Ankara Devlet Tiyatrosu’nun “Kadınlar, Filler ve Saireler” oyunu dün Küçük Sahne’de ilk kez izleyicisiyle buluştu. Yunus Emre Gümüş’ün kaleme aldığı oyun, üç kentli kadının trajikomik yaşam mücadelesine ışık tutması bakımından izlemeye değer. Bir apartmanda birbirine komşu olan fakat birbirini tanımayan, birbirine selam dahi vermeyen bu üç kadının ayrı ayrı ama “aynı” dertleri var: “Erkekler.” İlk bakışta mevzu erkeklere karşı verilen mücadele gibi görünse de aslında kadına yüklenen roller, sorumluluklar, yaşam biçimi gibi pek çok durumun eleştirildiğini görmek mümkün. Yani dert, erkekler değil aslında.

Kendine yüklenen rolleri yerine getirmek üzere var olmaya çalışan bu üç kadın karakterden ilki, mutlu bir evliliğin “gösterisinin” peşine takılıp gidiyor. Gösteri, çünkü bir ilişkiden bir ilişkiye savrulup dururken gerçekliği bulunmayan hikayeleri arkadaşlarına göstermek istiyor. Kendisi için hazırlanan kahvaltılar, odasına kadar getirilen kahveler, kahvaltı masasını süsleyen fesleğenler… Karakter, elbette gerçek olmayan bu durum karşısında, arayışını sürdürür.

SOSYAL MEDYADA ‘KOCA’ ARAYIŞI

Her kadının yaşamında mutlaka bir kez işittiği o malum soruya -“Eee sen ne zaman evleneceksin?”- artık yanıt vermek istercesine didinen  bu karakter, “beyaz atlı prensini” arar ve bu arayışını, ne yazık ki günümüz ilişkilerinin hapsolduğu sosyal medya uygulamaları üzerinden yapar.

İkinci karakter ise artık evliliklerin bile o kadar sürmediği günümüzde, 12 yıllık ilişkisinin hüsranla nihayete ermesinin sancısını çekmektedir. 12 yılını kendisi olmaktan vazgeçerek geçiren, kendini ilişkisine adayan bu karakterin beklentisi nikah masasına oturmak olduğu halde, terk edilmişlikle yüzleşmesi başlar. Üstelik, gelinliği dahi hazırken… Onu kendisi olmaktan alıkoyan bir ilişkiyi neden evlilikle tamamlamak ister bir kadın? Yanıtı malumunuz.

YALNIZLIK KORKUSU MU ANNE BASKISI MI?

Geldik son karaktere… “Genetik sorumluluğu” bulunduğunu belirten bu son karakter, 35 yaşında, yalnız ve daha önce hiç sevgilisi olmamış bir kadını canlandırıyor. Kabusunda sürekli öldüğünü ve cesedinin günler sonra koktuğu için bulunduğunu gören bu karakter, yakalandığı hastalık nedeniyle rahmini kaybedecektir. Bu yüzden hemen çocuk sahibi olması gerekmektedir. Ekolojik yaşamı savunan bu yalnız kadının, çocuk sahibi olmak “zorunda” olduğu için girdiği erkek bulma arayışı da yine trajikomik bir dille sahneleniyor. Oyunun yazarı burada, karakterin anne baskısı nedeniyle mi yoksa yalnızlık korkusu nedeniyle mi “çoğalmak” istediğini sorgulatıyor. 

Farklı olan her şey “Toprak Ana” sergisinde Farklı olan her şey “Toprak Ana” sergisinde

FİLLERLE NE ALAKASI VAR?

Kadınlar ve filler… Oyunda üç kadın da filleri anlatan bir belgesele rastlar. Kadınlarla benzer özelliklere sahip olduğu iddia edilen filler, bu nedenle oyunun içinde kendine yer bulur. “Yaşadıklarını unutmayan filler nasıl öleceklerini akıllarından çıkarmazlar” dış sesini duyduğumuz oyunda üç kadın da kendini bu özellikle özdeşleştiriyor ve bir karakterin kurduğu “Hatırlamak değil lanetimiz, unutamamak” cümlesi akılda kalıyor.

Oyunda Neyra Kayabaşı, Filiz Demiralp, Gül Öz ve Gizem Koçer rol alıyor. Son olarak üç farklı kadının yaşadığı bu trajikomik oyunun bir erkek tarafından kaleme alınmış olması da takdiri hak ediyor.

Kaynak: Merve US ACIOĞLU