Bir süredir Türkiye'deki dolar krizinin altında yatan sorunlar üzerinde duruyor, iktidar ve muhalefetin kriz konusundaki tutumlarını irdeliyoruz...
Peki 'dış dünya' bu krizi nasıl görüyor?
***
Krizin kaynağında yatan doların kaynağı olan ülkeye ABD'ye bakalım...
Ama önce bir noktayı belirtelim...
ABD, yalnızca ABD değildir.
***
II. Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan ekonomik yapının temel taşlarını oluşturan Dünya Bankası, IMF, OECD, DTÖ gibi ekonomik örgütlerin yanı sıra S&P, Fitch ve Moody's gibi kredi değerlendirme kuruluşları da ABD'nin güdümündedir.
Bunlara Washington Post, New York Times ve Wall Street Journal gibi etkili medya kuruluşlarını da eklemek gerekir...
ABD'nin yönetimindeki bu çok yönlü yapı, ona geniş bir manevra alanı sağlamaktadır...
Devlet olarak ön plana çıkmak istemediği alanlar ve zamanlarda bu kuruluşlar devreye girmekte ve 'suret-i hak'tan görünerek ABD politikasını empoze etmektedir...
Son dolar krizinde de böyle olmuştur.
***
Bu süreçte özellikle kredi değerlendirme kuruluşlarının rolü önem kazanmaktadır...
Bu son olayda da Fitch Ratings'in üst düzey analisti Paul Gamble, Ağustos ayı başlarında hazırladığı bir raporda ekonominin düzelmesi için ABD ile ilişkilerin düzeltilmesi gerektiğini vurgularken, ABD yönetiminin görüşlerini yansıtan Washington Post'ta yayınlanan Matt O'Brian imzalı bir yazıda faiz artırımının önemi anlaşılmadığı ve Merkez Bankası'na siyasi müdahaleye son verilmediği takdirde Türkiye'nin büyük bir krizin içine sürükleneceği uyarısı yapılmıştır...
Bu tür uyarılar etkisiz kalınca ABD yaptırımları devreye girmiş ve bilinen gelişmeler yaşanmıştır...
Kısacası, ABD, Türkiye ekonomisindeki dengesizlikler ve zayıflıklardan da yararlanarak değişik araçlarla krizin ortaya çıkması ve büyümesinde olumsuz bir rol oynamıştır.
***
Rusya'ya gelince...
ABD yaptırımlarından olumsuz etkilenen ve köşeye sıkıştırılmak istenen ülkelerden biri de Rusya'dır...
Yaşanan son kriz sırasında Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev, yaptırımların, döviz kuru dahil olmak üzere ülkenin ekonomisini olumsuz etkilediğini belirten bir açıklama yapmış ve böylece Türkiye'ye dolaylı yoldan destek vermiştir... Medvedev, Rusya'nın 20. yüzyılın başında hızla geliştiğini, Sovyetler döneminin tüm zorluklarına rağmen büyük bir gelişim dönemi olduğunu ve bunun ABD ile müttefiklerinin hoşuna gitmediğini belirterek, 'Benzer önlemleri Çin'e karşı da kullanıyorlar. Bu Çinlilerin hoşuna gitmiyor, bu kimsenin hoşuna gitmiyor ve bizim görevimiz tüm bu önlemlere karşı durmak' ifadesini kullanmıştır.
Dünya ekonomisinin en önemli aktörlerinden biri olan ve son dönemde ABD yaptırımlarına maruz kalan Çin Dışişleri Bakanlığı adına yapılan bir açıklamada da 'Türkiye'nin geçici ekonomik zorlukların üstesinden gelebileceğine inanıyoruz' sözleriyle Türkiye'ye destek verilmiştir.
***
Kriz, ilginç bir biçimde son dönemde yokuş aşağı giden Türkiye-Avrupa ilişkilerine olumlu etkide bulunmuştur... Avrupa Dış İlişkiler Konseyi Eş Başkanı Carl Bildt, ABD Başkanı Donald Trump'ın Türkiye'den ithal edilen alüminyum ve çelik ürünlerindeki vergileri yüzde 20 ve yüzde 50 oranında artırmasına tepki gösterirken, 'Zorlu bir finans krizi içindeki bir müttefike karşı gümrük vergilerini ikiye katlamak zalimce' ifadesini kullanmıştır...
Kısacası, tıpkı geçtiğimiz on yıllar boyunca tartışılmaz gerçekler olarak görülen neo-liberal politikaların gerçek yüzü her geçen gün biraz daha ortaya çıkarken 'dış dünya' dediğimiz şeyin günümüzde artık bir bütün oluşturmadığı bu son olayda da açıkça görülmüştür...
Dünyadaki gelişmeler, Türkiye'yi de etkilemekte ve onu daha karmaşık bir hal alan bu 'yeni dünya'da el yordamıyla da olsa yeni bir yol aramaya zorlamaktadır.