Gümüşün değerli bir maden olması, fiziksel ve kimyasal birçok özelliklerinin Türkler tarafından bilinmiş olması, kullanım alanlarının çokluğu gibi birçok nedenlerle kültürümüzde önemli bir yer tutmasına neden olmuş. Gümüş, madenlerin en parlağıdır. Yumuşak olması nedeniyle kolay işlenebilmiş ve gerek takı olarak, gerek ev eşyası olarak kullanılmıştır. Gümüş halk arasında 'Ay Taşı' olarak da anılmaktadır. Bu maden asla mikrop barındırmıyor. 21'inci yüzyılın modern dünyasında gelişen takı sanatları ne yazık ki makineleşmiştir. El sanatı takı yapımından giderek uzaklaşılmış. Türkiye'de bu zanaatı profesyonel anlamda yapan son temsilcilerden olan Ferhat Karataş, yıllarını bu işe vererek çocuklarına mutlu bir gelecek sağlamaya çalışıyor. Kendi tekniğiyle gümüşü bir hamur gibi yoğuran Karataş, 'Hayalim, bu güne kadar hiç kimsenin yapmadığı ve yapamayacağı bir takıyı insanlığa kazandırmak' diyor. Başkent Gazetesi olarak bu zanaatçının yaşam macerasına ortak olduk.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

1983 doğumluyum. Çankırı Orta ilçesi Doğanlar köyünde doğdum. İlkokul yıllarımdan itibaren Ankara'da ikamet ediyorum. Liseye başlamadan önce sürekli olarak amcamın yanına gelip giderek gümüşçülük alanında çekirdekten yetiştim diyebilirim. Bu işin herhangi bir teorik eğitimini almadım. Tamamen kendi yeteneğimle bu işi öğrendim. Evliyim ve üç çocuğum var.

Bu işi ailenizde sadece amcanız mı yapıyor? Yoksa dedelerden kalan bir meslek mi?

Sadece amcam bu işle ilgileniyor. Kendisi şu an 50 yaşında. Hala bu işe devam ediyor. Ben de yaklaşık 19 yıldır bu işle meşgulüm. Lise yıllarımda muhasebe okudum. Ama bu işi daha çok sevdiğim için gümüşçülük zanaatıyla uğraşmaya devam ettim. Şu an çok mutluyum. Mesleğimi ve gümüşe bir şeyler katmayı seviyorum. Bu işin manevi tatmini benim için çok yüksek noktalarda.

Gümüş işlemesi işine başlarken aileniz ya da çevrenizden herhangi bir engelle karşılaştınız mı?

Bu işi bırak muhasebecilik yap diyen çok kişi oldu. Ben de paranın dışında mutlu olabileceğim bu mesleği yapacağımı söyledim her zaman. Her halükarda insanlar para kazanır ama önemli olan bir meslekte mutlu olmaktır diye düşünüyorum. Ben de bu mesleği seçtim.

'KENDİMDEN BİR ŞEYLER KATIYORUM'

Bu meslekte sizi tam olarak mutlu eden şey nedir?

İnsanların getirdiği bir takıya kendimden de bir şeyler katmak bana büyük mutluluk veriyor. Sadece insanların istekleri ya da halihazırda var olan kalıplara, şekillere takılıp kalmadan gayet özgürce bir şeyler yapabiliyorum. Gümüşe hayallerimi ve yaratıcılığımı katarak, onu bir hamur gibi yoğurarak 'su, tuz, un koyarak' bir şeyler çıkartıyoruz. Bu bilinçle insanları mutlu etmeye çalışıyorum. Şimdiye kadar da çok şükür kimsenin şikayetini almadım.

Hayal gücünüzle yarattığınız bu eserleri sokakta takan insanları gördüğünüzde ne hissediyorsunuz?

Bunu gördüğümde ayrıca mutlu oluyorum. Zaten yaptığım takılara imzamı atıyorum. Beni tanımayan kişiler 'Ferhat Usta kim?' diye beni araştırıyor. Bunu kim görse bence mutlu olur.

Gümüşü ham haliyle işleyip takı haline nasıl getiriyorsunuz?

Gümüş bize bir nohut büyüklüğünde küçük küçük taneler halinde gelir. Doğada katkısız olarak bulunan gümüş, altından sonra gelen en değerli taştır. Saf olarak belirli bir kaynama derecesi olan gümüş, ayar verilmek için bakır ile birlikte karıştırılır. 925 ayar olarak satışa sunulan gümüş, ağırlığına göre değer kazanır. Özellikle bir miktar bakır ile karıştırılarak işlenmeye elverişli hale getirilir. Madeni eserlerde, gümüş işçiliğinde döğme, döküm, torna çekme ve madeni parçaları birleştirme teknikleri kullanılır. Ayrıca; gümüşçülükle uygulanan süsleme teknikleri ise; çalma ve kazıma, kabartma, kalıpla kabartma, delik işi (ajur), telkari (filigre) ve gronüle, kakma, savatlama, değerli taş, renkli cam ve mine ile süslemeler gümüş kaplama ve yaldızdırlamadır. Gümüş ve altın tellerini istenen şekle göre kesip kıvırarak birbirine lehimlemek suretiyle oluşturulan motiflerle yapılan özgün süslü işlemeye telkari işi denilmektedir. Telkarinin birkaç türü vardır. Bunlar hasır (trabzan işi), kakma, kafes yaygın telkari tekniğidir.

'BU EMEĞE SAYGI DUYANLAR BİZE YETİYOR'

Siz bu kadar emek sarf ederken seri üretime sahip fabrikasyon ürünlere karşı nasıl direniyorsunuz?

Ülkemizde birçok gümüş fabrikası var. Buralarda seri olarak yüzük, kolye ve bileklik gibi değerli eşyalar üretiliyor. Son zamanlarda vitrinlerde kullanılmak üzere gümüş bardak, çerçeve, kaşık, tepsi gibi aksesuarlar da yapılıyor. Bu durum tabi ki el emeğinin değerini azaltıyor. Ama bu emeğe saygı duyanlar bize yetiyor. Bir de bazı insanlar ucuz olsun da nasıl olursa olsun mantığıyla hareket ettiği için, ne yazık ki yaptığımız işe saygı duymuyor. Yaptığımız işin bir maddi karşılığı olamaz. Çünkü emek parayla ölçülmez. Ama geçimimizi sağlamak için tabi ki müşterilerimizden bir ücret talep ediyoruz. 'Aa! Çok pahalıymış, bunu ben de yaparım' gibi söylemlerle karşılaşınca tabi ki kırılıyoruz. Bizim bu işte yüksek bir kar oranımız yok. Biz taktir bekliyoruz, işimizin küçümsenmesini istemiyoruz.

Yani bazı kişiler sizin el emeği göz nuru olarak ürettiğiniz takılarla; fabrikasyon, seri üretimle üretilen takılar arasındaki farkı görmüyor ya da görmek istemiyor?

Bir fabrikada bir günde belki binlerce takı yapılıyor ama ben bazen bir tane takıya bir günümü harcıyorum. İnsanlardan bunun değerini bilmesini istemek tabi ki benim hakkım.

'İNSANLARA GÜVEN AŞILIYORUM'

Seri üretim devam ederken sizin hangi özelliğiniz işinizin devamlılığını sağlıyor?

Öncelikle işçiliğimin müşteriler tarafından beğenildiğini söylemem lazım. Onun dışında herkese güven verebildiğimi düşünüyorum. Bir sipariş aldığımda ve tarih verdiğimde o tarihte kesinlikle o iş bitmiş olur. Piyasada bu işi yapan ve üçkağıt yaparak kısa zamanda zengin olmaya çalışan birçok kişi vardı. Şu an bu kişilerin piyasada adı tamamen silindi. Bana gelip 'Sen başardın, biz neden başaramadık' diye sorduklarında, 'Sizin geçmişte hatalarınız var. İnsanlara güven vermediniz' diyorum. Hem işçiğimin beğenilmesi hem de piyasada güvenilir olmam sayesinde ayakta kalıyorum diyebilirim.

İnsanlar vitrinlerde sizin ürünlerinizi görüyor ama sizi her zaman göremiyor. Siz atölyenizde gümüş işlerken bu vitrini diğer iş arkadaşlarınız sergiliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ben hiçbir zaman çalıştığım yere şu kadar para kazandırıyorum ve hakkımı almıyorum diye bir fikre kapılmadım. Her zaman aldığım ücretle yetindim ve şükrettim. Burada ortak bir iş yapıyoruz. Dükkan sahipleri yeri geliyor burayı bana bırakıp gidebiliyorlar. Aramızda kesinlikle en ufak bir rekabet duygusu yok. Hep birlikte kazanıyoruz hep birlikte bölüşüyoruz.

Daha çok hangi tür takılardan talep alıyorsunuz?

En çok kolye talebi alıyoruz. Ailesine, sevgilisine özel günlerde hediye almak isteyen kişiler genelde isimli kolyeyi tercih ediyor. Yine bileklik, küpe gibi takıların talebini de alıyoruz. Onun dışında mesela birisinin elinde bir değerli taş kalmıştır, bize gelip bunu işleyebilir misiniz derler. Ben de elimden geleni yaparım.

'ÜRÜNLERİMİZ DEDEDEN TORUNA KALABİLİYOR'

Geçmişten bugüne bu zanaata verilen değer sizce neden kayboldu?

Ben bu işe ilk başladığımda, işlerimiz çok daha iyiydi. Fabrikasyon üretim yoktu. Ve yaptığımız iş kıymet biliyordu. Yaptığınız bir işin maddi ve manevi karşılığını aldığınız zaman motivasyonunuz daha da artıyor. Aslında bu işe verilen değer kaybolmadı. Seri üretimle birlikte estetik ortadan kalktı. Hızlı tüketim kültürüne hakim bir anlayış var. Bu da her şeyi tektipleştirdi. Halbuki fabrikasyon ürünlerin ömürleri kısa oluyor. Bizim ürünlerimiz ise dededen toruna hatta daha da ileriki kuşaklara bir hatıra olarak kalabiliyor.

'DÜNYADAKİ TEK TAKIYI YAPMAK İSTİYORUM'

Mesleğinizle ilgili hayalini kurduğunuz bir şey var mı?

Her zaman yakınımdakilere, 'Geçim kaygısı olmadan bir gümüşü alıp, ona günlerimi ayırıp, zevkle işlemek istiyorum' demişimdir. Yani gümüşü ham haliyle alıp, sıfırdan öyle bir takı oluşturayım ki dünyada tek olsun ve bir daha taklit edilmesin. Şu anda da bunu aslında yapmaya çalışıyorum ama zaman sıkıntısı var. Sonuç itibariye sipariş üzerine çalışıyorsunuz ve zaman sorununuz var.

'O İŞE ERTESİ GÜN TEKRAR GİTTİM'

Şu an çırak yetiştirebiliyor musunuz?

Şimdiki çocuklar 'kıymetli.' Tabi ki herkesin çocuğu kıymetlidir ama biraz da ailelerin çocuklarını bir şeylere zorlayamamasından kaynaklı olarak şu anki çocuklar çok rahat yetişiyor. Tamamen bilgisayar oyunlarına hapsolmuş; sokağın, toprağın dilinden mahrum kalmış bir nesil yetişiyor. Ne yazık ki aileler de bu durumdan rahatsız olmuyor. Çocuğum evde olsun, gözümün önünde olsun mantığı ile hareket ediliyor. Dolayısıyla yeni nesil tamamen asosyal ve özgüvenden yoksun bırakılıyor. Çocuk bir zorlukla karşılaştığında ne de olsa arkamda annemle babam var diyor. Ben demiyorum ki herkesin çocuğu gümüşçü olsun. Ama bir çocuk okuluna devam ederken neden bir zanaat öğrenerek kendisine bir şeyler katmasın? Tamam belki bundan sonra bu işten para kazanılamaz ama bu işin manevi ve entelektüel kazancı o çocuğa paradan daha büyük şeyler katacaktır. Ben bu işe başladığım zaman ustamdan çok azar işittim. Ama ertesi gün o işe yine gittim. Şu anda elimde bir zanaatım var. Belki bir devlet memuru, özel bir şirkette muhasebeci ya da başka bir mesleğe sahip olabilirdim. Ama bu işe devam etmeseydim bir zanaatçı olamayacaktım. Bunu kendim için büyük bir kazanç olarak görüyorum.

Editör: Haber Merkezi