Tarımsal Kalkınma Vakfı (TAK-VA) Genel Başkanı Ziraat Yüksek Mühendisi Mehmet Taşan, Birleşmiş Milletlerin 1994 yılı Aralık ayında aldığı kararla, 17 Haziran tarihini 'Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü' olarak ilan ettiğini belirterek Türkiye'deki çölleşme riskine dair açıklama yaptı. Taşan, 'Ülke ölçeğinde baktığımızda mera alanlarımızın yüzde 35'i ve tarım alanlarımızın yüzde 36'sında çölleşme açısından yüksek risk bulunmaktadır. Yerküredeki 4 milyar hektardan fazla alanı ve 110 ülkede yaşayan yaklaşık 1 milyar insanın yaşamını doğrudan tehdit eden çölleşme tehlikesiyle yüzleşmenin ve insanlığın karşı karşıya kaldığı bu tehlike ile baş edebilmenin tek yolu, ülkelerin karşılıklı işbirliği içerisinde etkin eylemler gerçekleştirmesi ve birlikte hareket edebilme yeteneğini kullanabilmesidir' dedi.

'ÇÖLLEŞME AÇLIĞA SEBEBİYET VERİR'

Çölleşmenin etkilerini azaltmak ve önüne geçebilmek için, yapılabilecek en önemli çalışmaların bitki örtüsünün korunması, geliştirilmesi ve artırılmasına yönelik; ağaçlandırma, erozyon kontrolü, mera ıslahı, iyi tarım uygulamaları, tasarruflu sulama sistemlerinin tesisi gibi faaliyetlere ağırlık gösterilmesi gerektiğini belirten Taşan, 'Çölleşme dediğimizde aklımıza sadece kum tepeleri gelmemelidir. Çölleşmenin iklim değişmeleri ve insan aktiviteleri sonucunda oluşan arazi bozulumu olduğunu görmekteyiz. Bir başka ifadeyle çölleşmeyi, arazinin verimliliğindeki azalma olarak ifade etmek de mümkündür. Çölleşme, dünyanın her yerindeki kurak bölgeleri etkileyerek ekonomilerin gelişmesini engellemekte, geniş alanlardaki nüfusun yoksullaşmasına ve açlık tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına sebep olmaktadır. Çölleşme, doğal çevreyi ve içerisinde yaşayan insanlar da dahil tüm canlıları olumsuz etkilemekte ve dolaylı olarak da küresel ölçekte gıda kıtlığı, açlık, göç, işsizlik, yoksulluk, savaş ve istikrarsızlık gibi büyük sorunlara sebep olmaktadır' ifadelerine yer verdi. Taşan, konuşmasına şöyle devam etti: 'Çölleşmenin en önemli sebepleri; meraların aşırı ve düzensiz otlatılması, ormanların tahribi, yanlış sulama yöntemleri, arazilerin aşırı ve yanlış kullanımı olarak ifade edilebilir. Bugün küresel boyutlarda etkili olan çölleşme ve kuraklık, Türkiye gibi kurak ve yarı kurak iklim kuşağında bulunan ülkelerde, aşırı sıcak günlerin sayısında ve orman yangınlarında artış, su kaynaklarında azalma, tarımda verim kaybı, biyolojik çeşitliliğin azalması gibi etkileriyle birlikte görülüyor. Ülkemiz, sahip olduğu iklim özellikleri ve topoğrafik yapısı nedeniyle toprakları erozyona karşı hassas olmasının yanında insan faaliyetlerinden kaynaklanan yanlış uygulamalar gibi sebeplerle, çölleşme tehdidi altındadır. Ülkemiz topraklarının yüzde 80'i çölleşme açısından orta ve yüksek risk grubu altındadır. Konya-Karapınar, Iğdır-Aralık ve Urfa-Ceylanpınar yüksek risk taşıyan bölgelerin başındadır. Önemli bir tarım merkezimiz olan Şanlıurfa ile birlikte Aksaray ve Nevşehir ilimiz de çölleşme açısından en riskli iller olarak görülmektedir. Ülkemiz 1950'li yıllardan itibaren ağaçlandırma çalışmalarını sürdürmektedir. Son yıllarda bu çalışmaların ivme kazandığına da hep birlikte şahitlik etmekteyiz. Bu çalışmalar aksatılmadan ebette ki sürdürülmelidir. Ancak sadece kamunun yapacağı çalışmalar ile bu tehdidi bertaraf etmek mümkün değildir. Bugün, doğru sulama teknikleri, arazinin tekniğine uygun olarak işlenmesi, çiftçilerin bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi gibi konularda kamu ile birlikte sivil toplum kuruluşları ve toplumun ilgili bütün kesimlerine düşen çok önemli sorumluluklar vardır. Bilinen şu Kızılderili ifadesini aklımızdan çıkarmayalım: 'son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam paranın yenilemeyen bir şey olduğunu anlayacak.' Gıda arzı ve güvenliği açısından da en büyük tehditlerden olan çölleşme konusunda toplumun bütün kesimlerini duyarlı olmaya davet ediyor, gelecek nesillere açlık, susuzluk ve çölleşme endişesi olmayan bir dünya bırakma konusunda her bir vatandaşımızın sorumluluğu olduğunu hatırlatmayı görev addediyoruz.'

Editör: Haber Merkezi