'Cami Planlama ve Tasarımı Kılavuzu' tanıtım toplantısında konuşan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, çocukların camide sosyalleşeceğini söyledi ve 'Her mahalleye yürüme mesafesinde cami yapacağız. Şehrin merkezine camiyi oturtup çevresinde şehirleşeceğiz. Gençlerin, çocukların aktivite yapacağı camiler olacak' dedi.

Her mahalleye bir cami vaadi, Çevre ve Şehircilik Bakanı tarafından verilecek bir müjde midir diye kendinize tuhaf bir soru soruyor olabilirsiniz. Ama Türkiye'de artık şaşıracağımız hiçbir şey kalmadı gibi... Sağlıkla ilgili konuya içişleri bakanı, asayişle ilgili olana dışişleri bakanı, eğitimle ilgili gündeme dışişlerinin müdahil olması gibi Çevre ve Şehircilik Bakanı da cami yapımı konusunda görüş beyan edebiliyor. Çünkü, Diyanet'in, görünür görünmez tüm hiyerarşilerdeki yeri en tepe noktada, resmi ya da sivil pek çok kurumsal yapının gözetmek zorunda olduğu bir Diyanet çerçevesi var.

Aslında her bakan, Ali Erbaş'ın ağzıyla konuşuyor.

Her bakanlık Diyanet gibi çalışıyor.

Kuşkusuz ki, doğrudan çevrecilik alanına girmese de cami merkezli bir şehircilik anlayışı esas alındığından muhafazakar kent inşasının Murat Kurum'un temsil ettiği bakanlığı da bir biçimiyle ilgilendireceği malum. Ama asıl mesele, Türkiye'de artık bütün bakanlıkların, devletin Diyanetleşmesi yani Diyanet'in her kurum üzerindeki vesayetinin artık tartışma götürmeyecek biçimde, Anayasa ve yasalarda belirtilen laiklik ilkesine aykırı olarak görünürleşmesidir. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın protokolün 51. Sırasından 10. Sıraya yükseltilmesi, devlet hiyerarşisi içindeki konumunun ne kadar güçlendirildiğini gösterdiği gibi aslında fiiliyatta siyaset kurumuyla birlikte otoriteyi paylaşan iki güçten biri olduğunu unutmamak gerekiyor.

Diyanet, TOKİ'den ev alındığında ödenecek faizin dinen sakıncasının bulunup bulunmadığından tutun sosyal medya düzenlemesine, eğitimden aile sorunlarına, ticaretten yargıya kadar devlet-toplum ilişkilerinde asli bir aktör haline getirilmiş bulunuyor. Nitekim, DİB Başkanı Ali Erbaş'ın laikliği hedef alarak 'İnanç insan ile Allah arasında olsun; evine, ticaretine, siyasetine, adaletine, yargısına yansımasın diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar' şeklindeki sözleri, Diyanet'in nasıl bir rol üstlendiğinin resmi beyanla itirafı niteliğini taşıyor. Dolayısıyla adli yargı açılışının ilk kez Diyanet İşleri Başkanı'nın duası ile gerçekleştirilmesi, yine aynı şekilde Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi Başkanlığı Subay ve Astsubay Öğrencileri Mezuniyet Töreni'nde Ali Erbaş'ın dua etmesi devlet ve toplum ilişkilerinin dinsel referansla dizayn edilmek istendiğinin işaretleridir. Üstelik bu dizayn, uluslar arası boyutta da gittikçe güçlendiriliyor.

Örneğin, Diyanet İşleri Başkanı, tıpkı bir Dışişleri Bakanı gibi yurtdışında toplantılar düzenliyor, TİKA ile birlikte yardımlar sağlıyor, Kuran-ı Kerim dağıtıyor, cami yaptırıyor, diplomatik temsilcileri ağırlıyor, Afrika'da su kuyuları açıyor vs. Ve... Mevcut durumda 100'den fazla ülkede faaliyet gösteren Diyanet, tarihinde bir ilk gerçekleştirilerek Peru'ya geçen yıl din görevlisi atıyor. Amaç da 'Peru'da bulunan Müslüman kardeşlerimize din hizmeti sunmak, İslami kurum ve teşkilatlarla işbirliği tesis etmek, tarihi ve kültürel bağları güçlendirmek' olarak açıklanıyor. Peru'da ne kadar Müslüman olduğunu hesap etmek gereksiz; zira Diyanet'in hikmetinden sual olunmuyor. En son eylül ayında yurtdışında 11 yeni müşavirlik, 6 yeni ataşelik açılması kararlaştırıldı. Bu karara göre Dakka, Jakarta, Ottava, Budapeşte, Yaounde, Darüsselam, Varşova, Helsinki, Bangkok, Manilave Vagadugu'da Din Hizmetleri Müşavirliği açılacak. Los Angeles, Sao Paulo, Kudüs, Barselona, Filibe ve Odessa'da ise Din Hizmetleri Ataşeliği kurulacak.

Hal böyle olunca, kurumun yurtdışı harcamaları da giderek yükseliyor. 2000'li yılların başında 5-6 bakanlığın toplam bütçesine denk bir harcama büyüklüğüne sahip iken gelinen noktada 7-8 bakanlığın toplamını geride bırakacak bir bütçe imkanlarına sahip olması da nüfuz alanlarının artırılmasından ve faaliyetlerin içerik itibariyle çeşitlendirilmesinden kaynaklanıyor.

Elbette ki Diyanet İşleri Başkanlığı'nın siyasi otorite ile yapışık hale gelmesinin günlük siyasi ihtiyaçları karşılayan bir tarafı bulunuyor ama asıl hedefin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın rüyalarını süsleyen halifelik iddiasını gerçeğe dönüştürecek bir ümmetin inşası olduğu da göz ardı edilemez.

Onun içindir ki, Peru'daki bir-iki bin müslümana illaki ihtiyaç var.