Koronavirüs salgınının küresel ekonomide yarattığı büyük sarsıntıyı ele aldığımız son yazımızda oluşmakta olan küresel krizin aslında yeni bir olay olmadığını, küresel ekonominin 'efendisi' ABD'nin 2008 finans krizinden bu yana bir türlü toparlanamadığını belirtmiş ve yazımızı şöyle noktalamıştık: 'Kısacası, dünyayı sarsmakta olan ekonomik, siyasi ve insani kriz, koronavirüs salgını tarafından yaratılmamış, ama onun tarafından şiddetlendirilmiştir.'

***

Bu şiddetlendirme olayı bir tür çoklu volkan patlaması ve onu izleyen tsunami dalgasına benzetilebilir...

Bilindiği gibi 'süper volkanik patlama' olarak adlandırılan bu tür patlamalar, yerel volkan patlamalarından farklı olarak çok sayıda volkanın birlikte harekete geçmesiyle oluşmaktadır...

Yeryüzünde en son yüzbinlerce yıl önce Amerika'daki Yellowstone bölgesinde gerçekleştiği saptanan bu tür bir patlama, ilk anda verdiği zararın ötesinde dünyanın iklimini değiştirerek uzun vadeli etkiler yaratmıştır.

***

Koronavirüs salgınının ardından dünyanın tüm ülkelerini etkisi altına alan 'zincirleme reaksiyon' da uzun süredir faaliyette olan kriz etkenlerini birbirlerine bağlayarak bunların etki alanlarını genişletmiş ve derinleştirmiştir...

Dolayısıyla, krizin etki alanı bir ya da bir kaç ülke ile sınırlı olmaktan çıkmış, 'küresel' bir özellik kazanmıştır...

Hiç kuşkusuz, bu etkiler siyasal ve toplumsal iklimi de etkisi altına alacaktır.

***

Bu noktada, iki farklı bakış açısı ortaya çıkıyor...

Birincisi 'kötümser' diyebileceğimiz bakış açısı... 'Kriz kahini' olarak da tanınan dünyaca ünlü ekonomist, Nouriel Roubini'nin görüşleri, bu bakış açısına bir örnek oluşturuyor...

Roubini, geçtiğimiz günlerde Project Syndicate'de yayımlanan yazısında New York borsasındaki düşüşün geçici bir dalgalanma olmadığını, dalgalanmalar olsa bile düşüş eğiliminin durdurulamayacağını savunuyor...

Roubini'ye göre, 1929-1932 yılları arasında yaşanan 'Büyük Buhran'ı sollayacak bir 'Daha Büyük Buhran'ın gerçekleşme olasılığı her geçen gün artıyor. Bu durumun yarattığı uluslararası gerilim, ABD ile İran arasında savaş çıkma ihtimalini güçlendiriyor.

***

'İyimser' diyebileceğimiz bakış açısına verebileceğimiz örnek ise 'Sapiens' ve 'Homo Deus' adlı kitaplarıyla tüm dünyada büyük ilgi toplayan İsrailli akademisyen ve yazar Yavel Noah Hariri'den geliyor... Hariri, geçtiğimiz günlerde katıldığı Habertürk TV'de yayınlanan bir programda şunları söylüyor:

'Daha çok uluslararası işbirliğine ihtiyacımız var. Salgınlara karşı bizi bu korur. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, bir insanın sağlığı geri kalan herkesi etkiler. Çin'deki bir insanın yaşadığı hastalık benim Çinliler ile işbirliği yapmam anlamına gelmiyor. Benim onlara yardımcı olmam, onların da bana yardımcı olması gerekiyor. Uluslararası bir tecrit konusunda mesela kendi ailem üzerinden bir örnek verebilirim. Benim ailem de şu anda izole. Ben şu anda kendi evimdeyim, annem kendi evinde, kardeşlerimin her biri de kendi evlerinde izole durumdalar. Bu demek değildir ki birbirimizle konuşmuyoruz. Demek değildir ki birbirimizden nefret ediyoruz, birbirimizi suçluyoruz. Bu demek değildir ki salgın bittiğine birbirimizi önemsemeyeceğiz. Aslında tam tersi, salgın bittiğinde birbirimize çok daha yakın olacağız. Aynısı ülkeler için de uygulanabilir. Evet, şu anda belki tecrite girmemiz lazım ama daha çok iletişim kurabiliriz, işbirliği yapabiliriz ve salgın bittiğinde ortak bir geleceğimiz olabilir. Psikolojik olarak da bakıldığında ülkeler başka ülkelerin kriz anında kendilerine yardımcı olacağını bilmeliler. Ekonomik olarak da bir kaderi paylaşıyoruz.'

***

Bu büyük krizden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı konusunda herkes hemfikir... Ama 'insanlık ileriye doğru bir adım mı atacak, yoksa düşmanlıklara, kanlı çatışmalara mı teslim olacak' sorusu gündeme geldiğinde görüşler farklılaşıyor...

Geleceğimiz, 'insanlık' adı verdiğimiz, farklı inançlar, görüşler taşıyan sekiz milyarı aşkın bireyin oluşturduğu dev topluluğun ve bu topluluğu yöneten siyasi liderlerin vereceği kararlara ve benimseyeceği tutumlara bağlı...

Dileriz, bu yolun sonunda üstün gelen 'karanlık' değil, akıl, mantık ve 'insanlık' olur.