“Meneviş”, “Kızıl” adlı şiir kitapları ve “Renkli Düğme Kutusu” anı/öykü kitabıyla tanılan Şair ve Yazar Funda Öner ile Başkent olarak konuştuk. Özellikle değerli kadın şair-yazarlara verilen desteklerin yeterli düzeye ulaşamadığını belirten Öner, “Ataerkil bir toplumda yaşadığımız gerçeğinden hareketle, her ne kadar modern bir toplumsal yapıya kavuşulmuş olsa da ‘geleneksel değerler’ adı altında bazı bariyerlerle karşılaşıldığını söyleyebilirim” dedi. Şiirlerini ortaya çıkartırken en büyük ilham kaynağının doğa ve sevgi olduğunu dile getiren Öner, “Şiirlerim genellikle aşk, özlem, ayrılık, kadın gibi temaları içeriyor. Elbette şahit olduğum olaylardan, yaşanılanlardan, bazı toplumsal olguların zihinde bıraktığı izlerden, anlatılanlardan, okuduğum kitaplardan feyz aldığım oluyor” diye konuştu. 

Sizi tanıyabilir miyiz? Yazarlık süreci nasıl başladı?

1971 yılında Afyon’da doğmuş olmama rağmen çocukluk ve ilk gençliğim sanat ve edebiyat anlamında oldukça verici bir kent olan Ankara’da geçti. Özellikle tiyatro, opera gibi sanat dallarıyla ve çeşitli konserlerle orada tanıştım. Kitap okuyan çocuklardık biz ve o dönemler birbirine kitap hediye etmenin de kıymetli olduğu zamanlardı. Elbette bazılarımız daha çok severdi okumayı; ben gibi. Kitap okumayı seven ailemin de bu konuda etkisi olmuştur. Kelimelerin gücü, tadı, hüznü, neşesi beni çocukken yakaladı ve hiçbir zaman bırakmadı. Kitaplarla yaşamayı seviyorum. Ben de hemen hemen her çocuk gibi ufak tefek şiirler yazıyordum. Doğrusu okulda öğrendiğimiz ve çözümlemeye çalıştığımız şiirlerin çoğu ilgimi çekmiyordu. Evde babamın kitapları arasında Ümit Yaşar Oğuzcan, Attila İlhan, Şemsi Belli gibi şairlerin kitaplarını bulmak ve onları yutarcasına ve defalarca okumak şiire bakışımı değiştirip sevgimi çoğalttı. Ben de şiir yazmayı denemeye başladım. TED Ankara Koleji’nde okudum ve özellikle lisede Türkçeyi ve yazım kurallarını bize iyi öğreten, şiir sevip bizlere okuyan değerli edebiyat öğretmenlerim oldu. Bu sırada ben de yazdığım şiirleri çeşitli dergilere gönderiyordum farklı isimlerle ve şiirlerim yayımlanıyordu. Ancak bu şiirlerimden ne aileme bahsettim ne de öğretmenlerime. Özetle, şiirlerimi kendime saklıyordum. Üniversite için İstanbul’a geldikten sonra bir süre daha şiiryazmaya devam ettim ama sonrasında epeyce bir süre bıraktım. İstanbul Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümünü bitirip iş hayatına girdikten sonra kitap okumaya devam edip şiirleri biraz geri planda tuttum. Uzun yıllar boyunca aklıma sürekli dizeler düşse de tek bir dizeyi bile kâğıda dökmedim. O dizeler de uçup gitti. Okumayı, sahaflarda farklı şair ve yazarlara ait kitaplar aramayı, kitaplarla yaşamayı hiç bırakmadım tabii. 2014 yılına kadar giden bu süreç, kızıl bir güneşin denize kavuşarak battığı şahane bir gün batımını izlediğim ve bu esnada aklıma düşen dizeleri not aldığım gün yeni bir döneme evrildi. Şiirlere yeniden dönerek eskisinden daha fazla okumaya ve yazmaya başladım. Okuduğum şiirler ve özellikle doğa beni besledikçe yazmaya devam ettim. Hayatımızda ciddi bir yer kaplamaya başlayan sosyal medyada paylaştığım şiirlerime aldığım geribildirimler beni şiir yazma konusunda daha fazla kamçıladı. Bir yandan da gün içinde yaşadığım olaylar veya çeşitli konulardaki düşüncelerimi düz yazı halinde yine sosyal medya üzerinden paylaşmaya başladım. 2016 yılında katıldığım ilk ve tek yarışma olan Raşit Kara Şiir Yarışmasında bir şiirim Jüri Özel Ödülüne layık görüldü. Kitaplara kadar uzanan yolun başlangıcı böyle oldu.

Son Sayfa Röp (3)

“Renkli Düğme Kutusu”, “Meneviş”, “Kızıl” kitaplarınızın çıkış noktasını anlatır mısınız? Eserlerinize gelen geri dönüşlerden memnun musunuz?

Şiirlerim sosyal medyada okunmaya ve yorumlar almaya başladıktan ve bir şiirim de bahsettiğim şiir yarışmasında bir ödüle değer bulunduktan sonra çocukluktan beri hayalini kurmuş olduğum kitap fikri belirgin bir şekilde ortaya çıktı. Bu aşamada şiir dosyamı hazırladım ve ilk şiir kitabım olan “Kızıl” yayımlandı. Ardından 2020’de “Meneviş” adlı şiir kitabım da okuyucuyla buluştu. Şiirlerden sonra okuyucuların yanı sıra bazı değerli yazar hocalarımın da desteklemesiyle düz yazıyı da geliştirmeye ve öyküler, denemeler yazmaya devam ettim. 2022 yılında da yazı ve öykülerimin yer aldığı “Renkli Düğme Kutusu” adlı anı/öykü kitabım yayımlandı. Kitaplarım konusunda en büyük cesareti şiirlerimi ilgiyle okuyan ve beğenilerini dile getiren tanıdığım veya kişisel olarak tanışmadığım şiirseverlerden aldığımı söyleyebilirim. Burada tek tek isim zikredemesem de özellikle şahsen kimini sadece sosyal medya üzerinden tanıdığım bazı kişilerin kitap konusunda beni yoğun bir şekilde yüreklendirdiği bir gerçektir. İlk kitaptan itibaren fuarlar ve çeşitli etkinliklerde okuyucularla buluşuyoruz. Tanıdığım veya tanımadığım kişilerden kitaplarım, özellikle şiirlerim hakkında aldığım geribildirimler beni büyük çoğunlukla sevindiriyor. Bir başkasıyla bir dize veya bir şiir sayesinde aynı frekansta olabilmek, benzer duygularda dolaşabilmek ve bunun bana okur tarafından iletilmiş olması mutluluk verici. Sanıyorum bunda samimi ve yalın bir dil kullanmamın da etkisi var, ki zaten bu da sıkça aldığım geribildirimler arasında yer alıyor.

Şiirlerinizde genellikle hangi konuları işliyorsunuz?

Şiirlerimi yazarken özel bir yer, mekan veya zaman yok. Genellikle kısa şiirler yazmayı seviyorum. Birkaç dizeden oluşan şiirler zaten çoğunlukla bütün olarak dökülmüş oluyor. Herhangi bir dize aklımda oluştuğunda şiirde o dizeyi oturtmayı düşündüğüm yere göre şiirin hikayesini oluşturup yazıyorum. Bazen bir kelimeden bazen de bir cümleden etkilenerek yazdığım şiirler oluyor. Aslında belli bir şiir yazma düzeninden bahsedemem ama doğa ve sevginin en büyük ilham kaynağım olduğunu söyleyebilirim. Şiirlerimi de telefonumda bulunan not kısmına yazdığım için her an her yerde yazma, aklıma gelenleri not alma şansım oluyor. Bu bana epey pratik geliyor. Şiirlerim genellikle aşk, özlem, ayrılık, kadın gibi temaları içeriyor. Elbette şahit olduğum olaylardan, yaşanılanlardan, bazı toplumsal olguların zihinde bıraktığı izlerden, anlatılanlardan, okuduğum kitaplardan feyz aldığım oluyor. Aslında bazı şiirlerimde okurun bu gerçekliği fark ettiğini gördüğümde şaşırdığımı da belirtmeliyim. Samimiyetin burada devreye girdiğini zannediyorum.

Son Sayfa Röp (7)

“MISRALAR ZEKA İLE BÜTÜNLEŞMELİ”

Şiirin belli kurallar doğrultusunda yazılması gerektiğini düşünen edebiyatçılar ile serbest tarzda şiir yazan şairler arasında geçmişten günümüze tartışmalar devam ediyor. Siz bu tartışmanın neresinde yer alıyorsunuz?

Bu soruya Salah Birsel'in “Şiirin İlkeleri” adlı kitabından alıntı yaparak cevap vermek isterim: 'Şiir bir bütündür. Şiirin kendisinden ayrı olarak ne konusundan, neanlamından, ne özünden, ne sözcüğünden, ne kalıbından, ne de biçiminden açılabilir.”  Bu fikre katıldığımı söyleyebilirim. Okunduğunda zihinde bir bütünlük duygusu oluşturan şiirin güzel olması sadece duyguların mısralara dökülmesiyle değil, o mısraların zeka ile bütünleşmesiyle ilintilidir. Hayattaki kaosu önleyen, soyut ve eleştirel düşünmeyi destekleyen matematik, şiire girdiğinde o şiiri de düzenleyip mantığa oturtur. Bu anlamda matematik, şiiri bir söz dizimi olmaktan öteye götürüp, bütün halde güzelleştirir ve bana göre de olması gereken budur. Eğer bir prensipten söz edilecekse belki en başa yazılması gerekenlerden biri de bu olabilir. Bunun dışında her ne kadar şiirde imgeler yoluyla biraz doğaldan çıkıyor, yazıya biraz gerçeküstücülük katıyor olsak da dilin doğal, yalın ve samimi yapısını kullanarak o şiiri anlaşılabilir, okunmaktan keyif alınabilir hale getirebiliriz diye düşünüyorum. Cemal Süreya’nın, “Şiir dili, genel dilin, günlük dilin süslüsü ya da soylusu değildir. O dilin düpedüz kendisidir” ifadesine de katılıyorum, zira şiirde yazınsal kaygıların ve bu sebeple şiire dahil edilen ama kullanımdan çıktığı için anlaşılamayan sözcüklerin şiiri de bağlamdan ve açıkçası sevilmekten uzaklaştırdığına inanıyorum.

“BU COĞRAFYAYI İNSANLARA DOĞRU AKTARMAMIZ GEREK”

“Otomobil ihtiyacı olanlar bir an önce alışverişini tamamlamalı” “Otomobil ihtiyacı olanlar bir an önce alışverişini tamamlamalı”

Şiirimizi evrensele ulaştırmak için sizce ne yapılmalı?

Türk şiirinin bizim açımızdan cezbedici bir yönü var. Biz, yaşadığımız coğrafyaya bağlı pek çok olayla karşılaşıyor, ortak tarihimiz, yıllar boyunca süren gelenek ve göreneklerimiz çerçevesinde, halk kültürümüzün ürünü olan bu şiirleri okuyup anlamlandırıyoruz. Ancak bu şiirlerin en yalın ve en okunur biçimde çevirisi yapılsa da evrensel çerçevede çok anlam ifade etmeyebiliyor. Ama son yıllarda farklı bir açıdan, sinema penceresinden Nuri Bilge Ceylan gibi yönetmenlerin gözüyle Anadolu coğrafyası şiirsel bir dilde beyaz perdeye yansıtılıyor. Bu, belki evrensel anlamda bize bir yol açar, Türk şiirine dair bir cazibe uyandırır. Öncelikle bu coğrafyayı insanlara doğru aktarmamız gerek ve sanırım bunu da ulaşabileceğimiz her mecrada yapmamız gerek.

Kadın yazar ve şairlere daha fazla dikkat çekmek için atılması gereken adımlar neler?

Kadının tanımı, kadının statüsü, kadının kimliği, kadının sosyal hayattaki yeri ve daha pek çok açıdan ele alınabilen ve hakkında paneller düzenlenen “kadın” konusunda genel bir tanım yapmam ne kadar doğru ve yeterli olur bilemiyorum. Ancak ataerkil bir toplumda yaşadığımız gerçeğinden hareketle, her ne kadar modern bir toplumsal yapıya kavuşulmuş olsa da ‘geleneksel değerler’ adı altında bazı bariyerlerle karşılaşıldığını söyleyebilirim. Bir süre önce okuduğum bir makalede kadın edebiyatçıların oranının eskiye göre epeyce artmış olmasına rağmen antolojilerde kadın şairlere verilen yerin erkek şairlere verilen yere göre oldukça az olduğunu görmüştüm. Şu an ne yazık ki oran hatırlayamasam da hiç de azımsanmayacak bir farktı. Genel bir görüş belirtmekten ziyade özellikle kadın şairlerle bire bir yaptığım konuşmalarda bazılarının aile ve çevreden yeterli destek göremediğini öğrendim. Sanırım şiire bakış açısıyla ilgili bir durum bu. 2023 yılının Ekim ayında 7’nci kez düzenlenen Uluslararası Feminİstanbul Kadın Şiiri Festivali’ne katıldım. Türkiye dışında çeşitli ülkelerden kadın ve erkek şairlerin katılımıyla gerçekleşen bu etkinlikte kadına dair sorunlar okunan kadın temalı şiirlerle dile getirildi. Bu veya benzer tarz festival ve etkinliklerin özellikle medyada geniş yer bulabilmesi belki kadın yazar ve şairlere daha fazla dikkat çekecektir. 

Son Sayfa Röp (1)-2

“DİLİN DEFORME EDİLMESİ HOŞUMA GİTMİYOR”

Edebiyatta anlamsız kelimeler ile bütünlüğünü kaybetmiş ve okuyanlara bir şeyle katamayan amatör yazılarla çok sık karşılaşıyoruz. Buna ne gibi itirazınız var?

Doğrusu amatör kelimesi benim için her zaman olumsuz bir anlam içermiyor. Sadece edebiyat veya şiir özelinde söylemek istemiyorum ama amatör ruhla yapılan pek çok işin profesyonellerin elinden çıkandan daha iyi olabileceğini hepimiz deneyimlemişizdir. Yeniliğe açık, hevesli ve cesur olmak, hatta denenmeyeni denemeye çalışmak çoğu zaman kalıpların kırılarak ileriye adım atılmasını sağlayan önemli etmenledir. Herkes hayatının bir yerinde ve her iş için amatördür ve eğer kendini geliştirmeye ve yeniliklere açıksa, bu başlangıç için iyi bile olabilir. Dilin deforme edilmesi, anlamsız kelimelerin veya bütünden bağımsız cümlelerin bir araya getirilerek “şiir” yazılması benim de hoşuma gitmiyor. Ancak yine de şiirin belli kalıplar içine sıkıştırılmaması gerektiğine olan inancım nedeniyle bazılarına hoşgörü ile baktığımı söyleyebilirim. Amatörce yazılan ve hoşa gittiği ya da duygulara hitap edebildiği için beğenilen şiirler sosyal medyada varlıklarını paylaşımlarla ve aldıkları güzel yorumlarla sürdürmeye devam ederken beğenilmeyen şiirler bir noktadan sonra geri planda kalabiliyor. Bu aşamada da kalıplardan kurtulup yeni bir akımın doğuşunu görme ihtimalimiz de var. Uzun yıllardır yeni bir akımın doğmaması, neden bu tekdüzelik içine sıkışıp kalmışlıktan olmasın ki? Belki biraz da bu açıdan yaklaşmak doğru olabilir.
Sağlıksız sosyal medya kullanımının olumsuz sonuçları da yadsınamaz herhalde?

Sosyal medyada şiirlerle veya aforizmalarla ilgili olarak benim daha büyük rahatsızlık duyduğum bir konu var ve hazır sosyal medya demişken bunu da ifade etmek isterim. Bir şiirin altına hiç ilgisi olmayan bir şairin adının yazılıp sosyal medyada dolaşıma girmesi amatörce yazılan bir şiiri görmekten daha çok rahatsız ediyor beni. Örneğin yapısı, seçilen sözcükleri gereği dahi hiçbir şekilde yazdığı şiirlere benzemeyen bir şiirin altına tanınmış bir şairin adının yazılması sanırım sadece etkileşimi artırmak için yapılan bir “yanlış”. Bu davranış hem adı geçen şaire hem de şiirin asıl sahibi olan şaire haksızlık.

Edebiyat-ticaret ilişkisinin, saygıdeğer yazarların tanınmasına engel olduğu görüşüne katılır mısınız?

Bu görüşe sanırım pek çok yazar katılacaktır. Tabii ben de. İşin bu kısmında birçok “ticari” alanda olduğu gibi pazarlama devreye giriyor ve gerek yayınevi gerekse kitabevi içinkitabın satılması ön planda oluyor. Bir kitabevine gittiğinizde genellikle tanınmış yazarların veya yayınevlerinin kitaplarını bulmanız daha olası. Özellikle şiir bazında bakarsak, şiir kitaplarına ayrılmış 4-5 rafta tanınmış şairlerin kitaplarının bulunduğu bir gerçek. Böyle bir durumda isim duyurmak pek de kolay olmuyor ve ne yazık ki bazen çok iyi kurgulanmış kitapların, hislerimize tercüman olacak şiirlerin ve bu satırları yazanların varlığından haberdar olamıyoruz.

Fuarlara katıldığımda pek çok yazar ve şairle tanışma olanağı buluyorum. Belki de fuara gitmesem hiç tanışamayacağım, kitaplarından hiç haberdar olamayacağım değerli yazarlarla… Özetle, evet, bu görüşe katılıyorum.

Muhabir: Tolga ALCA