Son yıllarda sıkça sözü edilen bir moda yaklaşımdır spor kültürü…

Bir çok uzmanın diline doladığı bu tanımlama, lüzumlu lüzumsuz yerlerde kullanıldığı için 'Gerçek anlamı' anlaşılamadan neredeyse kaybolup gidecek…

Davetli olarak gittiğim üniversitedeki panelde bir öğrenci, 'Nedir bu spor kültürü denilen şey?' diye sorduğunda, anladım ki; 'İçi boş bırakılan' bu kavramın doldurulması şart!

Gerçekten nedir bu spor kültürü?

Aslında bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde spor önemli bir dinamiği oluşturuyor. Ne var ki; insanımızın sporla ilişkisi genelde, izleyici- taraftar boyutunda kalıyor.

Sporun insan sağlığı ve gelişimi için ne denli etkin olduğu bilincine varamadığımız ortada…

Bugün, Türkiye'nin en büyük takımlarında hangi oyuncunun oynatılmasını, takımın hangi sistemi benimsemesi gerektiğini, transferde alınacak sporcuları, bir mesleği ve işi olmayan, zamanını kahve köşelerinde harcayan birileri bile o ekibin teknik direktöründen daha iyi bildiğine inanmaktadır!

Onlar için spor, sadece 'eleştirme özgürlüğüdür'; doğru söylese de, söylemese de…

Toplumdaki bu eleştiri rahatlığı, ülkemizde sporun maalesef salt futbol olarak algılanmasına neden olmuştur.

Oysa spor, bir çocuğun sağlığına ve gelişimine koyacağı önemli katkıların yanı sıra, onun kişiliğinin oluşumunda, paylaşma- ekip çalışması gibi kavramları benimsemesinde de önemli rol oynamaktadır.

Gelişmiş ülkelerin özel lise ve üniversitelerinde, 'paranız olmasa bile' sadece spor ve sanat bursları sayesinde eğitim alabilirsiniz.

Türkiye'de bu yöntem neden denenmez; sporculara 'burslu eğitim olanağı' niçin verilmez; anlamakta zorlanıyorum.

Belirli bir zekaya sahipseniz; üniversiteyi kazanıp doktor, mühendis, öğretmen olabilirsiniz.

Ancak, önemli bir fiziksel yapıya sahip olsanız bile, belirli bir eğitimden sonra sporcu, yazar veya sanatçı olma olasılığınız düşüktür!

Çünkü, sporcu, yazar ve sanatçı olabilmek için herkesin sahip olduğu fiziksel ve zihinsel özelliklerin dışında 'yetenek' denilen ve az insanın sahip olduğu özeliklere de sahip olmanız gerekir.

Bu yüzden gerçek sanatçı ve sporcular özel insanlardır!

Dünyada artık, ülkelerin gelişmişliklerinde, bilim adamı sayısı kadar sanatçı ve sporcu sayıları da önemli kriter olmaktadır.

Peki biz, çocuklarımızın eğitiminde, sanata ve spora ne denli önem veriyoruz?

Bence, Türkiye'de sorulması gereken en can alıcı soru budur…

Kendimizi kandırmayalım; karnelerde öncelikle matematik, fizik, yabancı dil, tarih, edebiyat gibi derslere bakmaz mıyız?

Nerede resim, nerede müzik, nerede beden eğitimi?

Okullarımızda beden eğitimi dersini kaldırmayı düşünmedik mi; ders saatini kuşa çevirmedik mi?

Unutmayalım; bir toplumda müzik, resim ve beden eğitimi derslerine, matematik, edebiyat, yabancı dil ve diğer dersler kadar önem verildiğinde ancak, 'spor ve sanat kültürü' oluşmaya başlar.

Şunu artık iyice kabul etmeliyiz; spor büyük bir toplumsal dinamiktir.

Giderek daha çok kişi tarafından ilgi gören, ekonomik yapısı her geçen gün yükselen, uluslar arası alanda prestij- güç gösterisi konumuna gelen, milletleri 'sevince ya da yasa boğan' spor, ülkemizde hala ciddi bir politikaya kavuşamamıştır.

En az olimpiyat düzenleme hevesimiz kadar, spor politikamızı oluşturmak için de çabamız olmalıdır.

Spordaki anarşiyi yasalar çıkararak önlemeye çalışmak yerine; spor ve sanat sevgisinin, spor kültürünün oluşumunu temelden yani 'küçük yaşlardan itibaren' sağlamaya özen göstermeliyiz.

Aksi taktirde, mühendis de olsa, doktor da olsa, işçi de olsa, işsiz de olsa kişiler tribünlerden başlarındaki şapkayı, ceplerindeki çakmağı sahaya atmaya devam edeceklerdir…