Ressam Nadire Özbek, renkleriyle kesintisiz ve derin bir nefes aldırıyor… Özbek ile ‘Her Şeye Rağmen’ isimli resim sergisini,  renklerindeki yerelliği ve evrenselliği konuştuk.

• Ressam Nadire Özbek kimdir? Bize kendinizi anlatır mısınız?

1989 yılında Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi resim bölümünde lisans eğitimini, 1994 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Resim Ana Sanat Dalında yüksek lisans eğitimini tamamladım. Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği (BRHT) üyesi olup, 2016-2022 tarihleri arasında Derneğin Genel Sekreterliğini yaptım. Bugüne kadar 18 kişisel sergi açtım. Çok sayıda yurtiçinde ve yurtdışında karma sergilere ve çalıştaylara katıldım. Halen sanat eğitimcisi olarak çalışmaktayım.  Resim çalışmalarımı Ankara’da kendi atölyemde sürdürmeye devam ediyorum.

• Çalışmalarınızda neden kadın vurgusu ön planda?

Resimlerim, yaşantılarımın bende bıraktığı izlerdir. Leke ve renklerle ruhumun derinindeki hislerle tuale başlarım. Renkler ve lekeler birikimlerime yaşanmışlıklarıma, hayallerime götürür. Sonrasında bakarım ki merkeze bazen yorgun, bazen birçok parçalara bölünmüş ama enerjisini hiç kaybetmeyen dimdik ayakta kalan kadınlar yerleşivermiş... Sonrasında gelsin benekler, gitsin çizgiler artık armoni  zamanıdır derim.. Neşelenir tual, neşelendikçe ben kendimi bulurum. Resim yapmak benim için bazen acımasız bir arena bazen de panayır yeridir.

Resimlerimin ana kahramanı kadındır. Bir tarafları yalnız, bir tarafları düşünen, bir tarafları derinliklerde kaybolan asil kadınlar... Kadınlara benzettiğim kediler, ağaçlar bazen tekneler ve deniz, kadınlarıma eşlik eder. Kadının çok yönlü bir zekaya sahip olması, aynı anda birçok düşünceye hakim olup hayata entegre etmesi, fiziksel zarefeti, renkli kişiliği, anaçlığı, duygularını rahatça ifade etmesi, her ne olursa olsun dimdik ayakta kalabilmesi inanılmaz bir lütuf gibi geliyor. Yıkılmıyor, sendeliyor... Doğrulmak için birçok sebebi olduğundan tekrar dimdik ayağa kalkıyor. Bu bana inanılmaz geliyor. Resimlerimdeki kadınlarla bunları vurgulamak istiyorum.

Resimlerimde yaşamı sorgularken ya da kadının sesini duyururken, renkler benim dayanağım oluyor. Bazen geniş lekeler, bazen minik benekler, noktalar. Çizgiler benim yolculuğumda olmazsa olmazlarım. Yeni başlayacağım her bir resmim, anlık duygularımın bazen spontan oluşan renklerimin habercileri... Bazen bu renkle başlayım diye başlamıyorum; spontan içsel dürtüler belki en derinimdeki izlenimlerim, yaşanmışlıklarım beni istemsiz o anki renklere götürüyor. Duygularla çıkan renkler, bilgilerimle harmanlanıyor ve armoniyle son buluyor. Ben renkçiyim her renk benim... Yaşantımda renkli bir karaktere sahibim. Resimlerimde de karakterimi bulabilirsiniz. Resimlerim, her ne duyguyla yapılmış olursa olsun renkler, umut doludur.

‘Her Şeye Rağmen’de Yerellik Ve Evrensellik Bir Arada 5-1

 “ŞİMDİKİ KADIN ARTIK NE İSTEDİĞİNİ BİLİYOR”

Aslında kendinizden yola çıkıyor diyebilir miyiz?

Evet, tamamen kendimden yola çıkıyorum. Çünkü duygular çok önemli. Çok fazla empati yapabilen biriyim. Örneğin kadına şiddet ile ilgili bir şeye tanıklık etmişsem ya da bir haber okumuşsam o iç dünyama da yansıyor. Sepetimi dolduruyorum. Türkiye’de yaşadığım için aslında bütün dünyada geçerli ama tabi bizim yaşadığımız coğrafyada daha fazla yaşanıyor şiddet. Kadına yönelik şiddet neredeyse tüm dünya ülkelerinde gözlenen önemli bir evrensel sorun.  Kadınların tarihi eşitsizlikler üzerine kurulan bir tarih. Ataerkil yapıyı korumak adına kadına birçok toplumsal cinsiyet rolü atfedilmiş. Bu rollerin birçoğu kamusal alan değil özel alana ait. Kadının yemek yapması, çocuk bakması, ev işleriyle ilgilenmesi, eşiyle her yönden ilgilenmesi gibi roller kadının ev içine mahkum edilmesine neden oluyor. Bu anlayış nedeniyle kadın çok uzun bir süre akademik hayat, sosyal alan, çalışma hayatı gibi pek çok alanın dışına itilmiş.

Kadın ve erkeklerin sosyalleşme süreçleri birbirinden farklı şekillerde gerçekleşir. Bu süreçte kadınların ve erkeklerin “edinmesi gereken” rol ve sorumluluklar ortaya çıkar. O halde toplumsal cinsiyet rolleri kavramı, bir kültürde kadın ve erkeklerin cinsiyetlerine uygun olarak belirlenen davranış örüntülerini yerine getirme beklentisi anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle, içinde bulunulan kültürel sistem, kadınların ve erkeklerin yapması gereken ve kaçınılması gereken davranış örüntülerini belirleyerek bu doğrultuda hareketini beklemektedir. Bireyler bu şekilde belirlenen toplumsal cinsiyet rollerini daha bebeklikten sosyalleşme süreci içerisinde bilinçsiz bir şekilde kendiliğinden içselleştirmektedir.

Bu nedenle çalışmalarımda kadınlar var ama erkeklerde var. Yaptığım çalışmalarda erkek hegemonyasında kütlesel kült erkekler de var. Daha çizgisel daha karakalem çalışılmış ama arka planda bir yığın kadın figürleri vardı. Erkek önde olsa da varlıksız. Ama arkada kadınlar o kadar dolu ve doğada var ki. Aslında yalnız olan erkekler. Çalışmalarımda bunu vermek istemiştim. Böyle bir dönemim de vardı.

Sonrasında doğayı vurguladım. Mesela tekneler kadını hissettirdi bana. Salt tekne çalıştığım çalışmalar da var. Tekneler özgürlüğe açılır ama bir de liman isterler.. Sonra balıklar vardı.. O da bir kaçış arar; en ufak bir harekette gider.. Balıkta öyle bir dönemde çıkmıştı. Çünkü o bir kaçış dönemiydi. Ama şimdiki dönemdeki kadınlar sabit duruyor, çok emin ne istediğini bilen kadınlar. O kadınların içerisine bazen yastıklar koyuyorum bazen de evler. Ya da bir ağaç, dingin bir tarlanın içerisinde yerleştiriyorum kadınları. Çünkü şimdiki kadın artık ne istediğini biliyor.
‘Her Şeye Rağmen’de Yerellik Ve Evrensellik Bir Arada2

“RESİMLERİMİN ANA KAHRAMANI KADIN”

• “Her Şeye Rağmen” serginizden bahsedebilir misiniz?

 “Her Şeye Rağmen’de kadının gücünü vurgulamak istedim. Evet, resimlerimin ana kahramanı kadın. Bir tarafı yalnız, bir tarafı düşünen, bir tarafı derinliklerde kaybolan asil kadınlar...

Sergide 34 çalışma var. Pandemi döneminden başlayan çalışmalar bunlar. Bir iki tane çalışma da daha eskilerden var. Konsepte uyduğu için o çalışmalar da bu sergide yer aldı.

• Serginin çıkış noktasını bir nedene indirgeyebilir miyiz?

Benim kişisel olarak bir rutinim var. İki üç yılda bir kişisel sergi açmaya çalışıyorum. Diğer bir nedense artık birikmişti ve tıkanmıştım. Yani beslenmem gereken alanlar vardı. Mesela resim çıkmayabiliyordu. Başında duruyorsunuz debeleniyorsunuz. Çünkü kurgusal olarak beynim bütün sepettekileri alıp boşalttı. Sepeti boşaltıp tekrar doldurmak istedim.

‘Her Şeye Rağmen’de Yerellik Ve Evrensellik Bir Arada 8

 “HAYAL KURMAYI BİLMİYORUZ”

• Sanat dünyasında kadın olarak var olmak konusunda ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz? Kadın sanatçılar neden görmezden geliniyor?

Zorluklarla üretiyoruz. Çünkü kadınız... Sanat dünyasında kadın olmak zordur. Eve girer girmez hemen mutfağa giriyoruz. Bir erkek dinlenip atölyesine öyle giriyor. Ya da sabah erken saatte atölyesine girip kahvesini yudumlayabiliyor. Ama sen evi toplamak zorundasın. Yemeği düşünmek zorundasın. Mesela yaşlı annen baban var oralara yetişmek zorundasın. Eeee bir de çalışma hayatının içindesin.. Okula gidiyorsun eğitmensin. Biz salt bir eğitmen de değiliz Görsel Sanatlar’daki öğretmen çiçek böcek çizdirmiyor. Bakmakla görmeyi, soyut düşünmeyi, entegre olabilmeyi öğretiyoruz. Hayal kurmayı öğretiyoruz. Hayal kuran kimse yok. Hayal kurmayı bilmiyoruz..

• Çalışmalarınızı yaparken ne tür referanslar ya da hangi sanatçılar sizi etkiliyor?

Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Pierre Bonnard, Henri de Toulouse-Lautrec, Henri Matisse, Egon Schiele sanatçılara hayranlığım bir başkadır.

Kaynak: Makbule AKGÜL