Önceki yazımızda Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 'Nas' olarak nitelendirilen faiz meselesine Kuranda nasıl yer verildiği üzerinde durmuş ve bu konuda 'İslam ve Kapitalizm' başlıklı önemli bir kitap yazmış olan Fransız tarihçi, sosyolog ve doğu bilimci Maksime Rodinson'un şu sözlerini aktarmıştık:

'İslamın doğmuş olduğu Mekke toplumunda faizle borç alıp vermek ve mali sermaye işletip geliştirme tarzı iyi biliniyordu. Kuran'ın ribayı yasaklamış olmasına rağmen, (faizin) daha sonraları alabildiğine uygulandığına hiç kuşku yoktur (...) Ribanın yasaklanması uygulamada pek etkili olmadı, zira yasa bilginleri kuramsal yasaklamaları başka biçimlere dönüştürmekte ustaydılar.'

Rodinson, daha sonra Arapçada 'hiyal' yani, düzenbazlık, kurnazlık denilen bu yöntemlerin çeşitli mezhepler ve devletler tarafından uygulanmasına ilişkin olarak şunları söylemektedir:

'Bunları açıklayan özel yapıtlar vardır. (...) Dört Sünni mezhebi içinde en yaygın olanı, 'zorunluluk yasak dinlemez' biçiminde ifade edilebilecek olan ilkesini bu durum için uygulayan Hanefilikti. Müslümanların büyük çoğunluğunun Hanefi mezhebini kabul ettiklerini ve bunun modern çağın en büyük Müslüman devleti olup hatırı sayılır bir tarihsel rol oynamış olan Osmanlı İmparatorluğu'nun resmi tüzel öğretisi haline gelmiş olduğunu belirtmek gerekir.'

***

Rodinson, kitabında bu hiyallerden (hilelerden) bazı örnekler de vermektedir:

'Bu hilelerden birini örnek olarak görelim. Masamın üzerindeki kitabı X'e bir yıl sonra ödenmek üzere 120 franka satıyorum; ancak hemen peşin olarak 100 frank ödeyerek aynı kitabı X'den geri alıyorum. Dolayısıyla kitap bende kalmış oluyor, ama X'e 100 frank verdim ve bir yıl sonra 120 frank alacağım. Faizle ödünç para vermiş olmuyorum, sadece satmış ve satın almış oluyorum! Hile kaba görünüyor. Oysa bu kurnazlık öylesine yaygın hale geldi ki, Ortaçağ'da bu tip anlaşmayı adını bile değiştirmeksizin ('muhataralı kontrat') uygulamaya başladılar. (...) 1679'da enkizisyon mahkemesince çıkarılan bir kararnamede 'muhataralı kontrat yasaldır' yanlış görüşü mahkûm edilmek zorunda kalındı.'

İslam Hukuku profesörü Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır da 'Ticaret ve Faiz' adlı kitabında Rodinson'un verdiği örneğin uygulamada İslam hukukuna nasıl yerleştiğini aynı örneği kullanarak şöyle anlatmıştır:

'Faiz yasağı krediye engel olunca hileli yollara gidilmiştir. Bunlar; bey'bi'l vefa, bey' bi'l istiğlal ve muamele-i şer'iyyedir. (...) Muamele-i şeriyye,şeriata yani hukuka uydurulmuş işlem demektir. Alım-satım görüntüsü altında faizli borç için kullanılan hilelerden biri de budur. Mesela %20 ile 100 lira borç alacak olan, para sahibinin bir malını bir yıl vadeli 120 liraya satın alır. Sonra o malı ona peşin 100 liraya satar. Böylece 100 lira almış ve bir yıl vadeli 120 lira borçlanmış olur. Burada maksat mal almak değil hukuka karşı hiledir. Çünkü kimse bir malı, geri vermek için satın almaz.'

***

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Paranın icat edilmesinden bu yana tüm toplumların çürümesinde ve parçalanmasında en önemli rolü oynayan 'faizcilik' ya da 'tefecilik', hem 'Hammurabi Kanunları' gibi insanlığın ilk yazılı metinlerinde hem de Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet gibi daha sonra dünyaya egemen olan tek tanrılı dinlerin kutsal kitaplarında yasaklanmış olmasına karşın hiçbir zaman engellenememiştir; çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi faiz, 'paranın kirası', başka bir deyişle 'kredi'dir ve kredisiz ticaret olmaz.

Öyle ki, Hz. Muhammed, Veda Hutbesinde 'Cahiliye faizi (borçtan elde edilen faiz) kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk faiz bizim faizimiz, Abbas b. Abdulmuttalib'in faizidir. Onun tamamı kaldırılmıştır' dedikten sonra hutbeyi dinlemek için toplanmış onbinlerce insana hitaben 'Bakın ey ümmet. Tebliğ ettim mi?' demiş ve topluluğun 'Evet' cevabını üç kere tekrarlatmış, buna rağmen ne faiz tartışması bitmiş ne de örtülü faizciliğin önü alınabilmiştir.

Osmanlı devletinde de faiz çeşitli yorumlarla aklanmış; dahası, Sultan Murad'ın eşi Şemsruhsar, ölümünden sonra Medine'de Mescid-i Nebevi'de her gün kendi sevabına bir cüz Kuran okunması amacıyla kurduğu vakfın şartları arasına şu maddeyi koymaktan çekinmemiştir: '(Vakıf'a bağışlanan) Bu paralar, yıllık ona onbir (yüzde 10) hesabıyla gelir getirecek şekilde borç verilecek. borçlulardan kuvvetli rehin ve zengin kefiller istenecektir.'

(Devam edecek)