Geçtiğimiz günlerde yaşanan faiz tartışması bir başka tartışmayı da gündeme getirdi...

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan bu tartışmada siyasi iktidarın Merkez Bankası (MB) politikalarına müdahale etme hakkı olduğunu savunurken, muhalefet partilerinin sözcüleri ekonominin ekonomistlere bırakılması gerektiğini, dolayısıyla MB'nin özerk olarak kendi politikalarını belirlemesi gerektiğini savundular...

Muhalefetin cumhurbaşkanı adayları olan İnce ve Akşener de, cumhurbaşkanlarının her şeyi bilmesi gerekmediğini ekonominin uzmanlara bırakılması gerektiğini, seçimi kazandıkları takdirde MB'nin piyasa kurallarının gereği neyse onu yapmasını sağlayacaklarını tekrarladılar.

***

Bu görüşün şampiyonlarından biri de CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'dur...

Kılıçdaroğlu da aynı görüşten yola çıkarak CHP'nin iktidara gelmesi halinde ekonominin idaresini tıpkı Bülent Ecevit'in yaptığı gibi Dünya Bankası görevlisi Kemal Derviş'e bırakacağını açıklamıştır...

Ancak Derviş, Dünya Bankası Başkan Yardımcısı olduğu için yerine bir bayan vekil göndermekle yetinmiştir!

***

Muhalefetin üzerinde birleştiği görüş, aslında ülkemize Özal'lı yıllarda Dünya Bankası ve IMF, yani ABD tarafından dayatılan bir görüştür...

Bu görüşün altında 'serbest piyasa ekonomisi'nin 'yerel' siyasetten bağımsız olarak işleyen 'küresel' bir olgu olduğu ve küresel ilkelere yerel iktidarların uyum sağlaması gerektiği anlayışı yatmaktadır...

Bu görüşe göre tüm ülkelerin merkez bankaları 'bağımsız' (aslında küresel finans merkezlerine bağımlı) olmalı ve para politikalarını küresel ekonominin gereklerini göz önüne alarak belirlemelidir!

***

Faiz konusunda yaşadığımız güncel tartışmada muhalefet liderlerinin savunduğu görüş aslında budur...

Muhalefet liderleri hem 'küresel serbest piyasa ekonomisi'ni tartışılmaz bir tabu olarak gördüklerinden hem de Erdoğan'ın küresel finans odaklarının tepki gösterdiği 'müdahale' siyasetine muhalefet ederek puan toplamayı hedeflediklerinden 'müdahale etmeme' politikasının yandaşlığını yapmaktadırlar...

Oysa mesele hiç de onların zannettiği kadar basit değildir ve müdahale politikasının savunulması kapitalist iktisadın yasalarına aykırı düşmediği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın savunduğu ekonomi politikaların haklı olduğunu da göstermez... Dahası, bu politikaların aslında serbest piyasa anlayışına dayandığını gözlerden gizler.

***

Öncelikle bir noktayı belirtelim...

Dünyada tam anlamıyla serbest bir piyasa hiçbir zaman olmamıştır ve bundan sonra da muhtemelen olmayacaktır...

'Serbest piyasa efsanesi' 1776 yılında yani sanayi kapitalizminin yeni geliştiği bir dönemde modern iktisadın kurucusu olarak kabul edilen Adam Smith tarafından ortaya atılan 'görünmez el' ilkesine dayanmaktadır... Bu ilkeye göre kapitalist iktisat tıpkı yerçekimi ve benzeri fizik yasaları gibi insan iradesinden bağımsız olarak işlemektedir ve piyasa mekanizması tıpkı görünmez bir el gibi kendi işleyişini kendisi düzenlemektedir...

Dolayısıyla kapitalist ekonomiye sahip ülkelerde hükümetlerin piyasanın işleyişine müdahale etmemeleri gerekir!

***

Ancak daha o dönemlerde bile kapitalist ülkeler 'serbest piyasa' ilkesini kendileri ihlal etmişler ve üstünlüklerine direnen ülkeleri siyasi ya da askeri güç kullanarak sömürgeleştirmişlerdir...

Kapitalistleşme aşamasına daha sonra giren ve bu yüzden sömürge pazarından istediği payı alamayan Almanya ise aradaki açığı kapatmak için sıkı bir 'korumacı' politika izlemiştir...

Ardından 'sosyalist' ekonomilerin oluşmasıyla serbest piyasanın tartışılmaz egemenliğine büyük bir darbe vurulmuş ve bu sistemin emekçileri cezbetmesi ihtimali karşısında kapitalist ülkelerin kendileri de 'refah devleti' adı verilen müdahaleci politikalar izlemek zorunda kalmışlardır.

***

Yaşanan gelişmeler, 'sosyalist' ülkelerin aslında kapitalist ekonominin temel yasası olan 'değer yasası'nı hiçbir zaman ortadan kaldıramadıklarını, dolayısıyla Lenin'in daha işin başında Rusya'da yeni ekonomik sistem kurulurken söylediği gibi esas olarak 'tekelci bir devlet kapitalizmi' kurduklarını kanıtlamıştır...

Dolayısıyla kapitalizmin kendi içinde son derece farklı uygulamalara kaynaklık edebileceğini hatta piyasa sisteminin kendi içinde bölünebileceğini göstermiştir...

'Sosyalist blok'un oluşturduğu piyasaların dağılmasının ardından küresel piyasa sistemi yeniden tek bir sistem haline gelmiştir; ancak günümüz gerçekleri bu tür olasılıkların hala ortadan kalkmadıklarını göstermektedir.

***

Bu konuya devam edeceğiz.