• Sağlık Bakanlığı'nın genel olarak pandemiyi yönetme sürecine eleştiriniz var mı?

Kovid-19 salgınının ne kadar tehlikeli olduğu ve ciddiyeti en başlarda anlaşılmadı ya da aslında görmezden gelindi demek daha doğru olur. Virüs, henüz Türkiye'ye ulaşmadan aylar önce hem TBMM'de hem de çeşitli platformlarda Koronavirüs tehlikesine dikkat çekmiş ve uyarılar yapmıştım. Gerekli tedbirlerin o zamandan alınması gerektiğini belirtmiştim. Bu noktada dikkat çeken en büyük yanlışlardan biri koruyucu hekimlik anlayışıdır. Zaten sağlık sistemimizin genel sorunlarından biri de budur aynı zamanda. Özellikle böyle salgın hastalık gibi zamanlarda koruyucu hekimliğin önemi bir kez daha görülüyor. Sağlık Bakanlığı, pandemi karşısında ilk zamanlarda gerekli tedbirleri almış olsaydı ve koruyucu hekimlik anlayışıyla hareket etseydi belki de bugün bu kötü tabloyu yaşamıyor olacaktık. Sürekli olarak bazı uyarılar yapılıyor ancak pratiğe baktığımız zaman bunların doğrudan çiğnendiğini görüyoruz. Hatta bazı siyasi hesaplar yaparak vatandaşların göz göre göre riske edildiğini görüyoruz. Pandeminin en başlarında yurt dışı giriş-çıkışlar konusunda büyük eksikler yaşandı. Örneğin umre ziyaretinden dönen vatandaşlarımız için gereken prosedürler uygulanmadı ve çok sayıda kişi virüs taşır halde ülkenin dört bir yanına dağıldı. Yani yetkililer bu noktada hareketsiz kalarak bir anlamda virüsün yayılmasına göz yummuş oldular. Toplu ve kapalı alanda yapılan organizasyonlar virüsün yayılması için en büyük etkenlerden biri. Yine bu konuda ülke genelinde toplu ibadetlere geç kısıtlama getirilmesi de yayılmada etken oldu. Spor müsabakalarının ertelenmesinde geç kalınması da yine binlerce kişiyi tehlikeye attı. Bilim kurulu oluşturuldu, ancak baktığımızda ne yazık ki genel anlamda işlevsiz bırakıldığını görüyoruz. Bunun nedeni de tek bir merkezden, Saray'dan gelen talimatlara göre hareket edilmesidir. Sağlık Bakanlığı'nın en büyük eksiklerinden biri sağlık emekçilerinin korunması için gereken adımları atmamasıdır aynı zamanda. Olayın en başından beri sağlık çalışanlarının korunmasının ne kadar önemli olduğunu ifade ediyoruz ama bugüne geldiğimizde bile hala gerekli tıbbi malzeme ve ekipman konusunda sıkıntılar yaşandığını biliyoruz. Personel sayısı eksik olmasına rağmen yeni atamalar yapılmıyor ve zaten uzun zamandır büyük bir çabayla çalışan sağlıkçıların yükünü arttırıyor.

'GERÇEKLER GİZLENİYOR, HÜKÜMET GÜVEN VERMİYOR'

• Son günlerde Türkiye'de, özellikle Ankara'da günlük vaka sayısında ciddi artışlar olduğu söyleniyor. Bakanlığın açıkladığı resmi rakamlara inanmalı mıyız?

Türkiye genelinde vaka sayıları çok tedirgin edici boyutlara ulaştı ve artmaya da devam ediyor. Ankara, bu artışın en net görüldüğü kentlerden birisi oldu. Ancak burada yine dürüst olmayan bir siyasi duruş var. Vaka sayıları korkutucu hale gelmesine rağmen yetkililer, bu durumu saklamak için çeşitli yollar deniyorlar. Örneğin; Sağlık Bakanlığı'nın günlük açıkladığı tablo değiştirildi. Neden? Yoğun bakım ve entübe hasta sayıları çıkarıldı, yerine ağır hasta ve zatürre başlıkları koyuldu. Bunun nedenini sorduk ama net bir cevap alamadık. Aslında amaç belli; gerçek sayıları gizlemek. Uzun zaman boyunca ölü sayısı 20'lerde, yeni hasta sayısı ise 1000'ler civarında tutuldu. Ancak son zamanlarda artık işin çok ileri boyutlara gelmesiyle birlikte bu sayılar biraz daha arttırıldı. Ancak yine gerçekleri ifade etmekten uzak. Ne yazık ki gerçek sayılar, açıklananın oldukça üstünde. Çeşitli hekim arkadaşlarımızdan, hastanelerden bize gelen bilgiler var. Zaten ölüm oranlarına baktığımızda bile ortada bir yanlışlık olduğu görülüyor. Ağustos ayında dünyada ölüm oranı yüzde 3.87 civarındayken Türkiye'de açıklanan sayılara göre bu oran yüzde 1.9'lardaydı. Bu hiç inandırıcı değil. Yani dünyada yoğun bakım hastalar toplam hastaların yüzde 1'i iken bizde yüzde 10'larda. Ama ölüm oranı, dünyanın yarısı kadar. Gerçekler gizleniyor, hükümet, güven vermiyor. Vaka sayılarındaki artışın en büyük nedeni, bahsettiğimiz gibi gereken tedbirlerin tam anlamıyla alınmaması ve sürecin aslında yönetilememesidir. Hükümet, pandemiyi yönetemedi. Önce bunu kabul etmeleri gerekiyor. Kovid-19'un hatalarını da yine gerçeklerle oynayarak örtmeye çalışıyorlar. Yani siyasi başarısızlıklarını göstermemek için her yola başvuruyorlar. Tabi durum böyle olunca da ne yazık ki virüs daha hızlı yayılıyor. Özetle; ben hem bir hekim olarak hem de vekil olarak açıklanan sayıların gerçeği yansıtmadığından eminim.

'AKLIN MANTIĞIN DIŞINDA'

• Filyasyon ekiplerinde sağlıkçı olmayanların çalıştırıldığı söyleniyor. Atama bekleyen sağlıkçılar yerine farklı meslek gruplarında çalışan kişilerin filyasyonda görevlendirilmelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu durumun riskleri neler?

Salgının kontrol altına alınmasında, yayılımın engellenmesinde en önemli aşamalardan biri filyasyondur. Bu şekilde hem yayılmanın kaynağına doğru gidilebilir hem de daha çok kişiye yayılması engellenebilir. Dolayısıyla filyasyon işlemleri çok kritik ve bilgi gerektirir. Bilgi ve eğitim sahibi kişiler tarafından yapılmalıdır. Ancak filyasyon süreçlerinin pandemi süreci boyunca olması gerektiği gibi ciddi ve takipli bir şekilde yapılmadığını biliyoruz. Bu konuda daha önce de eleştiriler yapmıştık. Tabi şimdi filyasyon ekiplerinde sağlık çalışanı olmayan çeşitli kişilerin görevlendirildiğine dair bilgilerle beraber bu noktada da yetkililerin beceriksizliği nedeniyle virüsün yayılmasının hızlandığını görüyoruz. Sağlık eğitimi almamış kişilerin filyasyon ekiplerinde görevlendirilmesi kesinlikle kabul edilemez. Aklın, mantığın dışında bir rezaletle daha karşı karşıyayız. Hangi akla hizmet sağlık çalışanı olmayan biri, sağlıkla ilgili böyle kritik bir göreve getirilir anlamak güç.

'DEMEK Kİ İHTİYAÇ VAR'

Ülkemizde 600 binden fazla sağlık personeli atama bekliyor. Çeşitli branşlarda yüzbinlerce yurttaşımız görev beklerken bu yapılanı anlamak mümkün değil. Sağlık çalışanlarımızın sayısının yetersiz olduğunu pandemiden önce de söylüyorduk. Ancak pandemiyle birlikte bu açık, çok daha net bir şekilde görüldü. Sağlık emekçileri aylardır gece gündüz demeden görev yapıyor. Bu yoğunluğun ve stresin yarattığı fiziki ve psikolojik sorunlar oluştu. Çok sayıda sağlık çalışanı istifa ediyor ya da zamanı geldiyse emekliliğini istiyor. Durum böyleyken, sağlık emekçilerinin üstündeki yükün azaltılması ve sağlık sisteminin sorunsuz işleyebilmesi için yeni atamalar yapılması gerekirken Hükümet ne yapıyor? Filyasyon için sağlıkçı olmayanları görevlendiriyor. Demek ki bir ihtiyaç var. Filyasyon ekibi kuracak yeterli sağlık personeli bile bulunmuyor. Ama Sağlık Bakanlığı ve Hükümet, atama bekleyen yüzbinlerce sağlık personelini göreve başlatmak yerine alakasız mesleklerden birilerini çalıştırıyor.

• Vaka artışlarına bağlı olarak önümüzdeki günlerde yoğun bakım yataklarının da yetersiz kalabileceği yönündeki endişeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugünkü duruma baktığımızda bile yoğun bakım kapasitelerinin yetersiz hale geldiğini görüyoruz. Bazı açıklamalarla hala boş kapasite olduğu iddia ediliyor ancak gerçekler çok farklı. Birçok hastanede yoğun bakıma alınması gereken hastalar, yer olmadığı için bekletiliyor. Örneğin; bir süre önce 180 civarında hastanın Bilkent Şehir Hastanesi'nde yoğun bakım beklediği bilgisi ulaştı bize. Bu sayı şu an daha da artmıştır. Yoğun bakımlar yetersiz, sağlık çalışanlarının sayısı yetersiz ve daha da yetersiz kalacak. Sağlık çalışanları için koruyucu ekipman eksik, malzeme eksik ve aslında en önemlisi halkın sağlığını düşünen bir Hükümet eksik. En başından beri hastayı müşteri olarak gören bir sistem işleten Hükümet, bugün pandemide de aynı zihniyette hareket ediyor. Yani buradaki en büyük sorun; Hükümetin, halk sağlığını temele alarak hareket etmemesidir.

'BİRÇOK HASTANE MALİ AÇIDAN İŞLEMEZ HALE GELDİ'

• Pandemi sürecinde birçok hastanede döner sermaye sorunu yaşandı. Bununla ilgili ne söylersiniz?

Döner sermaye sorunu aslında çok daha eskiye uzanan bir sorun. Tabi ki pandemi süreciyle beraber yaşanan gelişmelerle daha net görünmüş olabilir. Ancak bu sorun aslında gerçekten çok ciddi bir konudur ve sağlık sistemimizde çözülmesi gereken başlıca konulardan biridir. Özellikle üniversite hastaneleri batma noktasında. Bu konuyu pandemiden de önce gündeme getirip yetkililerin adım atması gerektiğini söylemiştik ama tabi ne yazık ki kulaklarını kapatıyorlar ve Türkiye'yi zora sokuyorlar. Birçok hastane mali açıdan işlemez hale gelmiş durumda ve iflasın eşiğinde. Hatta bazı yerlerde pandemiden önce sağlık çalışanlarına döner sermaye ve nöbet ücretlerinin bile ödenemez hale geldiğini biliyoruz. Hükümetin yanlış sağlık politikalarının bir sonucudur bu. Bu konuda en büyük sorunlardan biri Sağlık Uygulama Tebliği (SUT)'dir. Sağlık alanında en büyük sorunlara yol açan ve güncellenmesi gereken SUT fiyatlarının değişmemesi hastaneleri zora soktu. Maliyetler artarken, fiyatlar değişirken SUT'un sabit kalması sağlık hizmetlerini engelliyor ve hastaneleri batağa sürüklüyor. Burada ilk olarak yapılması gereken SUT güncellemesidir. Ve en temelinde baktığımızda ise sağlık sisteminin ve politikalarının yurttaş odaklı, halk sağlığı odaklı olarak yeniden dizayn edilmesi gereklidir. İktidarın yanlış sağlık politikalarının bedelini sağlık emekçileri ve yurttaşlar ödemek zorunda değil.

Editör: Haber Merkezi