana kadar acil ihtiyaçların yapılması için konulmuş kurallardır. Bunun belirli süreli ve kanunda tanımlı şekilde yürütülmesi gerekiyor. Bunun sürekli olarak uzatıldığı bir dönem geçiriyoruz. Ulus, geçiş dönemi esaslarına göre yönetiliyor bu projeyi de 'acil altyapı projesi olarak ele alıp geçiş dönem esaslarına göre yapıyoruz' dediler. Ama geçiş dönemi için ele alınamayacak kadar büyük bir proje bu. Bu proje için daha üst ölçekli ve bütüncül planlamaların yapılması gerekiyor. Yapılsa böyle bir projenin akılcı olmadığını görecekler. Geçiş dönemi esaslarına ilişkin davamız da sürüyor. Onun haricinde henüz resmi bir kurum onayı olmadığı için açtığımız bir dava yok ama takip ediyoruz süreci.

Son olarak Ulus'a dair ne söylemek istersiniz?

Gözde Güldal: Ulus'un çok katmanlı tarihi bir yapısı var. Bunun haricinde çok canlı bir kentsel merkez alan. Ulus'un yüz yıllardır süren ticari ve sosyal bir hayatı var. Ulus'u yıkmaya kimsenin gücünün yetmeyeceğini düşünüyorum. Ankara olarak böylesi bir yıkım projesine hep birlikte karşı duracağımıza ve engelleyeceğimizeinanıyorum.

Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi olarak 'Bilinmeyen Ulus' temasıyla bir sergi açtınız bize biraz bu sergiden bahsedebilir misiniz?

Gözde Güldal: Sergide, 11 farklı atölyede kolektif ve disiplinler arası bir üretim süreci ile son günlerde büyük bir yıkım ve yeni yapılaşma tehdidi altına giren tarihi kent merkezi Ulus'un görülmeyenine, konuşulmayanına ve duyulmayanına odaklanıldı. Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi olarak bundan önce dört sergi düzenledik. Daha önce yaptığımız sergilere çağrıda bulunuyor ve Ankaralı sanatçılardan ve meslektaşlarımızdan eserler alıyorduk. Ankara Kent Belleği, Ütopya- Distopya, İzdüşüm gibi başlıklarda düzenledik sergilerimizi. Hepsi mekana vurgu yapan sergilerdi. Bu sene mekan Ulus oldu. Ulus'u önemsiyoruz ve orada yaşanan yıkımlar çok üzdü bizleri. Bu sefer direkt üretilmiş eserlerdense kolektif şekilde üretelim, hatırlayalım, hatırlatalım istedik. Daha katılımcı bir şekilde yürütmek istedik. Bu anlamda da atölyeler 'Ulusun bilinmeyeni duyulmayanı ve konuşulmayanı' temasından yola çıktı. 11 atölyenin yürütücülerini belirledik daha sonra bu yürütücüler atölyelerde dışarıdan gelen başvurularla birlikte sergideki eserleri ürettiler.

ÇOCUKLUK ANILARIMIZDAN YOLA ÇIKTIK

Bize atölyelerden bahsedebilir misiniz?

Seda Şen Alta:Atölyelerden haberimin olması daha önce Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi'nin AOÇ Hikayeleri adlı çocuk kitabında yer alan iki arkadaşım vasıtasıyla oldu. Ben şehir plancısı değilim,Başkent Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümündeakademisyen olarak çalışıyorum. Doktoramkent ve şiir üzerineydi.Dolayısıylabu çalışma benim ilgimi çok çekti.Yürütücülüğünü az önce bahsettiğim Özlem Yalçınkaya ve Çiğdem Yönder ile beraber yaptığım atölyenin ismi 'Bellekteki Ulus.' Biz Ulus'ta geçen çocukluk anılarınıtoplamayı ve onları öyküleştirmek ve/veya imgeler yoluyla yeniden üretmeyi amaçladık.

Ama tabii diğer atölyelerde çok farklı disiplinlerden yürütücüler vardı.Müzisyenlerden şehir plancıların kadar pek çok meslek dalından insan vardı.Konuşulmayan duyulmayan görülmeyen Ulus'a dair farklı okumalar yapabileceğimizi düşündük.Sonucunda11 atölyeden sırasıyla Göremediğimiz Sınırlar, Ulus'un Ritimleri, Stalker, Anafartalar Çarşısı, '63 Uçak Kazası, Bellekteki Ulus, LucianoPavarotti Neşet Ertaş Sentezi, Musicscape Ulus, Yeni Müzik, Ses Enstalasyonu ve U-L-U-S ProjectionMapping adlı 11 sergi çalışması ortaya çıktı.

İsimlerinden belli olacağı gibi Ulus'taki müzik kültürü üzerine atölyelerde oldu. Ulus'u bir kent tarihinin ve ülke tarihinin simgesi olarak ele alan atölye çalışmaları da oldu. 1963'te gerçekleşen uçak kazası üzerine çalışma yapan da. Bu nedenle çok farklı yaklaşımlarla Ulus'u görebileceğiniz bir sergi olduğunu düşünüyorum.Atölyenin ve sergi sürecininbenim için en güzel tarafı farklı disiplinlerden insanların Ulus'u çok farklı ama bir o kadar da örtüşen yaklaşımlarla görebileceklerini ortaya çıkarmasıydı.Yani benim bir şehir plancısı olmadan şehre dair bu kadar çok şey öğreniyor olmam ya da bir iç mimarın ya da bir şehir plancısının Ulus'ta geçen anılardan hikaye yazmak istemesinden de anlaşılacağı üzeredisiplinlerarasıbir çalışmaya dönüştü. Atölyelerin bu anlamda çok verimli olduğunu düşünüyorum. Ulus hakkında bilinmeyen gri alanları keşfetmek çok güzeldi.

NEŞET ERTAŞ VE PAVAROTTİ'NİN YOLU ULUS'TAN GEÇMİŞ

Neşet Ertaş ve LucianoPavarotti'nin yolu aynı yıllarda Ulus'tan geçmiş. LucianoPavarotti Ulus'a gelmiş ve Opera'da yer almış.Sanıyorum kısa bir süre için ama tabii o zamanlar LucianoPavarottihenüz o bildiğimiz Pavarotti değil daha genç.

Aynı dönemde Neşet Ertaş'ın da yükselmeye başladığı dönem ve atölyedebu iki sanatçı karşılaşsalardı aralarında neler yaşanmış olabileceğini sorgulayan kurgusal bir çalışma.Hem sanata katkı hem de Ulus'a yeni bir anlam katması sebebiyle önemli ve yaratıcı bir çalışma bence. Aynı mekanı paylaşan iki ünlü sanatçının acaba yolları kesişseydi dünyada müzik daha mı farklı olurdu gibi düşünceler, uyandıran bir çalışmaolduğunu düşündürüyor insana.Bu çalışma içerisinde de bulunduklarıveya bulunmuş olabilecekleri mekanlar tespit edilip onların karşılaştığı bir Ulus'u hayal eden bir hikaye yazıldı ve bu doğrultuda bir görsel foto-manipülasyon çalışması yapıldı.

BİLİNEN ULUS'TAN BİLİNMEYEN ULUS'A

Seda Şen Alta:Bizim atölye çalışmamıza 8 kişi katıldı sonradan 6 kişi sergi için devam etti ve burada da yine farklı disiplinlerden bir sürü insan vardı.Bir kısmı çocukluk anılarını fotoğraf kolajı ile yeniden üretmeyi tercih etti bir kısmı ise animasyon videolarla proje üretti.Ben ve katılımcı bir arkadaşım 'Acaba bu mekanlarda geçen anıları mekan odaklı hikayelere dönüştürebilir miyiz?' diyerek anıları öyküleştirmeye çalıştık.Bütün bunları birleştirecek mekan olarak da serginin ana konsepti olarak bilinmeyen Ulus üzerinden acaba aklımızda belleğimizde neler kaldı bunları yeniden gördüğümüzde ürettiğimizde nasıl farklılaşıyor biraz bunun çalışmasını yapmaya çalıştık.

ANAFARTALAR ÇARŞISI SADECE BİR ÇARŞI DEĞİL!..

Ulus'a dair başka bilmediğimiz ne var?

Seda Şen Alta:Bizim atölyemizde daha çok ön plana çıkan Ulus'un bir çocuğun gözünden çok farklı görüldüğü… Yani bir kısmı bize çocukluğunda işportacı olarak çalıştığını anlattı bir kısmı ise 'Ulus benim için Anafartalar Çarşısı'ndaki yürüyen merdivendi' dedi. Aslında bizim normalde dikkatimizi çekmeyecek tarih sayfalarında yer almayacak öyküleri öğreniyoruz ve bu bireysel hikayeler aslında kenti kent yapan şeylerden biri.Bu nedenle bu hikayelerin biraz daha kıymetli olduğunu düşünüyorum.Sergideki Anafartalar Çarşısı çalışması da aynı nedenle çok önemli bir çalışma. Bir sözlü tarih çalışmasıydı ve bu çalışmada Anafartalar Çarşısı esnafı ile görüşüldü ve onlarla yapılan görüşmelerde Anafartalar Çarşısı'nınbir AVM'den farklı olarak nesilleri temsil eden bir mekan olduğu görülüyor… Çünkü dede ve torunfarklı yıllarda aynı dükkandan alışveriş yapmışlar, bu anlamda toplumun belleğindede önemli bir yere sahip.

Editör: Haber Merkezi