Bir ilköğretim okulunda hizmetli olarak çalışan Sabahattin Ozan Aslan, çalıştığı okulun resim öğretmeni sayesinde tiyatro ile tanışmış. Diyarbakır Şehir Tiyatrosunun kursuna kayıt yaptırmasını isteyen resim öğretmeni sayesinde tiyatro serüveni başlayan Sabahattin Ozan Aslan ile tiyatro ile olan hikayesini konuştuk.

• Sabahattin Ozan Aslan kimdir? Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

1990 yılının Aralık ayında Diyarbakır'ın Lice ilçesinde doğdum. 1994-95 yıllarında dönemin zorunlu şartları nedeniyle köyden şehir yaşamına göç etmek zorunda kaldık. Sekiz kardeşlik koca bir ailenin son üç çocuğuyum. İlkokul 2'inci sınıfta okuldan ayrılıp mevsimlik işçi olarak Ankara'nın Polatlı ilçesinde çalışmaya başladım. Uzun yıllar kış dönemini Diyarbakır'da geçiriyordum; yazınsa mevsimlik tarım işçisi olarak Ankara'nın ilçelerinde çalışıyordum. Diğer zamanlarımda ise market, kıraathane, mezbahane gibi yerlerde çalışıyordum. Oyunculuğa başlamadan önce Diyarbakır'da bir ilköğretim okulunda temizlik görevlisi olarak çalışıyordum. Tiyatro ile tanıştıktan sonra ilk, orta ve lise eğitimimi açık öğretimde tamamladım. Daha sonra Beykent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nin Oyunculuk Bölümü'nü kazandım. 2019 yılında mezun oldum. 2008 yılından bu yana da tiyatro ve sinema oyunculuğu üzerine çalışmalarıma devam ediyorum.

• Tiyatro ile serüveniniz nasıl başladı, nasıl karar verdiniz tiyatrocu olmaya?

Açıkçası bu süreç çok ilginçti. Tiyatroya başlamadan önce hiç tiyatro izlemedim. Ne olduğunu bilmiyordum. Diyarbakır'da bir ilköğretim okulunda (İnönü ilköğretim Okulu) hizmetli olarak çalışıyordum. Gerek beraber çalıştığımız arkadaşlar gerekse öğretmen arkadaşlarla aramızda epey eğlenceli zamanlar geçiriyorduk. Alt yapıda amatör futbol oynuyordum. O sıralar sakatlandım. Spor da yapamıyordum. Kısacası sakatlandığım için sosyal hayatıma ket vuruldu. Okulun resim öğretmeni ile bir gün tuval almak için çarşıya çıktım. O sırada babam aradı onunla ana dilim olan Kürtçenin Zazaki lehçesiyle konuştum. Telefonu kapattıktan sonra resim öğretmeni nereli olduğumu sordu. Ona kendimi yani köyümü, yaşadığım yeri ve göçü anlattım. Resim öğretmeni, 'Sen nerelisin?' diye sorduğunda 'Liceliyim' dedim. 'Hangi köy?' sorusundan sonra 'Kimlerdensin?' sorusu geldi. Meğerse yıllarca beraber çalıştığımız resim öğretmeni ailemin köyde kapı komşusuymuş. Çok acıdır ki birbirimizi görmemişiz. O dönem bölgeden yoğun göçlerden dolayı köy dağılmış. Bu tanışmayla aramızda sıcak bir arkadaşlık başladı. Bir süre sonra benim Diyarbakır Şehir Tiyatrosunun açılacak kursuna kayıt yaptırmamı istedi. Tiyatronun yaz kurslarına kayıt yaptırdım ve böylece tiyatro serüvenim başladı. Tiyatroya devam etmemin sebebi tiyatro sanatının içerisinde birçok kültürün ve sanat dallarının bir arada olmasıydı. Bana göre tiyatro; farklı sanat dallarını içinde barındıran bir alan. Kursun ilk dersinde arkadaşlardan ve hocalarımızdan gelen 'Neden tiyatro?' sorusuna karşılık bir cevabım yoktu. Çünkü bilmiyordum. İlk tiyatro tarihi dersinde hocamızın bir anlatısında 'Tiyatro Antik Yunan döneminden Tanrı Diyanizos'u anma etkinlikleri' dediğinde Tanrı kelimesine 'Estağfurullah' diyebilecek kadar uzaktım tiyatrodan. Bu sorular ve bilmediğim hitap şekilleri beni tiyatronun en derin yerlerine itti. Bu nedenle hala tiyatronun içindeyim ve severek yapmaya devam ediyorum. Yıllar sonra Beykent Üniversitesinde oyunculuk okurken hocamız 'Çocukluğunuzu hatırlayın.' dediğinde ilkokul ikinci sınıfta bir skeçte oynadığımı hatırladım. Böylece 'Neden tiyatro?' sorusuna cevabım çocukken bir skeçte oynamak oldu.

'HEYBEMDEKİ KARAKTER SAYISI ÇOK FAZLA'

• Sabahattin Ozan Aslan'ın hayattaki dinamikleri ve bir oyuncu olarak beslendiği noktalar neler?

Bir insanı hayatta tutacak şey bence umududur; yaşama sevincidir, yaşama yüklediği anlamdır. Bunun için oyuncu olmaya gerek yok. Mevsimlik işçiden çöp toplayan bir emekçiye kadar herkes işini yaparken eğlenmek ve ona tutunmak zorunda. Yoksa en sevdiğin işi bile yapamazsın. Tabi oyuncu olarak daha çok enerjiye ihtiyacımız var. Sahnede enerjisiz oynamanın bir bahanesi olmaz. Çünkü oyunculuk; seyirciye verdiğin inanç enerjisine bağlı. O nedenle en kötü zamanında bile seni izleyen insanlara sen Sabahattin Ozan olarak değil oynadığın karakterin enerjisi olarak sahnede olduğunu göstermek zorundasın. Aksi taktirde 'arkadaş ortamında çok komik biriyim, beni de oyuncu yap' diyen birinden farkımız kalmaz. Bir oyuncunun beslenme konusu zorlu bir süreçtir. Sürekli gözlem yapmak zorundasınız. Karakter bulmak, farklı duyguların nasıl yaşandığını keşfetmek yorucu bir sürece tekabül ediyor. Mesela; bir kafede otururken yanınızda oturan arkadaşınızdan kopabiliyorsunuz. Çünkü o an yanınızda oturan ya da sokaktan geçen birinin nasıl davrandığına odaklanıyorsunuz. Oyunculuğun ilk zamanlarında bu tür olaylar sizi zorlayabiliyor. Sonra yavaş yavaş eğitimler ve tecrübeler sayesinde daha küçük gözlemlerle karakter yaratabiliyorsunuz. Bu konuda çok şanslı biri olduğumu düşünüyorum. Yıllarca tarlalarda, kıraathanelerde, marketlerde, barlarda, çay ocaklarında çalıştım. Bu nedenle heybemdeki karakter sayısı çok fazla. Bu süreçleri daha kolay atlattım. Hala birçok tiyatro sanatçısı gibi tiyatrodan yeteri kadar para kazanamadığımız için barlarda ya da farklı işlerde çalışıyoruz. Ben de hem öğrencilik dönemimde hem de tiyatro provalarımın dışında barlarda çalışıyorum. Bar ve gece hayatı sektöründe zor olsa da oyunculuğu besleyecek birçok etken var. Kısacası Sabahattin Ozan Aslan tiyatro dışında halkın içinde çalıştığı zamanlarda bir oyuncu olarak besleniyor. Tabi bunu yaparken insanların değer yargılarını göz önünde bulunduruyorum.

'DOĞAL OLMAK O KADAR DA KOLAY DEĞİL'

• Zorlukları, keyifli yanları ve birçok kimsenin bilmediği yönleriyle nasıl bir meslek oyunculuk?

Gerçekten oyunculuk öyle görüldüğü gibi kolay bir meslek değil. Birçok kesim oyunculuğa yıllarca meslek olarak bakmadı. Geçim sıkıntısı ya da toplumun ön yargılarından kaynaklı yaşadığımız sürece değinmeyeceğim! Bir oyuncunun olması gereken birey tarifini açıklayacağım. Hocalarımızdan biri, 'Oynadığınız oyunda herhangi biri 'Aman ben de oynarım bu karakteri ne var.' diyorsa işte o zaman gerçekten doğal oynamışsınız.' derdi. Yani doğal olmak o kadar da kolay değil. Hayatımızın hiçbir alanında doğal olamıyoruz. Maalesef çoğu zaman oynamak zorunda kalıyoruz. Bunun için oyuncu olmamız gerekmiyor. Oyunculuğun en zor tarafı önce bilinçli bir insan olmaktan ve hümanist doğacı bir birey olmaktan geçiyor. Yoksa oynadığın hiçbir karakterle empati kurup doğal olamazsın. Kesinlikle oyunculuğun bilinmeyen birçok yönü var. Normal gündelik hayatınızda nasıl güzel anlar, kötü zamanlar heyecanlar varsa bence oyunculuğun da sizin hayatınızla bağlantısı var. İşte sizin normal hayatta yaşadığınız iyi, kötü, güzel, çirkin her şeyi biz oyuncular karakterler üzerinden deniyoruz. İşin en heyecan verici ve güzel yanı, bu gördüğünüz karakterleri sahne üzerinde oynarken seyircilerin arasından birinin 'Bu beni oynuyor. Ya evet ben de böyle hayat yaşadım.' demesi. Ya da oynadığın bir oyunun hikayesinde seyircilere yaşadığı hayatın perde arkasını gösterebilmek.

• Rol seçimlerinde dikkat ettiğiniz unsurlar nelerdir? Özellikle 'Bu rol tam bana göre' dediğiniz bir karakter var mı?

Açıkçası çok rol seçme gibi bir şansım olmadı. Tabi bazı seçimlerim var. Öncelikle oynayacağım karakterin enerjisi benim Sabahattin Ozan olarak enerjime ne kadar yakın diye bakarım. Çünkü 20 yaşında elli yaşını oynamak kolay değil. O yaşa ne kadar makyaj yaparsan yap 20 yaşında birinin enerjisini hissetmek kolay değil. İkincisi ne kadar o karakteri yansıtacağıma bakarım. Onun dışında çalışarak emek vererek bir oyuncunun oynayamayacağı karakter yoktur diye düşünüyorum. Açıkçası 'Bu rol tam bana göre.' dediğim bir karakter olmadı. Ama tabi bir Diyarbakır çocuğunu oynarsam 'Bu rol tam bana göre.' derdim herhalde. Yani 'Bu rol tam bana göre.' dediğim galiba Sabahattin Ozan Aslan'ın hayatını oynamak…

'BÜYÜK USTALARLA AYNI SAHNEDE OLMAYI HAYAL EDİYORUM'

• Dünya tiyatrosundan veya müzikallerden en çok sevdikleriniz nelerdir? Ve bunların içinde en çok hangisinde rol almak isterdiniz? Ya da birlikte oynamayı hayal ettiğiniz bir idolünüz var mı?

Müzik konusunda çokta bilgili biri değilimdir. Bazen dinlediğim şarkıların kime ait olduğunu bile bilmem. Benim babamdan gelen bir dengbej geleneğim var. Beni en çok onlar etkiler. Müzik sanatı en büyük evrenselliği taşır. Beni birçok müzik türü etkiler. Ama galiba en çok ana dilimde olan müzikler beni daha çok etkiliyor. Büyük Dengbej Şakiro, Mohsen Namjoo, Aynur Doğan, Neşet Ertaş, Aşık Mahsuni gibi güçlü seslerden de çok etkileniyorum. Açıkçası dünya tiyatrosundaki oyuncuların sahip olduğu koşullara özeniyorum. Al Pacino ile aynı sahnede olmak genç bir oyuncuya en büyük eğitim olur bence. Onların Al Pacino'su varsa bizim de Rüştü Asyalı, Devrim Yakut, Demet Akbağ, Şener Şen, Genco Erkal ve Haluk Bilginer'imiz var. Bu büyük ustalarla sahnede olmayı hayal ediyorum. Ama gel gör ki böyle bir şansının olması için de ya çok çalışmak gerekiyor ya da onlarla tanışma şansına sahip olacaksın. Bırak aynı sahneyi paylaşmayı tanışmak isteyip tanışamadığım isim Tuncel Kurtiz'dir.

'HEYBEMİ BOŞALTACAK KADAR OYNAMADIM'

• Kendinizi tekrarlama ya da tekrara düşme konusunda tereddütleriniz oluyor mu?

Tabi öyle bir düşünceye kapılıyorum. Daha heybemi boşaltacak kadar tiyatro oyunlarında oynamadığım için daha öyle bir durumla karşılaşmadım. Her oyuncunun başına gelebilecek bir durum. Umarım her zaman gelişmeye devam etme şansım olur. Gözlem yeteneğimi yitirme ve tekrara düşme durumum olmaz. Temennim tüm meslektaşlarım için de geçerlidir. Umarım bol bol tiyatro sahnemiz olur. Bol oyunlarımız, ahlaklı oyuncularımız olur. Ve böylece tekrara düşmeyiz.

Editör: Haber Merkezi