• Bize kendinizden bahseder misiniz?

1991 yılında Ankara doğdum. İlköğretim ve lise eğitimimi TED Ankara Koleji'nde tamamladım. 2010 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümünü derece ile kazandım. Sanat eğitimime 2012- 2013 yılları arasında İspanya'da bulunan Sevilla Üniversitesi'nde devam ettim. 2015 yılında Hacettepe Üniversitesi'nde lisans derecesini onur öğrencisi olarak tamamladım. 2016 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Resim Ana Sanat Dalı'nda yüksek lisans eğitime başladım ve 2019 yılında onur öğrencisi olarak tamamladım. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Pedagojik Formasyon Sertifika Programı eğitimini 2019 yılında tamamladım. TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Dış İlişkiler Müdürlüğü'nde 4 sene görev yaptım. Eylül 2019'dan beri Jale Tezer Koleji'nde İngilizce Görsel Sanatlar Öğretmenliği yapıyorum ve aynı zamanda şahsi atölyemde çalışmalarıma devam ediyorum.

• Resim hayatınıza nasıl başladınız, ilginizi nasıl fark ettiniz?

Lise yıllarında resim dersi dışındaki dersler pek ilgimi çekmezdi ve derslerden çıkıp resim atölyesine gitmek için sabırsızlanırdım. Okulumdaki o kocaman atölyeler beni sanatla tanıştırdı. Sanat okumak aklımda yoktu, kimse bana böyle bir seçenek sunmamıştı. Sıra arkadaşım sürekli çizimler yapıyordu, kocaman siyah mimar çantasıyla havalı havalı gidip geliyordu okula. Ne yapıyordu neden yapıyordu merak ediyordum. Bir gün onu izlerken önüme ansızın minik pembe bir cüzdan koydu ve 'hadi çiz' dedi. Ne yapacağımı hiç bilemedim, hayatımda hiç çizim yapmamıştım. 'dene!' dedi, denedim. Daha önce hiç çizim yapmadığıma uzun bir süre inanmadı, sonra beni gittiği kursa götürdü. 'Hocama bunu göstermeliyim!' dedi heyecanla. Nereye neden gittiğimi hiç bilmiyordum. Doğan Sanat Evi'ne gittik. Kapı açıldı karşımda fularıyla tarz bir ressam, hayatımı değiştiren hocam Mehmet Ali Doğan. 'Sen sanatçı olacaksın kızım sen Hacettepe'yi kazanacaksın' dedi. Kep törenimden yalnızca birkaç ay önce 'hayatımın geri kalanında sanat yapmalıyım' düşüncesi düştü kalbime. Dershaneyi bıraktım kursa gittim. Diğerleri senelerce uğraşırken ben yalnızca 10 ayda Mehmet Ali Doğan disiplini ile Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünü derece ile kazandım. Hayatımda verdiğim en doğru karar olacağını o günlerden hissetmiştim. Tüm bunlarla beraber sıkışmışlık duygusunun anlaşılma kaygısıydı beni sanata yönelten. Araç olarak resmi kullanmak isteme sebebim ise klişe resim sanatı anlayışını postmodernizmin etkileri ile yıkarak kitlelere dokunmak idi. Tanıdığım tanımadığım kimselerin sorunsalları ile başladı bu dışavurum ihtiyacı. İzlediğim bir haber veya okuduğum bir gerçek hayat hikayesinin beni aylarca etkilediği oluyordu ve ben bir şeyler yapmalıydım. Söz konusu olayların beni bu kadar derinden etkilemesi sanırım hepsinde kendimden kesitler bulmamdı. Başkaları yerine acı duyabildiğimde gerçeğin farkındalığına vardım ve aslında tüm gerçeklik bunda gizliydi. Her geçen gün biraz daha sorgulamaya başladığımda kendimi sanatın en derinlerinde buldum. İşte bu hikaye böyle başladı.

• Bazı ressamlar der ki 'resim bir serüvene benzer' sizin için resim yapmak nedir?

Serüvenin başlangıcı, yaşanmışlıkların biriktiği, farkındalığın en üst seviyeye geldiği ve herkesin bildiği ama kimsenin söyleyemediği o 'şey'leri daha fazla kaldıramayacağını anladığın noktanın bitimidir.

• Serginizde farklı çalışmalar dikkat çekiyor bununla ilgili neler anlatırsınız?

Kabartma şeklinde gördüğünüz üç boyutlu kütleler akrilik boyanın tüpten çıkmış hali. Özel bir adı yok. Çalışmalarımda akrilik boyaya hiçbir manipülasyon yapmadan kütleler halinde dondurarak şekillendirerek tuval üzerine monte ediyorum. Resimde tuval üzeri akrilik boya klişesini yıkarak boyanın kendisini kütleleştirerek alışılmışın dışında plastik bir dil kullanıyorum. Pek çok kişinin baktığında resim diyebileceği yapıtlarım üç boyut kazandığı için artık resim olmaktan çıkarak heykel kategorisine giriyor. Boya kütlelerine şekil verirken her hamleyi hesaplıyorum. Kütle formları rastlantısal görünse de aksine hepsini hesaplayarak oluşturuyorum.

• Bir resme başlama süreciniz nasıl gerçekleşiyor?

Bazen günlerce gecelerce atölyede kalıp hiçbir şey üretemez iken bazen günün o en alakasız saatinde fikirler zihnine düşmeye başlıyor. Resme başlama sürecimi hiçbir zaman tam olarak anlatamadım. Ben de bilemiyorum. Bazen aylarca hiçbir şey üretemez iken bazen günlerce atölyemden çıkmıyorum ve durmaksızın çalışıyorum.

DUYGULARI RUH ONTOLOJİSİYLE BAĞDAŞTIRMAK…

• Çalışmalarınızda çeşitli duyguları ruh ontolojisi ile bağdaştırdığınızdan söz ediyorsunuz bu konuyu detaylandırır mısınız?

Beyin bu dünya üzerindeki yaşayan memeli ve memesiz bütün canlıların 'karar' mekanizmasıdır. Bütün kararları bilimsel olarak beynimiz verir. Dolayısıyla yükü ağırdır. Bilimsel olarak bunun aksini düşünemeyiz. Peki ya bu yükü 'ruh' dediğimiz meta paylaşıyorsa? Belki de kararları beynimiz veriyorken 'ruhumuzun süzgecinden' geçiriyordur. Bu kadar yoğun hissedip ama gözümüzle göremediğimiz için yok saydığımız ya da unuttuğumuz bir şeyin hayatımıza kattığı renk bu kadar barizken bunun bir dokusu olamaz mı? Çalışmalarımda gözlem ve deneyim sonucu oluşan çeşitli duyguların beyinde yarattığı etkiyi din ve felsefede insanın özü olarak kabul edilen ruh ontolojisi ile bağdaştırdım. Maddesel dünya olan doğa merkez alınarak doğanın ritminden ve toplumsal bazı olaylardan etkilenilerek kişisel deneyimlerle ilişkilendirdim. Doğumdan ölüme kadar bizimle birlikte olan ve yaşlanan sadece beynimiz değil, aynı zamanda fikirleri, duyguları, hisleri süzgecinden geçirdiğimiz ruhumuzdur. Bu koşular altında 'ruhun dokusu'nun olmadığını söylemek kendimizi inkar etmekten başka bir şey değildir.

• Ruhun Dokusu adlı serginizi açtınız, bu serginin temasını anlatır mısınız?

İnsanların zihninde çocukluktan kalma birkaç fotoğraf karesi vardır. Bunların sıradan anlar olması söz konusu değildir. Beyin yalnızca ya en mutlu olduğu ya da acı anı merkeze kodlar. Bu durum ruhumuzda kalıcı izler bırakarak gelecekteki karakterimizin şekillenmesinde önemli rol oynar. Herhangi bir canlının bedeni ve ruhu açısından kuvvetli etki ve yaralanma belirtileri bırakan yaşantı olarak bilinen 'travma'ları soyut boya kütleleri ile somutlaştırıyorum. Bunları yaparken, ruhun bir dokusu olduğuna inanarak, en uç duyguları somutlaştırarak inceliyorum. Uç duygular derken tabii ki negatif olanlar. Beyinde kodlanan en mutlu anlar hiçbir zaman ilgimi çekmedi çünkü mutluluğun ne olduğunu ve gerçekliğini halen tartışıyorum. Bu sebeple sanırım yapıtlarım biraz karanlık. Serginin amacı ise, seyircinin benliğindeki pürüzlü ve pürüzsüz dokularını farkına varabilmesi tabii.

• Sergide kaç eser var?

Sergi benim ikinci kişisel sergim ve 18 eserim yer alıyor.

SANATIN İNSAN HAYATINDAKİ YERİ

• Sanat konusuna gelince sanatın insan hayatındaki yerine ilişkin neler söylersiniz?

Aslında sanat her yerde. İlla sanatçı adayı ya da sanatçı olmak gerekmiyor hayatın içerisindeki hassas ayrıntıları görebilmek için. Görebildiğin kadar farkında oluyorsun. Sanatçı ise bu farkındalığı seyirciye kazandırmak için çaba harcayan kişi. Hayatın içinde devam eden değişim dönüşüm sürecinde ise sanatçı maksimum farkındalıkla hareket etmelidir. Her olay sanatçının derdi olmalıdır. Hassas olmalıdır. Sanatçı her şeyden haberdar olup her şeyle ilgilenmek zorundadır. Bu dediğim, her konuyu işlemek gibi bir şey değil. Her konuya hakim olarak kendi derdine daha da odaklanmalıdır.

• Resim yapmasaydınız ne yapardınız? Ya da en büyük hayaliniz resim miydi?

Resim yapmasam heykel yapardım. Devasa heykeller. En büyük hayalim resim değil sanat yapmaktı. Resim diye spesifik bir şey söyleyemem çünkü bunlar yalnızca araç. Amacım sanat yoluyla insanlarla iletişim, etkileşim.

• Resimle ilgilenmek isteyenlere ne tavsiye edersiniz?

Resimi hobi olarak yapmak isteyenler aynen devam etsin, bir çeşit rehabilitasyon bu çünkü. Fakat derdi olan ve resmi dekorasyon için yapmayıp onu bir savaş aracı olarak gören sanatçı adaylarına tavsiyem asla pes etmemeleri. Asla vazgeçmesinler. Çok uzun ve yorucu bir yol bu. Ben de daha yolun çok başındayım. Hiçbir zaman 'oldum' dememeliler. Çoğu zaman anlaşılmayacaklar, çoğu zaman beğenilmeyecekler fakat bir gün onları da anlayan birileri çıkacak. Çok engel çıkacak karşılarına, hiçbir zaman demoralize olmamalılar. • Sizce sanat nedir? Sanatın yönü nereye yönelik olmalıdır? Sanat acının gerçekliğidir, farkındalığın ve dengenin merkezidir. Karanlığa yönelik olmalıdır.

Editör: Haber Merkezi