Bir önceki yazımızda koronavirüs salgınının yol açtığı ekonomik krizin en önemli sonuçlarından birinin küresel dev şirketlerin gücüne güç katmak olacağını ve bu şirketlerin önümüzdeki yıllarda maliyet hesapları yaparken 'işgücünün kırılganlığı' meselesini ön plana çıkaracaklarını söylemiş ve şöyle devam etmiştik:

'(Bunun nedeni) İnsan işgücü'nün karşısına çıkmış olan 'robot işgücünün' hastalıklara karşı 'bağışık' olmanın yanı sıra ücret, iş güvencesi ve gelir artırımı gibi taleplerinin olmamasıdır... Neticede 'üretim süreci artık bırakın üretim bantlarında çalışan işçileri, bireysel karar verici kadroları bile işlevsiz hale getirecek bir özellik kazanma yolunda'dır...

Aynı yazımızda, bu sistemleri kurmak için en ileri düzeyde bilgi ve teknolojinin yanı sıra dev sermaye yatırımları gerektiğini ve bu güce ancak 'korona krizinden' daha güçlenmiş olarak çıkacak dev küresel şirketlerin sahip olduklarını da sözlerimize eklemiştik.

***

Bu küresel dev şirketlerin günümüzde üslendikleri ana ülkelerin ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin gibi askeri yönden güçlü 'büyük devletler' olması elbette tesadüf değil...

Japonya, Hindistan, G. Kore gibi büyük askeri güce sahip olmayan bazı ülkeler de ileriye yönelik yatırım stratejileri sayesinde bu yarışa dahil olabiliyor...

'Gelişmekte olan ülke' kategorisinde yer alan , dahası aşırı borçlanmanın getirdiği finansman güçlükleri nedeniyle sürekli mevzi kaybeden Türkiye ise bu ülkeler arasında yer almıyor.

***

Türkiye'nin en dikkate değer ekonomistlerinden Erinç Yeldan, geçtiğimiz günlerde 'koronavirüs sonrası Türkiye ekonomisi' konusunda yaptıkları bir çalışmadan söz ederken şunları söyledi:

'Türkiye haziran ayı itibarıyla dünya ölçeğinde krizden en çok etkilenen ekonomiler arasında. Bizim (yaptığımız) çalışma, salgına karşı alınan izolasyon ve diğer kısıtlama tedbirlerinin ekonominin bütününe yayılmış tüm etkilerini izlemeyi amaçlıyor. Modelimizin öngörüleri sanayi sektörlerinde yüzde 30'u aşan bir daralma ve işsizlikte de yüzde 34'lük bir krize işaret ediyor.'

Bu analiz, aynı zamanda sözünü ettiğimiz 'robotlaşma' yarışında öne geçmenin iki koşulunun Türkiye'de mevcut olmadığına da işaret ediyor: Sanayinin geliştirilmesi ve bunun yaratacağı işsiz kitlesinin sanayi dışı sektörlerde 'absorbe' edilmesi.

***

Yeldan'ın analizleri, rakamlarının ne ölçüde sağlıklı olduğu son zamanlarda bir hayli tartışılan TÜİK rakamları tarafından da doğrulanıyor...

TÜİK'in yayınladığı son istatistiklere göre Türkiye'de sanayi üretimi yıllık bazda Mart ayında yüzde 31,3, Nisan ayında yüzde 31.4, Mayıs ayında yüzde 19,9 oranında daralmış bulunuyor...

Türkiye'nin geleneksel olarak 'iddialı olduğu' bazı alanlardaki tablo ise daha da endişe verici... Nisan ayında tekstil ve giyim eşyasında yüzde 60, imalat sanayiinde yüzde 33, içecek sektöründe yüzde 36'a varan düşüşler söz konusu. 2019 yılında yüzde 8.6 küçülen inşaat sektörü ise koronavirüs etkisiyle alınan tüm önlemlere karşın bir türlü canlandırılamıyor...

Bu rakamlar söz konusu sektörlerde çalışan sayısının giderek hızlanan bir azalma içinde olduğunun da göstergesi.

***

Peki, sanayi sektöründen dışlanan çalışanlar, başka sektörler tarafından ne ölçüde 'absorbe' edilebiliyor?...

Bunun için Türkiye İş Kurumu'nun (İŞKUR) Haziran ayı istatistiklerine bir göz atmak gerekiyor...

İstatistiklere göre, Geçen yılın Haziran ayında İŞKUR aracılığıyla 117 bin 857 kişi işe yerleştirilirken bu yılın Haziran ayında işe yerleştirilenlerin sayısı yüzde 42,4 oranında gerilemiş durumda. Ocak-Haziran dönemi itibarıyla işe yerleştirilenlerin sayısındaki gerileme ise yüzde 44.2'ye ulaşmış bulunuyor.

***

Türkiye'de sanayi grubunda yer alan önemli işletmelerin genellikle tekstil, madencilik, gıda gibi 'emek yoğun' alanlarda yoğunlaşmış olması, robotlaşmanın egemen olduğu 'sermaye ve teknoloji yoğun' işletmeler karşısında rekabet şansımızın fazla olmadığı anlamına geliyor...

Sanayideki 'robotlaşma', geleceğin yönünü gösteriyor...

Bu yönde ilerleyen büyük ve güçlü ülkelerle rekabet şansını yitiren ülkeler için ise tek bir çare kalıyor: Canlı işgüçlerini 'robotlaştırmak', yani çalışan kitleleri en temel haklarından mahrum bırakmak!