1950'li yılların sonları, 1960'lı yılların başları…

Uzak ülkelerde, kentlerde yaşayan yabancı, gizemli kadınlardan söz eden aşk şiirlerinin dilden dile dolaştığı yıllar…

O şiirlerden birisidir 'Si-hi-ya'.

Altındaki imza:

Ergun Evren.

***

Şöyle başlar şiir:

'Hiçbiriniz bilmeyecek Sihiya'yı / Öğrenemeyecekler de / Kiminiz bir şehir ismi / Ya da memleket sanacak kiminiz / Ve atlasları açıp okyanuslarca arayacak / Hint'i, Çin'i, Maçin'i, / Tarihleri paralayacaksınız / bulamayacaksınız.'

***

Evren, bu şiiri yazdığında Mersin'de lise öğrencisi…

Adı Köy Enstitüleri'yle özdeşleşmiş bir babanın (Nazif Evren) ve öğretmen bir annenin (Leman Evren) oğlu o!

Bundandır ki, okul okul dolaşmıştır çocukluğunda… Talas, Erzincan, Mersin… Çünkü, köy enstitüsüyle anılmanın suç olduğu yıllardır onlar… İktidarın hışmına uğrayanlardandır babası… Okul okul gezmesi ondan…

Bu bir yana, lise öğrencisiyken şiirleri yayımlanmaya başlıyor dönemin dergilerinde…

Ankara'da Hukuk Fakültesi'nde okurkense, 1955/56 öğrenim yılında radyo serüveni başlıyor. O yılların lüks bir iletişim ve eğlence aracı olan radyodaki ünlü 'Çocuk Saati' programıyla… Arkadaşı Oktay Şimay götürüyor onu radyoya. O da ekibin parçası oluveriyor.

Kimler yoktur ki ekipte?

Alaattin Asna, Süreyya Yücel Özden, Süreyya Arın, Süha Arın, Erhan İmset, Ülkü İmset, Kartal Tibet, Bengi Hitay, Tuna Ötenel, Kenan Işık, Nurten Gülten Yardaş, Işık Taşer.

Kimisi genç, kimisi daha da küçük. Hocaları ise Mahir Canova ve Tahsin Temren. Hatta Suat Taşer'den de ders alıyorlar.

Sonra okul değiştiriyor Evren. Ve daha öğrenimi sürerken askerlik başlıyor…

***

Buluşmalarımızda askerliğini bile anlata anlata bitiremezdi. Çünkü, askerlik serüveni öyledir ki, sanki tarih çağırmıştır onu, 'Tanık ol!' diye…

Piyade yedek subay olan Evren, yaşamımda mantar tabancasıyla bile oynamamıştır oysa. Zaten akşamları gazinoda akordeon çalarmış. Hep böyle geçmemiş elbette. Acı tatlı nice anısı vardı askerlikle ilgili…

Üniversitelerde olayların başladığı ve Türkiye'nin 27 Mayıs 1960 ihtilaline doğru aktığı günlerde Davutpaşa Kışlası'nda. Nice olayın içinde. Tanığı...

Tam da ihtilal günü İstanbul'a çağrılı olan Dünya Tütün Güzeli Gloria'yı gezdirme görevini üstlenen de, Cemal Gürsel İstanbul'a geldiğinde yakın koruması olan da o!

Yassıada duruşmalarının tanığı da olmuştur. 1 Aralık ve 6 Aralık 1960 tarihli duruşmalarda çekilmiş fotoğraflar da vardı arşivinde. İlkinde yanında Orhan Veli'nin kardeşi Adnan Veli.

İkincisinde Cihat Baban, Metin Toker, Bedri Koraman, Ali Ulvi, Yaşar Kemal...

***

Askerlik sonrasında Amerikan Haberler Ajansı'nda gazeteciliğe başlamışsa da yazgısında radyo vardır sanki…

Yıl, 1964…

Radyo, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'na (TRT) dönüşüyordur. Çocuk Saati'nden arkadaşı Alaattin Asna onu Turgut Özakman'a götürür. Bu yeni kuruluşta çalışma önerir Özakman. O da kabul eder. Yeni yılla birlikte yeniden başlar TRT serüveni…

Program yazmak için girmiştir ama… Karman çorman bant arşivinin düzenlenmesinden, bilgi yarışmalarının sorularını hazırlamaya kadar birçok iş yapar…

İlk Türkiye Radyoları Program Dergisi'nin hazırlanmasında da emeği vardır, İlkeler Kitabı'nın hazırlanmasında da…

Bir gün Turgut Özakman çağırır. Yanında Özel Eğlence Şefi Erkan Özerman. Bir dosya verirler ona. Yılbaşı özel eğlence programının senaryosunu hazırla, diye… Radyo, ilk defa 24 saat yayın yapacaktır. Hiç böyle bir şey yapmamıştır. Senaryo yazmamıştır hiç. 'Ne yapabilirim?' diye düşünürken, çözümü şöyle bulur:

Bir ailenin eğlenmesini konu edineyim. Bu aile o gece eğlensin. Radyo dinlesin. Özel eğlence yerlerine gitsin.

Bu düşünceyle çözümü bulur. 1965'i '66'ya bağlayan yılbaşında yayınlanan program yapar… Bir hafta tatille ödüllendirilir.

Özel Eğlence Şefliği yapar yıllarca. Aynı zamanda Eğitim Şubesi Prodüktörü olarak bugün nice insanın belleğinde izleri olan programlara imza atar. Sabahları 'Günaydın', akşamüstüleri 'Köy Odası' ve 'Radyo Ansiklopedisi' gibi programlar…

Sonraki TRT yıllarında, sahne, sinema ve edebiyat dünyasından tanımadığı, röportaj yapmadığı insan kalmaz neredeyse…

Hemen hepsiyle fotoğrafları, ses kayıtları var…

***

Renkli bir yaşamı vardı Ergun Evren'in…

Öyle şeyler biriktirdi ki, zengin bir anılar galerisi gibi yaşıyordu son yıllarında.

Ne zaman evine varsam, gazete kesikleri, yıllar öncenin gazeteleri, dergileri, siyah beyaz fotoğraflar, ses kayıtları arasında dolaşır bulurdum onu. Onların içinden konuşurdu.

Geçen hafta, anılarını yüklenip saklandı toprak altına…

O fotoğraflar, o gazete kesikleri, haberler, dergiler, ses kayıtları, anlatıcılarını yitirdi.

Toplumumuz neyi yitirdiğini bilmese de, onlar hüzünlüler… Çünkü, eksikler artık!

Biz de…