'40 yaş altı' bilmez ama bir zamanlar üniversiteye giriş sınavlarıyla ilgili bugün çok garipsenecek haberler yapılırdı. Sınav kağıtlarını basacak kişiler günler öncesinden matbaada kampa alınır, kapılar kilitlenir, telefonlar kesilir, sınav sürecinin her aşamasındaki görevliler günlerce dışarıyla, en yakınlarıyla bile iletişim kuramazlardı.

Gazete ve televizyonlar, ilgili kişilerin tecridi başlarken bunu haberleştirirdi işte.

Türkiye'de hiçbir dönem merkezi sınavlarla ilgili kuşku oluşmadı, şüphe ve tereddüt duyulmadı, kaybeden de kazanan da sonucu gönül rahatlığı ile kabullendi, hile yapıldığını düşünmedi hiç. Zaman zaman sınavlarla ilgili şaibelerin dillendirildiği oldu ancak bunlar münferit vakalardı ve hiçbir zaman genelleşmedi.

TBMM yıprandı, ordu, polis teşkilatına olan güven düştü, yargı kararları sorgulandı, medyanın itibarı azaldı ama merkezi sınav sistemi, yasalar karşısında da toplumun vicdanında da sapasağlam yerini korudu.

Ta ki, ABD destekli Fethullah Gülen cemaatinin daha ilkokulda iken çengel attığı gençliği 'altın nesil' olarak yetiştirip, devleti ele geçirme hedefiyle hareket ettiği ve 15 Temmuz 2016 tarihinde de darbe yapmaya kalkıştığı günlere kadar.

Fethullah Gülen'in 1980'li yıllardan itibaren, ordu, polis, yargı başta olmak üzere devletin her noktasına kendi devşirme kadrolarını yerleştirmek amacıyla sınav sorularının çalınıp cemaat yanlısı kişilere verilmesini mümkün kılan bir ağı kurduğu malum. Yıllarca çalınmış sorularla eğitim kurumlarına girenler oldu, kamuda istihdam edilenleri, kariyer basamaklarını hızla tırmananları hepimiz biliyoruz. Çalışan, alın teri döken insanların hakkını yemek yasalar karşısında suçtu ama bilerek bu suç işlendi. Aynı şekilde inanan insanlar açısından da bu kul hakkını yemek anlamına geliyordu. Gelin görün ki, 'amaç için her araç mubahtır' anlayışında olan muhafazakar alem, vicdanen hiçbir rahatsızlık duymadan bu haksızlıkları içine sindirebildi. Çünkü put rejimi olarak adlandırdıkları Cumhuriyet'i yıkmak için yapılan her şey meşru sayılmaktaydı.

Mesele çalmak değildi, mesele kimin çaldığı idi.

Geçmişte Fethullah Gülen cemaati çalıyordu; yollar ayrılınca cemaat tu kaka oldu. Öyleyse şimdi de başka bir cemaat, dernek, parti veya yayınevi kopya çekerek, soruları önceden sızdırarak kendi yandaşlarını eleğin üstünde bırakabilir.

1 milyon 600 bin insanın belki yıllarca emek verip ter dökerek, zaman ve para harcayarak girdiği KPSS sınavı iptal edildi. Gerekçe, iktidara yakın Yediiklim Yayınevi'nin deneme sınavında sorduğu soruların şıklarına, noktasına virgülüne kadar aynı olması… ÖSYM mi soruları yayınevinden çalmış, yayınevi mi ÖSYM'den almış gerçekten garip bir durum.

Düşünüyorum da, olay bir menfaat şebekesinin kriminal işi olabilir ancak ÖSYM sınav komisyonu üyelerinin, yayınevinin kitapçığından kopya çekmiş olabileceği düşüncesi hiç de yabana atılır değil. Çünkü, Türkiye'de artık devlet çöktü; tıpkı bir binanın temeline yerleştirilmiş dinamitin patlatılması sonrasında oluşan enkaza benzer bir moloz yığını var karşımızda. Sağlık, eğitim, yargı sistemi kilitlenmiş durumda, ÖSYM de bir sınavı yapamayacak kadar acziyet yaşıyor olabilir pekala…

Skandal patlak verince, yayınevi basıldı, deneme sınavlarına girenlerle KPSS'ye girenlerin cevap anahtarlarının, ayrıca banka hesaplarının araştırılmasına başlandı. Beklenmedik bir hızlılıkta ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Halis Aygün görevden alınıp yerine Yıldız Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Bayram Ali Ersoy atandı. Atanır atanmaz da Bayram Ali Ersoy'un tarikat-cemaat ilişkileri ortaya döküldü. Ayrıca eski ÖSYM Başkanı Halis Aygün'ün milliyetçi görüşlere sahip MHP'ye yakın bir isim olduğu ve Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer ile gerilimler yaşadığı dolayısıyla KPSS sınavı üzerinden siyasi bir hesaplaşmanın yaşandığı iddiası gündeme geldi.

Ne olursa olsun. İster AKP-MHP arasındaki bürokraside söz sahibi olma kavgası, ister Fetö'den boşalan yeri doldurma iddiasındaki herhangi bir yapının nüfuz savaşı, isterse ÖSYM'deki beceriksizlik olsun sonuç vahim. Bu yalnızca bir soru çalınmasından ibaret değil. Yüzbinlerce insanın harcadığı emeğin heba edilmesi, geleceklerinin, hayallerinin ellerinden alınması, hayatlarıyla oynanmasıdır.

Ayıptır, günahtır, utanmazlıktır, zulümdür, suçtur.