Türkiye'de 'millet' sözcüğü, uzun bir süre Batılı ülkelerde kapitalizmin gelişmesi sırasında oluşan ve feodal ilişkilerin tasfiyesi sonucu 'vatandaşlık' kavramına dayalı bir topluluk kurmayı amaçlayan bir kavram olarak kullanılmamıştır...

'Millet'' kavramı Osmanlı Türkçesinde genel olarak dini grupları belirtmiş, Tanzimat döneminde azınlıkların kendi topluluklarının liderleri tarafından yönetilmesi ve özerkliklerinin garanti altına alınması gereği ön plana çıkınca bu kavram devletin vatandaşlarını birleştirmekten çok ayrıştırmaya yönelik bir anlam kazanmıştır...

Bu uygulamaya göre, farklı etnik kökenlerden gelen, farklı dil kullanan ve farklı dinsel inançlara sahip olan topluluklar farklı 'milletler' olarak adlandırılmış, örneğin 'Ermeni milleti' mezheplerine göre alt 'milletlere' ayrılmıştır...

'Millet' kavramının ' eşit haklara sahip vatandaşlardan oluşan ve ortak bir kültürü paylaşan topluluklar' için kullanılması, milletlerin oluşumunda 'dil' kavramının taşıdığı önemin anlaşılması sonucu adım adım yerleşebilmiştir.

***

O nedenle, Türk milliyetçiliği fikrinin gelişmesinde Orta Asya'da Türkçe konuşan toplulukların tarihleri üzerinde araştırma yapan yabancı tarihçi ve dil bilimciler önemli bir rol oynamıştır...

Bu alanda ilk çalışmaları yapan Joseph de Guignes adlı bir tarihçiydi. Yazarın 'Hunların, Türklerin, Moğolların ve Diğer Batı Tatarlarının Genel Tarihi' adlı Fransızca kitabı daha sonra Ziya Gökalp'in önerisiyle Hüseyin Cahit Yalçın tarafından Türkçeye çevrildi...

Bu alanda çalışmalar yapan bir başka yabancı, İngilizce olarak Türk dilinin gramerini yazan Arthur Lumbey Davids'di ... Davids'in 'Türk Dilinin Grameri' adlı kitabı, daha sonra Fransızcaya çevrilerek Sultan II. Mahmud'a ithaf edildi...

Macar seyyahı ve Türkoloğu Arminius Vambery, İstanbul'da Türkçe öğrendikten sonra Macar dili ile Türkçe arasındaki akrabalığı keşfetti. Orta Asya'daki Türk topluluklarla ilgili araştırmalar yaptı ve bunların sonuçlarını yayınladı...

Fransız tarihçi ve yazar Leon Cahun, 1880'li yıllarda Doğu ülkelerine yaptığı gezilerin sonuçlarını 'Asya Tarihine Giriş, Türkler ve Moğollar' başlıklı bir kitapta topladı. Ayrıca Türklerin kahramanlığını anlatan 'Yeniçeri Hasan' ve 'Gökbayrak' adlı iki roman yazdı...

Alman asıllı bir Rus Türkoloğu olan Friedrich Wilhelm Radloff, 1800'lü yılların ortalarından itibaren Orta Asyadaki Türk kökenli toplulukların etnografyası, dilleri ve folklorları üzerine araştırmalar yaptı ve 'Kuzey Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Grameri'ni yayınladı...

Danimarkalı Wilhelm Thomsen, yine 1800'lü yılların ortalarından başlayarak ömrünün son 35 yılını Türk dilinin incelenmesine ayırdı. Orhun ve Yenisey'deki Göktürk kitabelerindeki yazıyı çözdü ve bu yazıtların metinlerini Fransızca olarak tercüme etti.

***

Milliyetçilik akımının yurtdışında yapılan çalışmalardan yararlanarak ülkeye taşınması olayı o kadar barizdi ki, Cumhuriyetin en önemli tarihçilerinden Fuat Köprülü, 1928 gibi 'geç' bir tarihte, 'Türkiye hudutlarının dışında Türk milliyetçiliğinin gelişmesine hizmet eden kişilerin ve görüşlerinin esası nedir?' sorusunu sormak zorunda kaldı...

Köprülü, bu sorunun hemen ardından bu akımın muhafazakar çevrelerde karşılaştığı tepkiye, 'Ziya Gökalp ve arkadaşlarının başlangıçta uğradıkları büyük hücumların sebebi neydi?' sorusuyla dikkat çekti...

Türk milliyetçiliğinin gelişmesine bir diğer önemli katkı, Rusya'da yaşayan Türk toplulukları içinde yetişen İsmail Gaspıralı, Yusuf Akçura, Zeki Velidi (Togan) ve Ahmet Ağağoğlu gibi aydınlardan geldi...

Bu aydınların içinde en önemlisi, 'Üç Tarz-ı Siyaset' adlı broşürüyle Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük arasındaki siyasi yaklaşım farklarını ortaya koyan ve 'Türk Milliyetçiliği' kavramına modern bir anlam yükleyen Yusuf Akçura'ydı...

Doç. Dr. M.Hakan Özçelik, 'Yusuf Akçura'nin Üç Tarz-I Siyaset Makalesi Üzerine Düşünceler' başlıklı incelemesinde. Akçura'nın makalesinin önemini şu sözlerle anlatmaktadır: 'Yusuf Akçura'nın aynı fikirlerle bir asır sonra dahi tartışılıyor olmasının sebebi, Akçura'nın bu üç fikri sistemli hale getirerek, birbiriyle ilişkilerini, bağlantılarını ortaya koyarak, tartışmaları belirli bir platformda toplamış olmasıdır.'

Akçura, Cumhuriyet döneminde kullanılan 'halkçı milliyetçilik' kavramının geliştirilmesi ve bu kavrama 'anti-emperyalist' bir anlam yüklenmesi açısından da etkili olmuştur.

(Devam edecek)