1990'lı yılların yükselen kimlik hareketlerinden biri İslamcılıktı. 12 Eylül öncesinde cami cemaati ve muhafazakar küçük esnaf ve sanatkarın kümelendiği dar bir çevreden ibaret olan İslamcılık, Kenan Evren yönetiminin Türk-İslam sentezini resmi doktrin olarak uygulamasından sonra serpilip büyüdü.

Askeri yönetimin sürdüğü tarlaya tohumlarını eken Milli Görüş geleneğinin temsilcisi Refah Partisi'nin hasadı, 90'lı yıllardan itibaren belediye başkanlıklarını kazanması, parlamentodaki gücünü artırması, dahası meşruiyetini güçlendirmesiydi. Artık, RP'nin tabanı, farklı toplum kesimlerini hatta magazin dünyasının renkli simalarını, mankenleri içine alacak kapsayıcılığa ulaştı. Üstelik dünyada da Malezya'dan Fas, Tunus, Cezayir'e kadar İslam ülkelerinde bu ideoloji bir alternatif haline gelmişti.

Siyasal İslam'ın bahar aylarında çıkan bir kitap, haliyle şaşırtıcı oldu o süreçte. Fransız araştırmacı Olivier Roy'nın 1992'de yayınlanan, 1994 yılında da Türkçeye kazandırılan 'Siyasal İslamın İflası' adlı eseri, genel kamuoyunun eğilim ve değerlendirmelerinin aksine siyasal İslamın iflas ettiğini ilan ediyordu. Kendisinin 'Küreselleşen İslam' adıyla yayınlanan diğer kitabı da sadece İslam ülkelerinde değil batı ülkelerinde de bir realiteye dönüşen İslamcılık olgusunu işlemekteydi.

İnsan bu tür araştırmacılara gıpta ile bakıyor. Çünkü, yıllarca dünyanın farklı bölgelerindeki siyasal İslam deneyimlerini titiz bir incelemeden geçirerek, isabetli tespitler yapmak, geleceğe ışık tutmak ve öngörüleri çıkan kişi olmak her babayiğidin harcı değil. Hele de bizim gibi, alelacele, üstünkörü analiz sahiplerinin cirit attığı Türkiye'de… Bu nedenle okuyuculara her iki kitabı da bir ders çalışır gibi okumalarını şiddetle tavsiye ederim.

Fransız araştırmacının her iki kitabı, Siyasal İslamın başarısızlık öykülerini içerir. Büyük iddialarla iktidara geldiği yerlerde çözmeyi iddia ettiği toplumsal sorunların altında ezildiğini, yoksulluk, işsizlik, refahın bölüşümü gibi konularda sınıfta kaldığını, kültürel çoğulculuğu sağlayamadıklarını yazar. 'Siyasal İslam sizin hiçbir sorununuzu çözmez, kala kala elinizde şeriat kalır' minvalindeki tespiti bu nedenle çok değerlidir. Roy, 'Batı ve modernlik karşıtlığı temelinde mevcut muhalefet boşluğunu doldurarak güçlenmiş olan siyasal İslam, giderek bir 'fundamentalizm' halini alıyor ve şeytanını 'Batı' tanrısında ararken, kendi içindeki çölü göremiyor' der. İki yıl önce Ezgi Başaran'ın Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi vesilesiyle yaptığı röportajda da görüşlerini yineleyerek 'Siyasal İslamcılık bitti. Nokta' der.

Bugün artık Fas, Tunus, Cezayir, Mısır'da İslamcılık tamamen gözden düşmüş durumda. Afganistan, Pakistan kendi karanlığı ile baş başa kaldı. Malezya, İslamcıların kurduğu yolsuzluk düzeninde kıvranıyor.

Yolsuzluk, yasaklar ve yoksullukla mücadeleyi öne çıkararak iktidara gelen, ABD'nin de ılımlı İslam projesi kapsamında desteklediği AKP'nin, 'dindar ve kindar' anlayışla inşa ettiği Türkiye'nin durumu ortada...

Ve şimdi İran… Humeyni'nin 1979 yılında 'yeryüzündeki cenneti' vaat ederek kurduğu rejimin dini mollalar dışında kalan her toplum kesimine nasıl bir cehennem yaşattığı malum. Şimdi kadınlar, başörtülerini atarak, saçlarını rüzgarda savurarak, 'saç yoksa günah da yok' deyip saçlarını kazıtarak, mollalara karşı direniyor ve dolayısıyla destan yazıyorlar.

Kadınların sadece İran'da değil, dünyanın her yerinde gerçekleştirdiği bu protesto eylemleri, siyasal İslamcılığın son kalelerinden birinin daha açılan gediklerle sarsıldığının işareti.

Ne diyor Roy?

'Siyasal İslamcılık bitti. Nokta'