Köy Enstitüsünde eğitim görmüş bir annenin kızı olan Dr. Sibel Güven, bu enstitülerin önemini çektiği belgeselle anlatmak istediğini söyledi. Başkent'in sorularını yanıtlayan Güven, 'Enstitülülerin ne kadar değerli insanlar olduklarını belirterek, annem ve teyzem nezdinde bu konuyu özetlemek istedim. 'Hazırladığımız bu belgeselle, annem ve teyzemin Hasanoğlan Köy Enstitüsünde başlayan eğitim aşkının, biz çocuklarına ve yetiştirdikleri öğrencilerine yaydıkları ışığı, ülkemize yararlı olma çabalarını, bir enstitünün farkını, iş içinde eğitimin ne denli önemli olduğunu, üretkenliği nasıl kamçıladıgını, özgür bireyler olmanın ve yetiştirmenin önemini bu 2 insanı örnek alarak bir kez daha gözler önüne sermek istedik' dedi.

Köy Enstitülerinin 17 Nisan 1940'da kurulduğunu hatırlatan Güven, '17 Nisan (dün) köy enstitülerinin kuruluş yıldönümüydü. Bu tarihi unutmamamız gerektiğini düşünüyorum. Belgeselle annemi ve teyzemi yıllar sonra anmak ve herkese anlatmak istedim. Bence onların enstitülü olma mücadelesi herkesçe bilinmeliydi. Çünkü kadının okuyup ekonomik özgürlüğünü kazanması bir halkın özgürlüğünü kazanmasıyla eşdeğerdir' dedi.

• Anneniz ve teyzenizden bahseder misiniz?

Annem Şahinde Güven 1932 doğumlu. Teyzem Prof. Dr. Mürüvvet Bilen 1931 yılında Nevşehir, Avanos, Özkonak kasabasında doğdular. İlkokulu bitirdiklerinde Köy Enstitüleri açılmış ve öğrenci yetiştirmeye başlamıştı. Annem ve teyzem babalarını ikna etmek için öğretmenleri ve köyün ileri gelenleriyle birlikte çok mücadele etmişler ve sonunda başarılı olmuş nadir kız çocuklarındandı. 2'nci Dünya Savaşı'nın sonlarındaki bu kıtlık ve yokluk yıllarında Köy Enstitüleri onlar için bir kurtuluş olmuştu. Köy Enstitülerinin kurucuları olan İsmail Hakkı Tonguç(Tonguç Baba) ve Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel bir eğitim seferberliği başlatmış ve eğitimde Rönesans yapmışlardı. Hasan Ali Yücel, İzmir Milletvekiliydi ve Köy Enstitüsü Kanununu 17 Nisan 1940 yılında büyük toprak ağalarının muhalefetine rağmen çıkarmayı başarmıştı. Türkiye şartlarına çok uygun, iş içinde eğitim ve eğitilirken üretme sistemini getirmişlerdi. Onları yürekten saygıyla ve minnetle anıyorum. 1944-48 döneminde okullarından mezun olduktan sonra annem ve teyzem yine engellenmişler ve aileye bakmaları için köy öğretmeni olarak kalmaları istenmişti. Annem Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe öğretmenliğini kazanmış ancak dedemler sonucu anneme bildirmemişler ve annem okuluna gidememiş. Teyzem de Ankara Kız Teknik Yüksek Öğretmen okulunu kazandığı halde dedem, 'iki bacı aileye bakın' diyerek onu da göndermek istememiş. Hasanoğlan'dan öğretmenler köye gelerek teyzemi bizzat kendileri Ankara'ya teslim etmişler. Daha sonra teyzem ABD'de master yapıp profesör oldu.

• Belgeselin amacı nedir?

Belgeselin amacı annem ve teyzemin Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde başlayan eğitim aşkının biz çocuklarına ve yetiştirdikleri öğrencilerine yaydıkları ışığı gözler önüne sermektir. Belgeselle, onların ülkemize yararlı olma çabalarını, bir enstitünün farkını, iş içinde eğitimin ne denli önemli olduğunu, üretkenliği nasıl kamçıladığını, özgür bireyler olmanın ve yetiştirmenin önemini annem ve teyzem nezdinde anlatmak istedik. Şu detayları da belirtmeden geçmeyeyim: Kız çocuklarının okutulmama anlayışı 100 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen maalesef aynı şekilde devam ediyor. Umarım annem ve teyzemin o zamanda yaptıkları mücadele bütün okumak isteyen kız çocuklarına örnek olur. 21 adet Köy Enstitüsü'nden 15 bin 500 erkek öğretmen mezun olurken yalnızca bin 350 civarı kız çocuğu öğretmen oldu. Bu nedenle kendimi köy enstitülerine, anne ve teyzemin bu mücadelesine karşı borçlu hissediyorum. Bu belgeseli bu düşünceyle çekmeye karar verdim ve onları yeniden yaşatmak ve örnek göstererek ölümsüzleştirmek istedim.

• Belgeselin çekilmesi ne kadar zaman aldı?

Belgeselimin çekilmesindeki fikrimin oluşması ve derlenme süreci yaklaşık 10 yıl sürdü. Filmsel zaman ve belgesel film tasarımı ise 2 yıl sürdü. Bu benim vefa borcumdan yola çıkarak yaptığım ilk filmim. Bu işi çok sevdim ve yine belgesel türde yeni projelere başlamayı düşünüyorum.

• Belgeselde en çok vurgulamak istediğiniz tema ne oldu?

Tema olarak Köy Enstitülerini ve kız çocuklarını okutmanın çok önemli olduğunu seçtim. Çünkü kızlar okuyunca aile ve onun devamındaki nesillerin de zincirleme kurtulduğunu, geliştiğini, çağdaş hayata uyum sağladığını bizzat yaşadım. Çünkü annemin okuyan bir kadın olması benim ve kardeşlerimin de hayatını kökten değiştirdi.

• Kendinizi ve ailenizi anlatır mısınız?

Ben Dr. Sibel Güven göz hastalıkları uzmanıyım. Dört kız kardeşiz ve hepimiz de üniversite mezunu olduk. Ablam Birleşmiş Milletlerde, OEC, AET gibi önemli kuruluşlarda görev yaptı. Kardeşim Türk Telekom'da ODTÜ elektronik mühendisi olarak uluslar arası kablo döşemede başkan yardımcılığı yaptı ve dünyanın pek çok ülkesine tek başına görevli gitti. Diğer kardeşim annemin özlemi olan Gazi Eğitim Enstitüsü'nde İngilizce öğretmeni oldu ve annemin bayrağını taşıma şerefine ulaştı. Teyzemin 2 kızı da yüksek mevkilerde çalıştı.

• Belgesel konusu üzerinde uzun zaman çalıştığınızı biliyoruz belgeselinizin türüne dair neler anlatırsınız?

Çektiğimiz bu belgesel film biyografik türde ve gerçek bir hikayeyi anlatmakta. Uzun metrajlı. Hayatta olmadıkları için annem ve teyzeme ait birikimlerimden yola çıkarak retrospektif olarak hazırlandı. Belgesel konusunda yaptığım okumalardan sonra, size belgesel konusunda edindiğim bilgileri aktarmak isterim. Türkiye'de gerçek biyografik türde filmler yeni bir akım olarak başladı ve devam etmesini diliyorum. Dünya sinemasında biyografik filmler çok erken yapıldı. Bizim de hala bir Atatürk biyografik belgesel filmimiz yapılmadı. Bu yeni akımın devam etmesiyle ülkemizin birçok değerli insanının gerçek yaşam hikayelerinin tanıtılmasının çok gerekli olduğunu düşünüyorum. İçinde insan ve insanlık olan bir sanatsallığı değerli buluyorum. Belgesel sinema gerçeğe sadık kalmasıyla öne çıkar, ama tamamen de gerçek kalamaz. Görülenin ve kayıt altına alınabilenin sinemasını yapar ve kameramanın gerçekliğinin estetik bakışıyla kurgu aşamasında kendi gerçekliğini ortaya koyar. Bu öznel bakışı ortadan kaldırdığımızda ise belgesel de yok olur. Çekilen ilk filmler belgeseldir ve sinemanın özünü oluşturur. Ülkemizdeki belgesel sinemacılar birliği ise ancak 1990'lı yıllarda kuruldu. Belgesel bir belge değildir ve sosyal medyada ve televizyonda tematik kanallarda gösterilenlerin hepsi belgedir. Bunları karıştırmamak gerekir. Belgesel filmler insanın zihinsel ve entelektüel gelişimini sağlar ve ona bir hayat felsefesi kazandırır. Sanatın her biçiminin kendine özgü sınırları ve uzlaşımları vardır. Ama bu uzlaşımların da gerçekçi olması gerekir. Belgesel sinemada bu gerçekçi duyguyu kurgu aşaması verir ve filme derinlik kazandırır. Gerçekliği koruyarak özgün fikirlerle belgesele değer katmak, hayal gücünün yarattığı kurgu ve güzelliklerle bunları kaynaştırmak gerekir. Belgesel filmin ana fikrini insanın ruhunu titreten bir şekilde yansıtmaya çalışmalıyız. Gerçeğin cazibesine ulaştığında ancak filminiz dikkat çeker.

• Siz annenizin ve teyzenizin köy enstitüsü deneyiminden yola çıkarak son olarak neler eklersiniz?

Köy enstitüleri kapanmasaydı iddia ediyorum ki Türkiye dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olurdu. Ancak içte ağalar, dışta büyük güçler korktular ve acele olarak köy enstitülerini kapatma girişiminde bulundular.1940 yılında büyük bir öz veriyle açılan bu 21 köy enstitüsü ne yazık ki 1947'de kapanma sürecine sokuldu ve 1952 yılında tamamen kapatıldı.Ümit ederim ki ülkemize çok yakışan bu sisteme bir an önce kavuşuruz ve Atatürk'ün söylediği gibi muasır medeniyetler seviyesine ulaşırız.

Editör: Haber Merkezi