• Bu meslekle nasıl tanıştınız?

Dericilik babamın mesleğiydi. 1947 yılında Haymana'da doğdum. Derici bir ailenin en büyük oğluyum. Babamın yanında bu ilçede başladığım dericilik mesleğinin mücadelesini 1960'lı yıllardan itibaren Ankara'da sürdürdüm. Aile şirketi olarak yürüttüğümüz firmamızda uzun süre kardeşlerimle, sonra ben üç oğlumla beraber Dericizade firması çatısı altında devam ettim. İki oğlum Alanya, İncekum'da turizm sektörü ile ilgileniyor; diğer oğlum da Ankara'da Dericizade'nin başında durur. Biz dört kuşaktır bu işi yapıyoruz. Tek hedefimiz, tek emelimiz; helal alın terimiz, helal kazancımız.

'KÜLTÜREL, EKONOMİK VE SANATSALDIR'

• Dericilik mesleğini nasıl tanımlarsınız?

Dericilik bereketli bir meslektir. Derinin her parçası değerlidir. Hiçbir parçası atılmaz. Deri kültürel, ekonomik ve sanatsaldır. Dericilik tarih boyunca hep insanlar tarafından kullanılmış, önemi hiçbir zaman azalmamıştır. Mağarada yaşayan atalarımız avladıkları hayvanın derisini örtünme amaçlı kullanmıştır. Günümüzde alanı genişlemiş, giysi, ayakkabı, çanta, cüzdan vs. imalatının yanı sıra çok çeşitli sektörlerde kullanılmaktadır. Aslında tam manasıyla; hayvanın sırtından aldığımız deriyi insanın sırtına giydiriyoruz. Çok dayanıklı olan deri canlıdır, nefes alır ve sağlıktır. Bu nedenle her zaman söylüyoruz: Deri bir lüks değil, ihtiyaçtır.

• Deri, hangi aşamalardan geçip son halini alır?

Deri mezbahadan çıkar. Bu ham deridir. Tabakhaneye gider. Önce tuzlanır tabi ki bu ilk bakımdır. Sonrasında deri, fabrikada pervanenin içine atılır ve ilaçla yıkanır. Kan, kir, pas gider. Deri işlenmeye hazır hale gelir ama iki çeşit işleme vardır. Tüylü ve tüysüz. Tüysüz işlenecekse, üzerindeki tüyler zırnıkla alınır. Zırnıklama ilaçla yapılır. Daha sonra deri pişirilir. Kromla sağlamlaştırılır. Deri artık kumaş gibi olmuştur ve dayanıklıdır. Zevke göre boyama işlemi yaparız. Kenarları kesilir, ütülenir, gerdirilir ve işlenir. Kayıplar ve modellere göre mamul ürün olur. Artık deri mont, ceket, pardösüdür.

'DERİ, DERİCİDEN ALINMALIDIR'

• İnsanlar neden deri kıyafet giysin?

İlk başta sağlık için. Deri sağlıklıdır, nefes alır, mevsimine göre şekillenir. Kışın sıcak tutar ama terletmez. Deri, dericiden alınmalıdır. AVM'lerde adam bin çeşit mal satıyor. İçerisine bir, iki deri serpiştiriyor, onu satmaya çalışıyor. İnsanlar da kalitesinden habersiz onları alıyor. Vinleks deri diye sattıkları ürün, aslında petrolden yapılmış kıyafettir. Buna da suni deri diyorlar. Derinin sunisi olmaz. Vinleks deri denilen bu ürünler insan sağlığı için çok tehlikelidir. İnsanı soğuktan korumaz, terletir. Cilde temas ettiğinde birçok cilt hastalığına neden olur. Bununla birlikte bu kıyafetleri aldığınızda birkaç ay giyebilirsiniz. Çünkü belli bir süreden sonra kıyafetler pul pul olur, giyilmez. Halbuki hakiki bir deri alan insanlar bunu 10 yıl kesintisiz giyer. Herhangi bir sorun çıktığında da derinin her türlü tamiri yapılır.

GERÇEK DERİ NASIL ANLAŞILIR?

• Bir kıyafetin deri ya da suni olduğunu nasıl anlayabiliriz?

Öncelikle suni derinin ham maddesi plastiktir. Bu yüzden suni derilerde plastik kokusu vardır. Gerçek derilerin ise kendine has, herkesin aşina olduğu bir kokusu vardır. Kullanılan derinin kaliteli olduğunu dokunarak da anlayabilirsiniz. Gerçek deri ile suni deri arasında dokunarak anlayacağınız bu farkın temel öğesi gözeneklerdir. Bu gözenekler, kullanılan hayvan derisinin türüne göre farklılık gösterir. Örneğin sırt kısmı ve karın kısmından yapılan deriler biraz daha kalın olur. Ama bugünkü yapılan yapay derilerin gerçek deriden ayırt edilmesi biraz zor. Çünkü hem finisajı (derilerin kullanım özelliklerini iyileştirmek için yapılan işlemler) hem yapısıyla hem elde tutuşuyla, hissiyle her şeyi vermeye çalışıyorlar ki gerçek deriyi taklit edebilsinler. Ama petrolden kaynaklanan sentetik deri ateşten çok çabuk etkilenir. Buna ateş tuttuğunuzda çok çabuk kavrulur ve şekil değiştirir. Deri de ateşle şekil değiştirir ancak derinin şekil değiştirmesi 30 saniye sürüyorsa, sentetik derinin şekil değiştirmesi 3 saniye sürer. Ateşten hemen etkilenir. Dolayısıyla size suni malzemeden bir şey satmak istiyorlarsa ve buna gerçek deri diyorlarsa, çakmağınızı çıkartın ve 'ateşi tutacağım' deyin 'aman tutma!' diyorlarsa demek ki suni bir malzemedir. Deri de etkilenir ama 3 saniyede deriye bir şey olmaz.

'AHİ EVRAN, DERİCİLİĞİN PİRİDİR'

• Anadolu'da dericilik nasıl gelişti?

Anadolu'daki Ahilik teşkilatının kurucusu Ahi Evran, dericiliğin piridir. Ahi Evran, kendi mesleği olan dericiliğin dışında çok çeşitli mesleklerin de gelişmesine öncülük etmiştir. 1827'de Ankara'da faaliyet gösteren 40 debbağhane vardı. O dönemde Ankara'nın temel üretim dalı ve gelir kaynaklarının birincisi tiftik keçisi ve sofçuluk, ikincisi ise koyun, keçi ve büyükbaş hayvanların derilerinin işlenmesi işi olan dericilikti. Dericiler, yanlarında çok sayıda eleman çalıştıran, vergisini ödeyen esnaf ve sanatkardı. 1916'da büyük bir yangın oluyor ve buna bağlı olarak Ankara'da ekonomi geriliyor. Bundan da en çok dericilik mesleğini yapan debbağlar etkileniyor.

'SANAT SAHİBİ OLMAYAN AHİ OLAMAZ'

• Ahilik kültürüne her fırsatta vurgu yapıyorsunuz. Bize bu geleneği anlatır mısınız?

Ahilik, 13'üncü yüzyıldan 20'inci yüzyıla dek Anadolu'da esnaf ve sanatkarlar birliklerine verilen bir addır. Bazı kaynaklara göre de bu dönemlerde Ankara'ya Ahi Cumhuriyeti denilmekteydi. Ahilikte en önemli nokta önce sanat sahibi olacaksın. Sanat sahibi olmayan Ahi olamaz. Ahiliğin temelini babamdan da öğrendiğim gibi iyi ahlak-dürüstlük oluşturur. Cömert olacaksın, elin, kapın ve sofran açık olacak. Yine babamdan öğrendiğim ve bugün bile hiç aklımdan çıkarmadığım bir ahlak kuralı da 'İtibar bitmez tükenmez bir hazinedir.' Sözüne sadık olacaksın. Borcuna sahip olacaksın, randevuna sahip olacaksın. Sabah iş yerini dua ile açacaksın. Ahilik geleneğinde tüm esnaf birbirine hayır diler, 'Allahın bereketi üzerine olsun' der. Ahilik düzeninde hile yoktur. Müşteri kandırılmaz.

'AHİLİĞE DAİR BİR ŞEY KALMADI'

• Günümüzde bu kültürün yaşatıldığına inanıyor musunuz?

Günümüzde bun kültüre dair bir şey kalmadı. Avrupa pazarlama stratejileri adı altında 3 al bir öde, eskiyi getir yenisini al gibi farklı kampanyalarla müşteri kandırılıyor, aldatılıyor. Bununla birlikte haksız rekabet ile küçük işletme sahipleri mağdur ediliyor. Artık karşılıklı güvende bile ciddi sıkıntılar var. Önceki dönemlerde esnaflar namaza giderken dükkanın kapısına kilit vurmazdı. Kendisi siftah yaptığında sonraki müşteriyi komşu esnafa yönlendirirdi. O günün sonunda evinin ihtiyacı 10 liraysa ve cebinde 20 lira varsa bunun 10'unu eve, 10'unu da fakirlere ya da öğrencilere bağışlayan teşkilatlara verirdi. Ahilik kültürü; tüketici hakları, insan hakları, kooperatifçilik, kalite kontrol, yardımlaşma gibi kurumların temelini oluşturmuştur. İnsanlığın sağlığı, huzuru ve refahı için ne lazımsa hepsi Ahilik kültüründe vardır. Ahilikte, çalışanın alın teri kurumadan emeğinin hakkını vermek var. Ama şu an bunun esamesi okunmuyor.

'STK'LAR SİYASET ÜSTÜ OLMALIDIR'

• Esnafların kurduğu birçok dernek, oda gibi sivil toplum kuruluşlarının, bu geleneği yaşatma adına bir girişimi yok mu?

Yok, çünkü benim görebildiğim kadarıyla birçok sivil toplum kuruluşu (STK) siyasileşmiş durumda. STK'lar her zaman 42'üncü güç olarak bilinirdi. Bunun anlamı her STK'nın eleştiri yapabilme, sorgulayabilme ve çözüm üretmedir. Ama bugün baktığımızda bir oda, sendika, dernek, federasyon başkanı sanki siyasi bir partinin başkanıymış gibi konuşabiliyor. Bu başkanların amacı; işçinin, memurun sıkıntılarını dile getirip, ilgili mercilere bunu anlatmak olmalıdır. Herkesin bir siyasi görüşü vardır. Fakat onun yeri ve zamanı vardır. Siz o örgütü bir siyasi harekete alet edemezsiniz. Siyasete atılma gibi bir derdiniz varsa o örgütten istifa etmeniz gerekir. Çünkü STK siyaset üstü bir olgudur. Herkes böyle hareket ediyor demiyorum ama genel anlamda bu gerçekle yaşıyoruz. Böyle bir ortamda ne Ahilik kültürü yaşatılır ne de işçinin, esnafın, memurun sorununa çözüm bulunur.

'DOLAR DERİCİLERİ VURDU'

• Doların yükselmesi dericileri nasıl etkiledi?

Dericilik, şu an kriz halinde. Doların artışı dericileri de vurdu. Çünkü hammaddeyi ve imalatta kullandığımız kimyasalları biz dolarla alıyoruz. 1970'li yıllara kadar deri ihraç eden bir ülkeydik. Şu an ülkede hayvancılık kalmadığı için kendi ürettiğimiz ham madde, ihtiyacımızın ancak yüzde 2'sini karşılıyor. Dolarla alınan deriyi iç piyasada dağıtılırken, koşulların yetersizliği nedeniyle herhangi bir fiyat artışı yapmadan da satmak zorunda kalıyoruz. Şu an neredeyse maliyeti fiyatına deri satıyoruz diyebilirim. Piyasadaki durgunluk insanların alım gücünü etkilemiştir. Türkiye'nin zor bir dönemden geçiyor. Tüm şartları göz önünde bulundurarak, bizler de üzerimize düşeni yapmaya özen gösteriyoruz. Alım gücü düşük olan vatandaşı zor durumda bırakmamak için kardan fedakarlık yapıp zam yapmamaya çalışıyoruz. Buraya gelip bir ürünü beğenen ve parasının yetmediğini söyleyen misafirlerimizi asla geri çevirmiyoruz. Ben zaten öğrencilere dayanamıyorum. Onlar bir ürün beğendiğinde kesinlikle boş göndermiyorum, ceketi al ücreti sonra getirirsin diyorum. Ahilik kültürü bunu gerektirir.

Editör: Haber Merkezi