Her öğrenci kitap okur…

Ders kitaplarını ama…

Bir öğrenci için bilim ve sanat alanında bir serüven başlatan, öyle bir ufuk açansa asıl olarak ders kitaplarının dışında okuduklarıdır.

Yalnızca ülkemizde değil, bütün ülkelerde böyledir bu…

Kişilerin okuma haritasını belirleyense farklı farklı olaylar ve kişilerdir.

***

Ders kitapları ve öğretmenlerin anlattıkları bir yana, hatta kütüphanelerin raflarında bekleyen kitaplar bir yana, 'sigara salonu' ve orada yapılan konuşmalar çizebilir bir insanın yol haritasını…

Böyle bir salonda yanında bulunanlara, 'Pratik amaca hizmet etmedikçe, salt bilgi için araştırma yapmanın anlamsızlığını vaaz eden' Bacon'u anımsatan Valeri, 'Oğluna öğüt veren, şiş göbekli bir esnaf'ın ağzından şunları söyler:

'Şiir, resim ya da uzaydaki yıldızların sayısı üzerine yararsız bilgiye kim önem verir? Yalnızca senin gibi birkaç yüz dengesiz… Buna karşın herkes giysi ister, sıcak bir yuvanın düşünü kurar. İnsanların bu isteklerini sağlamalarına katkıda bulunursan saygı, şeref ve servet kazanırsın…'

Bir aydının böylesine bir 'Yahudi bezirgan düşüncesinden' iğreneceğini belirten Valeri, sonra nasıl mı sürdürür konuşmasını?

'Bacon'un; şiirin bir parça yararı varsa bile, bunun sadece çalışmadan sonra boş zamanları zevkle geçirmek olduğu ya da soyut bilginin; ancak zaman içinde ucuz sucuklara dönüşmesiyle yararlı olacağına değgin sözlerini dinlemek tiksindiricidir. Bir kimse nasıl böyle şeyler söyleyebilir? Tüm insan ereklerini bir karın doldurma isteğine kim indirgeyebilir? İnsanı hayvan düzeyinin üstüne çıkarmaya, hatta tanrılaştırmaya; ancak her tür pratik kazanç kaygısından arınmış olan bilim ve sanatın gücü yeter.'

***

Dinleyenler arasındaki gençlerden birisi de Aleksandr Kitaygorodski'dir.

Kitaygorodski, bu konuşmalardan öyle etkilenir ki, okuma haritasını bu konuşmalar belirler. Bilime adar ömrünü.

Uzmanlık alanı fizik ve matematiktir. Ancak akademik yapılar içinde unvan edinmekle, akademik araştırmalarla yetinmeyip bilim merakını halkın her kesiminin duyması yönündeki çalışmalarıyla dikkat çeker. Bu çalışmalarının en güzel örneklerinden birisi de, dilimize 'Ben Bir Fizikçiyim' adıyla çevrilen (*) 'Fizika, Maya Professiya' adlı kitaptır.

Merakı olabildiğince geniş kesimlere yaymak olunca amaç, yalın, uzmanların değil herkesin anlayabileceği bir anlatımla, buna uygun örneklerle yazmak gerekir.

O da öyle yapmıştır ki, çevirisi de öyledir…

Kitapta yanıtı aranan, üzerine düşünülüp tartışılan soruları sıralamak bile, birazcık merakı olan okurlar için kışkırtıcıdır:

'Fizik ilk çağlardan günümüze nasıl gelişmiştir?'

'Bilimle sanatın karşılıklı etkileşimi nasıldır?'

'Fiziğin kimya, yer bilimleri, biyoloji, tıp, psikoloji ve dilbilimle olan ilişkileri nelerdir?'

'Sağduyuya neden güvenmemek gerekir?'

'Meslek seçiminde neler önemlidir?'

'Telepati olanaklı mıdır?'

'İnsanla makina arasında bir fark var mıdır?'

***

Bu kışkırtıcı soruların peşine düşenlerden birisidir Osman Gürel. Sanki, yıllar once, bir başka ülkede, bir kütüphanenin 'sigara salonu'nda Valeri'yi dinleyen gençlerden birisi de odur. Öyle etkilenmiştir ki o salonda yapılan konuşmalardan, servet değil, bilimin peşine düşmüştür. Neylersin ki, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi'nde doçentken, 12 Eylül faşizmi döneminde YÖK'ün hışmına uğrayanlardan olur. Üniversitesinden uzak bırakıldığı yıllarda Kitaygorodski'nin kitabını çevirir.

Kitap her ne kadar bir 'best seller' olup baskı üstüne baskı yapmamışsa da, o yıllarda alıp okuyanlarda öyle izler bırakmıştır ki (Onlardan birisi de benim), Osman Gürel sanki kitabı çeviren değil de yazanmış gibi, bir fizikçi olarak yerleşmiştir belleklere.

Bu anımsanış bile, kitapta anlatılanları doğrulamıştır.

Ve tıpkı Kitaygorodski gibi, bilimin geniş kesimlerce anlaşılması, bu alandaki merakın büyümesi için çabalayıp duran Osman Gürel, bilime adanmış bir ömrü insanlık tarihine bırakıp gitti…

İnsanlık tarihinde bir gülümseyiş olanlardandır şimdi…

_________________

(*) Aleksandr Kitaygorodski, 'Ben Bir Fizikçiyim', Çeviren: Osman Gürel, Bilim ve Sanat Yayınları, Birinci Baskı: 1984, Ankara.