Hacettepe Üniversitesi'nin kuruluş çalışmalarına katıldınız, HÜ Bilgi İşlem Merkezi'ni kurdunuz ve yönettiniz. Türkiye Bilişim Derneği'ni (TBD) kurdunuz. Bütün bunlarla birlikte bilgisayar, bilgi işlem, yazılım, donanım, bilişim vb. Türkçe bilişim terimlerini geliştirdiniz. Bu terimleri geliştirmekte önceliğiniz ne oldu?

Amacım, kuruluşuna katıldığım Hacettepe Üniversitesi'nin, çağdaş bilim-tekniğin bütün inceliklerine yaratıcı bir biçimde ayak uyduran, ülkemizi çağdaş uygarlığın üzerine çıkaracak bir biçimde yapılanmasını sağlamak üzere, bir mühendis olarak üstlendiğim işi, en üstün bir başarı düzeyinde gerçekleştirmekti. Evet, 1967 yılından başlayarak Hacettepe Üniversitesi'nin kuruluş çalışmalarına katıldım. HÜ Bilgi İşlem Merkezi'ni kuruluşunu gerçekleştirip bilişim mesleğimizin ve bilgisayar mühendisliği öğretiminin temellerini orada attık. Bu başlangıcın ulusal bir kalkınma yaratacak biçimde yayılması amacıyla, meslektaşlarımla birlikte, Ankara'daki ev adresimde kurduğumuz Türkiye Bilişim Derneği'ni (TBD) de HÜ çatısı altında geliştirdiğimiz Uygulama, araştırma geliştirme ve eğitim-öğretim çabalarımızla sürdürdük. İşe başladığım yıllarda dilimden düşürmediğim söz şu idi: 'Bilişim Teknik bilimini Türkiye'nin kalkınması için bir araç olarak kullanacağız.' Endüstri Devrimi'ne ayak uyduramamakla uğradığımız 200 yıllık gecikmeyi, ayrımına erken vardığımız Bilişim Devrimi'ne hızlı bir girişle kapatabilirdik. En öncelikli amacımız, ana ilkemiz buydu… Bunun için olmazsa olmaz başlıca aracımız ise kuşkusuz anadilimiz Türkçe'nin düzenli matematiksel yapısından kaynaklanan gücüne yaslanarak bütünüyle bilimsel yöntemlerle tanımlamayı başardığımız 'bilişim sözlerimiz'di… Bence ulusal varlığımızın simgesi, taşıyıcısıydı anadilimiz Türkçe.

ÖSYM Bilgi İşlem Merkezi'nin kuruluşunu da gerçekleştirdiniz, HÜ Bilişim Enstitüsü'nün kurulmasını sağlayarak (1973), Bilgisayar Mühendisliği dalında Türkiye'nin ilk Doktora Programı'nı başlattınız, HÜ Bilgisayar Mühendisliği Bölümü'nü, yine bu alanda Türkiye'de açılan ilk bölüm olarak kurdunuz, bu bölümün başkanlığını yaptınız. Bu görevleri yaparken en çok karşılaştığınız sorunlar ne oldu?

Hacettepe Üniversitesi'nin bölümlerine Öğrenci Seçme ve Yerleştirme işini, 1969 yılından beri üniversitemizin Bilgi İşlem Merkezi'ndeki ana bilgisayar sistemi üzerinde gerçekleştirdiğimiz için, bu uygulamayı Türkiye üniversitelerinin tüm bölümlerine yayma görevini, Üniversitelerarası Kurul, 1974 yılında Hacettepe Üniversitesi'ne vermişti. Sonraki yıllarda ÖSYM'yi örgütleyerek bu iş için, kendi ana bilgisayar sistemi olan ayrı bir Bilgi İşlem Merkezi kurduk. Bu uygulama, mesleğimiz adına, halkımızın eşsiz güvenini kazanan, hiçbir ülkede bir benzeri olmayan çarpıcı bir başarı örneği oldu. O dönemde Hacettepe'de, buna benzer 30'un üzerinde kamusal proje gerçekleştirmiştik. Ancak, ulusal bir yazılım gücü oluşturma bakımından, yaparak öğrenme yöntemiyle beş yılda ancak birkaç yüz uzman mühendis yetiştirebiliyorduk. Oysa TBD adına, Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) adına, ülkemizin üye olduğu OECD'ye, Birleşmiş Milletler'e sunulmak üzere hazırladığımız raporlarda, bilişim alanında Türkiye'nin 1995 yılına değin 69 bin uzmanlaşmış mühendise gereksinme duyacağını belirlemiştik. Böylece, Türkiye'de Bilgisayar Mühendisliği dalında eğitimi kendi gücümüzle başlatabilmek için önce öğretim kadrolarımızı yetiştirmek zorunda olduğumuzun ayrımına vardım. 1973'te HÜ Bilişim Enstitüsü'nün kurulmasını sağlayarak Türkiye'nin Bilgisayar Mühendisliği dalındaki ilk doktora programını 1973-74 öğretim yılında başlattık. Bunu, önceki beş yıllık dönemde (1966-72) tanımlama ve yerleştirme başarısı gösterdiğimiz üç bine yakın Türkçe bilişim terimimizle, bir öğretim ve bilim dili niteliği kazanan anadilimiz Türkçe'ye yaslanarak başlattık diyebilirim.

ULUSLAR ARASI İLETİŞİM

Öte yandan, bilim-teknikte başı çeken ileri ülkelerde yapılan çalışmalar konusunda, Fransızca-İngilizce'nin yanı sıra, Almanca-İtalyanca-İspanyolcayı bilim dili olarak kullanan uluslarla da iletişim kurmayı başarmıştık. Bu akademik atılımı, böylece, özellikle Avrupalı ileri ulusların girişimlerini, kendi dillerinde yakından izleme olanağı bulduğumuz için, başka bir deyişle, sahip olduğu kendi bilgisayar donanım tekeline yaslanan ABD'nin yanı sıra, bizim uygulamada öncülük yaptığımız gibi, doğmakta olan 'Yazılım Endüstrisi'nin gücünü erken kavradığımız için başlatabilmeyi başardığımız da söylenebilir. O dönemde Türkiye'nin çeşitli üniversiteleri ve kamu kuruluşlarınca yurt dışına burslu olarak gönderilen gençlerin yurda döndüklerinde yedek subaylık ya da zorunlu hizmetleri sırasında, birer Doktor Mühendis olarak, kendi bilimsel düzeyleriyle ilgili olmayan işlerde çalıştırıldıklarını görüyordum. Çalıştıkları kuruluşlardan izin alarak doktora yapmış bu değerli gençlerin, HÜ'de açtığımız doktora sınıfında ders vermelerini sağladım. Öğrenci adaylarımızı ise çoğu üstün başarılı elektronik mühendisleri olan ve Yazılım Geliştirme çalışmalarında üstün başarı kazanmış olan uzmanlarımız arasından seçtik. Bilişimsel dilbilim alanında doktorası olan bir elektronik mühendisi olarak ben yalnızca bir tek doktora dersini üstlenmiştim: Yönetim Bilişim Dizgeleri. Hacettepe Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Doktora Programı'nda ilk kuşakta tanımlayıp gerçekleştirdiğimiz 8 (sekiz) tezin, - Yapay Zeka, Büyük Veriler, Veri Sıkıştırma, Veri Tabanı Yönetim Sistemi Tasarımı, Makine Öğrenmesi, Benzetim, Görüntü İşleme, Zaman Dizileri Çözümleme, Bilişimsel Dilbilim ya da Doğal Dil Çözümleme- gibi konulara ayrılması bile bugünkü yazılım gücümüzün bir rastlantı sonucu elde edilmediğini gösteren çarpıcı bir kanıttır.

'YAŞADIĞIM ZORLUK'

Bu süreçte yaşadığım en büyük zorluk, 'uzun erimli planlama yapma alışkanlığımızın olmayışı' ile birlikte 'özerk bir üniversite olmanın düşünsel-bilimsel temelleri üzerindeki anlayış birliğinin de kolayca sağlanamaması'ndaydı. Bu zorluğu sıkı bir çalışmayla, ayrıntılı ve somut verilerle iyice çalışılmış bir 'Olurluk İncelemesi' (fizibilite etüdü) hazırlayarak, böylece en anlayışsız tutucu kişilerin bile onayını alabilecek bir inandırma gücüyle aşmamız gerekiyordu. Devlet Planlama Teşkilatı'nda (DPT) katıldığımız planlama çalışmalarında 'Gelecek Yaratıcı Planlama'dan söz ediyordum. Böyle bir kavramı Amerika'da hiç duymadığını söyleyenlere, 'Evet, Amerikalılar buna 'Future Creating Planning' derler' diye açıklama yaptığımda inandırıcı olduğumu hala anımsarım. Kendi uzmanına inanamayan ezik plancı ya da profesörün desteğini, kavramı İngilizce sunduğunuzda, konuyu iyice anlamasa bile, kazanabiliyordunuz. Bu hastalığımız bugün de sürüyor ki 206 üniversitelerimizin 204'ünde en yetenekli gençlerimizin doğal özgür yaratıcı düşüncelerini köreltmeyi sürdürüyoruz. Özetle, inanç-bilim ikileminde sürekli bir yeniden öğretme, hep bir daha yeniden öğretme çabası için gerekli sabır ve dayanaklılık gösterebilmek, işin en güç olan yanıydı.

ÖĞRENME VE ÖĞRETME AZMİ

Siz öğrenme ve öğretme azmiyle hep çalışan bir bilim insanısınız, bunun size hayatınıza katkılarını anlatır mısınız?

Kullanabildiğim beş yabancı dille ve dış dünya ile düzenli bir iletişim içinde sürekli okuma ve TBD'de, Bilişim dergimizde yeryüzünde olan biteni sürekli bir öğrenme ve çevremle paylaşarak öğretme çizgisi içinde yaşamak zorunda kaldım. Bundan yakınmıyorum. Yaşam boyu süren bu çabayı, hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmadan, uzun erimli amacımdan sapmadan sürdürebilmiş olmak benim özgüvenimi pekiştirdi, sonuç olarak bana mutluluk verdi. Hep uzun erimli planlar yaptık ve ekinsel-yönetimsel bütün kamburlarımıza, karşı devrimci darbelere karşın, ülkemizi mesleğimizde, demekki bilimde-teknikte-uygarlıkta yüceltme amacımızdan hiçbir zaman sapmadık. Sonradan ortaya çıkacak olan tepeden inmeci Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) düzeni ne yazık ki bugün ülkemizde üniversite adını layıkıyla taşıyacak hiçbir kuruluş bırakmadı. Bugün bir üniversitemizde öğretim dili Fransızca, birinde Almanca, ama geri kalan 204 üniversitemizin tümünde öğretim dili İngilizce… Türk çocuklarına Türkçe öğretim veren tek bir üniversitemiz yok. Ulusal diline sahip çıkmayan, çocuklarını Yabancı Dille Öğretim yapılan okullara gönderen bütün ulusların, kısa sürede başkalarının kölesi durumuna düşmekten kurtulamadıklarını, bir yüzyıla bile kalmadan tarih sahnesinden silindiklerini tarihten öğreniyoruz… Bir mühendis olarak, özellikle bilişim teknik biliminin ekonomik ve toplumsal kalkınmada en etkin bir araç olarak kullanılabileceğine inandığınızı belirtiyorsunuz, bununla ilgili neler söylersiniz? Bu düşünce mesleğime adım attığım anda bile gerçekleşmesi uzak bir düş gibi gelmedi bana. Elektronik Mühendisi'ydim. Ne özel yaşamda, ne ticarette, ne yapım endüstrilerinde, ne kamu yönetiminde, ne iş yönetiminde, ne hizmet kesimlerinde verinin, yazılı bilginin, yazışmanın, iletişimin, veri iletişiminin söz konusu olmadığı tek bir alanın olamayacağı 55 yıl önce de besbelliydi. Sorun o gün de bugün de iletişim ağı altyapısının daha hızlı çalışmasını sağlayabilmemizdeydi… 4G… 4,5 G… 5 G gibi adlarla belirtiliyor bu hız. Bu milyarlarca bilgisayarın kendi aralarında, günümüzde merak uyandıran Yapay Zeka uygulamalarına akıllı evlerin, akıllı buzdolaplarının, sürücüsüz otomobiller gibi araç gerecin Nesnelerin İnterneti (İng. Internet of Things ya da IoT) iletişim altyapısının bilgisayarın işlem hızına ayak uydurmasıyla gerçekleşeceği besbelliydi. Bu hız sağlandıkça, adım adım bütün düşlerimiz gerçekleşiyor. Çok mutluyum ki bütün bu düşleri gerçekleştiren temel endüstri olan Yazılım Üretim Endüstrisi'nde en büyük birikimlerden birine sahibiz biz Türkler.

O zaman, neden internette önde gelen ülkelerden biri değiliz?

Bizim darboğazımız şurada: Türkiye teknik alanda sağladığı başarıyı ne yazık ki kamu yönetimi alanında, devlet yönetimi alanında göstermekte gittikçe daha büyük sıkıntılara sürüklenmekte. Bilgisayar denilen bu olağanüstü makinenin, elektronik belleğindeki veriler üzerinde, birtakım programlar yazarak tanımlayabildiğimiz milyonlarca işlemi, hiç yanılmadan çok büyük bir hızla gerçekleştirip olağanüstü ayrıntılı verilerin, bilgilerin biriktirilebilmesinin, çok yakın gelecekte, yeryüzündeki bütün bilgisayarların anında erişebilecekleri evrensel bir Bilişim Sistemleri Ağı'na dönüşeceği besbelliydi. Bu programlama işinin topuna, Amerikalılar hırdavat anlamına gelen İng. hardware sözcüğüne kaşıt bir anlamı dile getirmek üzere bir tür meslek argosu ya da jargon olarak software diyorlardı. Ben bu iki kavrama sırayla donanım ve yazılım deyip çıkmıştım işin içinden… Yazılım sözcüğü yeryüzündeki bütün ulusal diller içinde, Türkleri bugün, 21'nci yüzyılın bu açık farkla en büyük endüstrisinin adını kendi anadilinde, ulusal dilinde standart bilim terimi olarak yeryüzünde en önce koyan ulus yaptığını ancak 20 yıl sonra anladım. Bizden sonra ilk davranan Fransızlar bu kavram için 'le logiciel' sözcüğünü, bizden tam sekiz yıl sonra 1974'te koyacaklar, onları İtalyanlar, bugün pek de sık kullanmadıkları 'i sistemi logici' sözcükleriyle, İspanyollar ise 'el logical' sözcüğüyle izleyeceklerdi. Kaçınılmaz biçimde ortaya çıkacak Çevrimiçi Yönetim Bilişim Sistemleri'nin iletişim ucu olarak TV ekranlarına benzer göstericilerin bütün çalışanların masalarını süsleyeceğini daha işin başlangıcında görmemesi için, bir elektronik mühendisinin aptal olması gerekirdi… Bir mühendis için bu, bir inanç değil, kaçınılmaz biçimde ortaya çıkacak değişime ilişkin, hesaba dayalı somut bir öngörü idi. Çünkü insan, 'Bunu başkası yapmasa bile ben yapabilirim!' diye düşünmekten kendini alamıyordu. Bilişim'i, 'bilginin devingen, akışkan hali' olarak tanımlıyordum. Doğmakta olan yazılım endüstrisinin yarının dünyasında bilgisayar donanım endüstrisini ve bütün öteki endüstrileri katlayarak büyüyeceği besbelliydi. (Devam edecek)

Editör: Haber Merkezi